Perşembe, Haziran 26, 2014

Benden şeyler

Hazır mısınız ? Yarın gece sahura kalkılacak. Aman Allah'ım zaman ne çabuk geçiyor, yine oruçsal hallerim postları hazırlayacağım demek. Yandınız. Acıktım da acıktım diye tutturur sürekli yemekten bahsederim artık. Eee, gülü seven dikenine katlanır. Çok mütevaziyimdir.!

Yine yeniden ramazana , o huzur dolu iftar saatlerine kavuşmak güzel. Güzel ama eksik. "Ahh, nerde o eski ramazanlar" derken bile gözlerim şıpırdamaya başladı. Ailede artık sadece ben oruç tutabiliyorum. O da sağlığımın el verdiği süre kadar. Midem uzun süre tutmama izin vermemişti geçen yıl. Bakalım bu yıl ne kadar tutabileceğim. Gözlerimi şıpırdatan eski ramazanlardan söz edeyim mi biraz size. Direkler arasından bahsetmeyeceğim elbette.  Anacığımın sağ olduğu, geceleri kalkıp bize sahur hazırlayıp bizi uyandırdığı, hazır sofraya konduğumuz, uykulu gözlerle oturup ailece sahur yaptığımız yıllardan söz edeyim. Ramazandan bir kaç gün önce babama ; kahvaltılık al, et al diye tembihlediği, babamın da harfiyen uyup, listeyi tamamlayıp akşam eli kolu dolu eve  geldiği yıllardan söz edeyim. Bu sabah aynı sözleri ben söyledim babama. "Et al babacığım etimiz yok, malum yarın oruç başlıyor" dedim. Eminim o da o günlere gidiyor duygusal olarak böyle zamanlarda. Ama biz annem gittiğinden beri birbirimize pek çaktırmıyoruz duygularımızı. Geçen gün arabada kabristanın oradan geçerken bir şeyden bahsediyordum, "annem olsa şöyle derdi " dedim. Babam o anda " annem dedin yüreğimi acıttın " dedi sadece. İkimizde sessiz sessiz gözyaşı döktük.

Çalıştığım yıllarda , acele acele iftara yetişmeye çalışır, son dakikalarda evde olurduk babamla. Geldiğimizde şahane, mükemmel, harika, muhteşem bir sofra bizi bekliyor olurdu fi'li tarihlerde. Mutlulukla otururduk o güzelim sofralara. Hepimiz oruç, hepimiz huşu içinde. Son son annem zorlanmaya başlamıştı hazırlamakta. Bir gün geldiğimizde kapı açıktı , annem sandalyede oturmuş bekliyordu bizi sofra yine hazırdı ama çok yorgundu. O günden sonra da sofra hazırlamak, yemek yapmak gibi işler tamamen bana kaldı. Birden elini çekti bu işten. Annem zaten oruç tutamıyordu artık, sonra babamda tutamaz oldu. Sofraların düzeni bozuldu. O ihtişam hafifledi, sadeleşti, sıradanlaştı.. Tat tuz azaldı. Onun gidişiyle de tamamen tatsızlaştı hayat.


Şimdi yarın gece saat 3'de ben tek başıma yakacağım ışığı. Bir domates, biraz peynir ekmeği zorla yiyeceğim. Sonra da reflüm azmasın diye bildiğim bütün duaları okuyup uyuyacağım. Ajitasyon yapar gibi oldu satırlar ama sadece hayatın gerçek yüzü. İnsan yalnızlığını da sevebilmeli. Bu satırlar zamanla yerini daha neşeli oruçsal hallerim ,benden şeyler yazılarına bırakacaktır.

Ve, bu vesile ile hepinize; bol ibadetli, bol bereketli, bol sevaplı,  hayırlı ramazanlar dilerim. Ailenizle yaşadığınız her dakikayı bayram sayın.
                                                                                                                                  26.06.2014,Ankara                                                                                                                                         

Salı, Haziran 24, 2014

Behlül Dânâ


Bize de gitmek düşer

Behlül hazretleri halife Harun Reşit’in arkasında namaz kılmıyormuş. Bir gün yanındakiler bu durumu halifeye açmışlar.
"Efendim Behlül sizin arkanızda namaz kılmıyor halk arasında dedi kodular çoğalmaya başladı. Siz en iyisi Behlül’le bu durumu bir görüşün" derler. Halife bunun üzerine Behlül’ü çağırır ve durumu anlatır: “Hiç olmazsa Cuma namazlarında arkamda namaz kıl.” der. Behlül kabul eder. Halife namazın ikinci rekâtında iken Behlül namazı terk eder. Bu durum halifeyi iyice kızdırır ve Behlül’ü yanına çağırır sebebini sorar.
Behlül Dana hazretleri anlatmaya başlar ve halifeye sorar:
- “Efendim siz tekbir alıp namaza başladığınızda vergileri arttırdınız mı artırmadınız mı?”
Halife:“Evet arttırdım.” der.
Behlül Dâna: “Peki, Fatihayı okurken orduyu topladın mı toplamadın mı?
Halife yine :”Evet topladım” der.
Behlül Dâna :“ Peki, Rukûya gittiğinde komşu ülkeye savaş açtın mı açmadın mı?
Halife yine: “Evet açtım” der.
Behlül Dâna : “Peki, secdeye gittiğinde savaşı kazandın ve savaşı kazanmış bir komutan edası ile işgal ettiğin ülkeye girdin mi girmedin mi? der.
Halife yine: “Evet girdim.” der.
Behlül Dâna: “İkinci rekata kalktığında o ülke padişahının kızı yanına geldi ve sen onu cariye olarak aldın mı almadın mı?” diye sorar.
Harun Reşit: “Aldım” der.
Behlül Dâna: “Peki der, sen o kıza nikah kıydın mı kıymadın mı?
Harun Reşit : “Kıydım” der.
Harun Reşit dayanamaz sorar : “İyi de bütün bunların bizim konumuzla ne alakası var?
Behlül Dâna şöyle der: “Eh bu durumda bize de gitmek düşer.”



Pazar, Haziran 22, 2014

Erim de derim de

Erkekler genelde eşlerine karşı pek bir havalıdırlar. Höt pöt görünürlerde, iş ciddiye binince çok erkek eşinden tırsar hafiften. Geçenlerde internet üzerinden çok sevdiğim bir abimle, bir sohbet sırasında eşine atıp tutarken, bende ona " Ayten  ablam seni öldürür " deyince , "sorma yahu bizimkisi kuru gürültü"  diye takıldı ve bununla ilgili hoş  bir hikaye aktardı. Aynen onun ağzından, bende size naklediyorum. Çok hoşuma gitti zira.


Adamın biri ufak tefek, karısı da azman ve de eli maşalı. Kadın birgün bulamaç pişirmiş, bulgurdan. Akşam eve biraz bozuk gelen adam sofraya oturunca çatası tutmuş karısına, "avrat bu bulamaç cıvık olmuş" diye bir hörlemiş. Kadın zaten elimaşalı, "ne diyon herif sen! diye terliği kapıp yürümüş adamın üstüne.
Gürültüye konu komşu yetişmiş. İçeri girdiklerinde manzara şu, adam kendini dar atmış yatağın altına, kadın da eğilmiş adama doğru sallıyor terliği. Adam yatağın altında büzüştüğü köşeden hala horozlanıyor, "erim de, derim de, bulamacın cıvık ta cıvık ta".



Pazartesi, Haziran 16, 2014

Şarkılardan fal tuttum

Bazen, sık sık ,  yok yok bazen, yok yok arada bir kafama takılan, içinden çıkamadığım sorular olur. Cevabını bilemem. İşte o zaman yoldan geçen arabalarla oyun oynarım. Üçüncü araba beyazsa durum olumlu, gri ise fena değil ,  siyahsa durum berbat gibi. Beyaz çıktığı zamanda sevinirim deli gibi. Harbi delilik yaptığım. O soru neticelendiğinde ise aklımda yoktur bile ne renk araba çıktığı, ama yine de oynarım bu oyunu.

Bazen, sık sık, evet evet sık sık da şarkılardan fal tutarım. Yok, tutardım epeydir tutmuyorum. Yani artık ara sıra tutuyorum. "Gençlik başımda duman, ilk aşkım ilk heyecan" iken tuttuğum zaman ki kadar leziz ve sık değil artık. Çünkü ilk aşk yılları her zaman bir başka değil midir. Yaşadığının ne olduğunu bilmeden, körü körüne, gözün kapalı sevdiğin yıllar. Sevildiğini duymadığın ama hissettiğin zaman ne yapacaksın ? Acaba gerçekten seviyor mu diye şarkılardan fal tutacaksın elbette. Sonra da bıcır bıcır liseli kızlar topluluğuyla " seviyor galiba " diye kıkırdayacaksın. Şimdilerde tutulan  şarkı fallarında çıkanlar , benim lise yıllarımdakine göre bir hayli gelişti tabii. O zamanlar gizli bir müstehcenlik varken , şimdi aleniyet var, fark da bu. O zaman "evet evet seviyor galiba beni" derken, şimdi çıkan şarkılar sonucunda ne kadar arzulandığını anlaman daha kolay oluyor. Tarkan ve Nazan Öncel'in düetinde olduğu gibi. " sarıl bana sıkı tutun öyle gidelim, deli deli sevişelim ölüp bitelim "  Bir de garip şarkılar var ki aman dikkat .! Onlarla fal tutmak riskli biraz.

Dün babalar günü sebebi ile aile fertleri çoluk çombak bahçede toplandık. Bir ara , radyoda oyun havamsı bir şarkı bulup oynamaya başladı bizim takım bir anda. Maksat muhabbet olsun, gönüller neşe dolsun. Şarkıda ,son yıllarda moda olan Ankara havası şarkılardan . Sözlere dikkat bile etmeden, şıkır şıkır oynarken, bir ara benim kulak sözlere kayıverdi.  Şarkı tutarken temkinli olmakta fayda var bugünlerde. Her çalan müzikle fal tutmamak lazım. Uyarırım.!!
İşte size bizim takımın şıkır şıkır döktürüp eğlendiği  şarkının sözleri.

uzunca zamandır görmeyeli seni
bir başka kadın, bir hoş olmuşsun
kollarıma alıp sarmayalı seni
beyaz peynir gibiydin kaşar olmuşsun.

                                                                                                                 16.06.2014, Ankara
                                                                                                                   

Cumartesi, Haziran 14, 2014

Olduğun gibi

Söyleyecek çok şey varken, söylenemeyen durumlar var. Söylenmeye hak olmayan durumlarda var ayrıca. Karmaşık yani insanın içi.  Hani dilinizin ucuna geliveren kelimeler vardır, tam çıkacakken, kilitlenir dudaklar da içinizde kalıverir o kelimeler. Geri düşer hafızanızın derinliklerine. Sonra orada büyür , büyür, büyür, doldurur içinizi. Şiştim dersiniz. Yutmasanız da, çıkıverse ağzınızdan geri dönüşü yoktur bilirsiniz. Sonra ayıklamak gerekir pirincin taşını ki, bu da zor iştir. Yaşanmışlığı var durumun ben de . Eminim sizlerde de vardır. Anı yaşamaktan bahsediyoruz ya her daim. Yaşadığımız anın oluşmasına katkısı yok mu içimizde birikip bizi şişiren kelimelerin. Nasıl yaşayacaksın ki anı. Aklın kayıyor geçmiş gitmiş de olsa, derinlerde hala gizlenen kelimelere. İşte o zaman gel de anı yaşa. Geçmiş, gelecek, şimdi, hepsi halay çekiyor elele verip.

Lafı uzatıp getirmek istediğim yer "şu an" . Şu an hala dün geceki dolunayın etkisindeyim. Yine çarptı beni pis dolandırıcı. Huzurumu aldı elimden. Beni derin kederlerle, yutulan kelimelerle  baş başa bırakıp sabaha doğru da çekti gitti. Şimdi işin yoksa gün boyu kendini telkin et, sakin ol, sakin ol, sakin ol diye.

Gün boyu demişken; bu aralar gün boyları uzamaya başladı malum. Daha çok şey sığdırabiliyor insan zamana. Şöyle bir düşündüm, ne yapıyorum ben bu uzayan  gün boylarında diye.Gördüm ki işe yarar bir şey yaptığım yok. Kendime yatırım bile yapmaz olduğumu fark ettim. Benim kendime yatırımım araştırmak, öğrenmek demek. Çok dolu ve çok boş günler geçirmekteyim. Gün boyu çabalıyorum ama akşam olduğunda işe yarar bir şey yapmadığımı görüyorum. Sadece zamanımı doldurmakla geçiyor günler uzun zamandır. Emeklilik günlerini kendini oyalayarak geçiren bir ben gibiyim. Sona yakınlaştıkça günler daha da sıkıcı olacak biliyorum.

Velhasıl diyorum ki ; hem kendimi oyalayacak, hem zamanımı harcadığıma değecek, hem de işe yarayacak bir şey yapayım. Ama ne ?

Evet yazı bitti. Başlık ise olduğu gibi kaldı. Konuyla ne alakası vardı ? Hiç bir alakası yoktu. Belki de insanların olduğu gibi olmasını istediğim içindi. Sıkıldım yapmacık insanlardan.
                                                                                                                 Ankara; 14.06.2014
                                                                                                                   

Cuma, Haziran 13, 2014

Demiş ki şair

Ben sana hep üşüyordum,
Çünkü kıştım.
Nakıştım, bakıştım.
İnkar etmiyorum da bunu,
Seni sevmek gibi büyük işlere kalkıştım.
...
Ve lütfen inkar etme;
Sana en çok ben yakıştım.

özdemir asaf

Pazar, Haziran 08, 2014

Pazar şarkısı

Sizi bilmem ama ben, benim pazar şarkılarımı özledim. Hatta az önce arşivdeki pazar şarkısı yazılarını okuyup bazı şarkıları dinledim. Neler neler yazmışım, neler düşünmüşüm. Ve epeydir hazırlamadığım için sırasıdır artık deyip başladım hazırlamaya.



Country müzik kulağımı hoşnut eden türlerden birisidir. Ben çocukken  babamın kovboy filmi seyretmeyi sevmesidir belki de buna sebep. Ben ilk western filmimi Ankara'nın Tandoğan semtinde bulunan Orduevi sinemasında izlemiştim. Filmin adı İyi, Kötü ve Çirkin. Ne büyük şans, çok güzel bir film izlemişim o yıllarda. Filmin müziği Ennino Morricone tarafından yapılmış. Şahane film müziklerinden biridir. Ama bugünün şarkısı o değil. Filmi yakın zamanda tekrar izlemeli. Country western diye bir müzik oluşmuş zamanla. İşte bende tam bu noktada sevmişim. Hem country'sini hem western'ini . Kovboylar güzel insanlar değil mi sizce de ?



Country müzik ,1920 lerde Amerika'nın güney eyaletlerinde, fakir köylüler tarafından ortaya çıkarılan bir müzik türü. Ve bu türün en önemli seslendirenlerinden birisi de Johnny Cash. Cash hayata hüzünlü bir başlangıç yapmış. 12 yaşında kardeşi ölmüş. Kardeşinin ölümünden kendini suçlamış. Lise yıllarında gitar çalmaya başlamış. Askerlik görevini bitirince müzikle daha yakından ilgilenmeye başlamış ve ilk şarkısı Cry cry cry müzik listelerine girmiş. Ama o da değil bugünün şarkısı.

wikipedia
Her şey iyi hoş ama ne yazık ki kendisi uyuşturucu bağımlısı ve bu hayatını elbette kötü etkiliyor. Eşinden bu yüzden boşanıyor. Evin her yerine haplarını yerleştiriyor ve onlar olmadığı zaman krize giriyormuş. Üzücü. Cash siyah giyinmeyi seven bir adam ve bu görüntüsüyle hafızalarda yer ediyor. Hatta, kendisini anlatan Man in Black adlı bir şarkı yapıyor. Ama bu da değil bugünün şarkısı.



Bugünün şarkısı  kovboyları anlatıyor. Şöyle başlıyor şarkı "Yaşlı bir kovboy, karanlık ve rüzgarlı bir günde at sürmeye çıktı. " şarkının adı Ghost Riders İn The Sky 
Şarkı sizi nerelere götürür bilemeyeceğim ama beni, uçsuz bucaksız dağlara, yabani atların dolaştığı, nehirlerin çağladığı yerlere götürüyor her dinlediğimde. Hatta kendimi atımın üzerinde, diğer kovboyların arasında ilerlerken görüyorum. 

                                  Keyifle dinleyin TIKTIK 

*Johnny Cash'in bir web sayfası var. Oradaki radyodan diğer eserlerini dinleyebilirsiniz. İlginizi çekerse TIKTIK  Web sayfasının yöneticisi Cash hayranı ve koleksiyoner Bill Miller. Miller topladığı Cash'e ait şeyleri ailesinden verilenlerle bir araya getirerek Johnny Cash müzesinin açılmasına katkı sağlamış.

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...