Cuma, Kasım 09, 2018
Pencere önü
Çocuktum , ufacıktım
Top oynadım acıktım
Buldum yerde bir erik
Kaptı bir ala geyik ....
Dizeleri ile başlayan Ziya Gökalp'in Ala Geyik şiirindeki gibi, bir zamanlar çocuktum, ufacıktım ve aynen bu penceredeki kız gibi bende ayaklarımı sallandırıp otururdum dedemin kasabadaki evinin penceresinde. O zamanlar yazlık açık hava sinemaları olurdu kasabalarda, dedemin evininde bir iki sokak ötesinde bir yazlık sinema vardı. Sinema perdesi çok net görünürdü pencereden, fakat ses o kadar net gelmezdi.. Hele birde rüzgar varsa arada gelir giderdi ses. Yine de oturur pencere içine, sesini tam duymasak bile , büyük bir heyecanla izlerdik filmi. Dedemse durumdan hiç memnun olmaz, düşeceğiz diye çok korkardı. Ayşecik'le ilk o pencerede tanışmıştık mesela.
Büyüdüm.
Annem kahve tiryakisi idi. Mutlaka her öğleden sonra bir Türk kahvesi içerdi. Kahve içecek yaşa geldiğimde anneme eşlik etmeye başladım. Lisenin bitmesine yakın yıllardı. Annemle devam etti pencere önü sevgim. Birlikte Ankara'ya karşı oturur, pikaba Seçil Heper plağımızı koyar , kahvemizi yudumlar, sohbet eder, dışarıda olan biteni izlerdik pencereden.
Daha da büyüdüm.
Şimdi tek başıma mutfak penceresinin önünde geçiyor yaşamımın belli saatleri. Çiçeklerim, kitaplarım ve kahvemle. Hayattan soyutlandığım, kendime odaklandığım, kendimle sohbette olduğum saatler.
İşte bu yaşanmışlıklardan gelen bir sevdadır bende pencere önleri, pencere içleri. O yüzdendir ara ara bu tür fotoğraflara bakmam.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)