Perşembe, Ağustos 31, 2017

Öylesine bir yazı



Biri çıksa ve dese ki, çöpleri yerlere atmak şu hastalığa sebep oluyor. Acaba korkar vazgeçer miyiz etrafımızı kirletmekten ? Kapıkuleden geçiş yapan gurbetçilerin ardından temizlik yapılmış ve toplanan çöp 9 ton. Haberi okuyunca dedim ki, gittiğin Avrupa şehrinde at bakayım o çöpü yollara .

Ülkemde, yabancı isimli mekanlara, menülere , tabelalara, ürün adlarına ne kadar takıntılıysam , yerlere çöp atanlara da aynı ölçüde takıntılıyım. Geçenlerde önümdeki araçtaki kadın yırttığı kağıt parçalarını  hoop fırlattı camdan. İstemsizce deli gibi kornaya bastığımı fark ettim. Yanımdakiler noluyo dediler, anlattım. Neticede bizim arabada yorum şu oldu " aman sakin ol, herkes bıçakla geziyor, inip saldırabilirler " . Doğru. Daha iki gün önce bir yol verme kavgasına şahit oldum, ki hemen bıçaklar çekildi. Yıllar öncede  şahsen yaşamışlığım var benzer bir kabadayılığı, o yüzden tırsarım ve yapmamaya çalışırım bu tür kornaya basma olaylarını ama istemsiz dedim ya.

Araçtan çöp atmanın cezası da var aslında ama kim görecek , kim uygulayacak. 95 TL.  ceza kesiliyor. Yere çöp atma hususunda söyle de  bir mantık var !! Bi göz atın TIK 

Çok pis insanlar olduk çok. Her yer pis. Deniz kenarları ayrı pis. Offf sıkıldım, bi dertleşmek istedim, döktüm buraya kendi çöpümü. Ben de pisim ...

Atmayın kardeşim çöplerinizi oraya buraya. Temiz tutun ülkemizi.


Pazar, Ağustos 27, 2017

İnstagram hayatlar

Uyanır uyanmaz telefonuma baktım önemli bir mesaj var mı diye . Yok. Sonra Facebook'a baktım önemli bir şey var mı diye. Yok. İnstagram'a geldi sıra. O anda beynimde bir şimşek çaktı. (öyle olmak zorunda, o şimşek illaki çakacak ) kendimi dikizci gibi hissettim. Bu arada dikizci kelimesinin Türk Dil Kurumu karşılığına link verdim ama vermesem dahamı iyiydi bilemedim. Oradaki örnek cümle pek hoşuma gitmedi. Refik Halit Karay'ın bir romanından alınmış sanırım. Başka örnek mi bulamamışlar acaba. "Bitişik yalının taze gelini sabah işlerini görürken yan pencereden gözetlemek esaslı keyiflerimden biriydi."

Geçelim yeni paragrafa.

İnstagram dünyasının insanlarını dikizledim sabah sabah. Ne hayatlar var, ne çeşit insan var, ne güzeller, ne çirkinler, ne küfürbazlar, ne sevişgenler, ne artizler, ne artistler, ne bebekler, ne anneler, ne FüsunT. 'ler, ne Aliler ne Veliler ne Deliler....   vs, vbg çok uzun bir liste . Evet, gün boyu , sık sık, bize sunulan hayatları gözetliyoruz. Bazılarını gizli, bazılarını aleni. Gizli diyorum, çünkü bazı hesapları takibe almıyoruz  ama sık sık girip ne yapmış diyede kontrol ediyoruz. Takibe alırsak, onu takip ettiğimizi görürse olmaz. Biz çok cool'uz. Niye takip edelim ki onu. Hıh. Ama dikkat, yanlışlıkla fotoğrafın üstüne çift tıklamayın sakın !!. Beğendiğinizin raporu anında gider karşı tarafa. Cool'luğunuzdan eser kalmaz.

Ne hayatlar var dedim ya. İşte o hayatlar gerçek hayat mı sizce ? Ben bir çok paylaşımda yazarım " hiçbir şey göründüğü gibi değildir " diye. Mesela mutfakta her şey  dağınıktır, bulaşıklar birikmiştir tezgahta, ocakta tencereler tavalar, mutfak "kalk gidelim " der ama masada duran meyve tabağını mutfağın en temiz köşesine koyup bir foto çekersin, sanılır ki her şey, her yer pırıl pırıl.  Yada; giyinip kuşanırsın , süslenip püslenirsin, tam evden çıkacaksın , hemen bir selfie yaparsın, az önceki saç baş dağınık, pijamalı yada eşofmanlı halini bilmez kimse, ay ne bakımlı kadın olursun. Çok mutsuzsundur, yalnızsındır , bir başına deniz kenarında söylenir dururken, turkuaz suların fotoğrafını paylaşırsın, üzerine gülen emojiler ekleyerek, herkes seni dünyanın en mutlu insanı sanır. Buna benzer binlerce örnek.Yani instagram hayatların * bir çoğu aldatır insanı. Yaşamın sadece birkaç saniyesinden en iyi örneklerle aldatıcı olabilir. Oysa bütünde durum senin hayatından çok da farklı değildir. Acısı , tatlısı, hüznü, güzelliği, çirkinliği ile bir hayatın bütünü. Yani gerçek hayat.
İşte hem dikizledim hem de bunları düşündüm bu sabah. Paylaştığım fotoğrafsa gerçeğin ta kendisiydi.

*Ben tamamen gerçekleri paylaşıyorum diyenlere  biz de ne deriz " istisnalar kaideyi bozmaz " . Bir çoğu diye belirttik. Kalan bir çoğuda gerçek hayatlarını paylaşanlar zaten. Zaten bu yazdıklarımız kimseyi tenkit amaçlı değil. Zaten tamamen bu sabahki hislerimiz. Zaten niye çoğul kullanıyorsam. Zaten biz kimiz ki. Çölde iki küçük kum tanesi. 

Cumartesi, Ağustos 26, 2017

Ondan bundan şundan

Az önce bir reklama denk geldim. Mercedes diyor ki " sizi bir "C" serisi sahibi yapmaya kararlıyız. Tercihim her zaman BMW'den yana ama bu kararlılığa itiraz edemeyeceğim, bekliyorum sevgili Mercedes. Sabırlıyımdır. Minicik bir genç kızken, okul yolu üzerindeki BMW galerisinden aldığım gri  bir 5.20 serisi posterini odama asmış, sonrasında da yıllarca o resmi saklamıştım ki, bir baktım bir gün kapıma gelmiş. O "C" serisi buraya gelecek. Nokta.


Uzun zamandır Boğaz'da bir yalı dışında pek bir şey istemediğimi fark ettim. Oysa istemeli insan, yoksa ota dönüyor benim gibi. Bak şimdi yukarıda yaptığım istek bile, kaslarımda bir gevşemeye sebep oldu. Yaşıyorum galiba.

Hatta bu gevşemeyi artırmak bile mümkün. Mesela C serisi kapıya gelmiş şimdi, havada limonata tadında, binmişim Mercedes'ime düşmüşüm yollara. Ver elini Bozcaada diyecektim ki, bir habere denk geldim "Bozcaada'da yemek yiyecek  yer dahi kalmadı. ". TIK
Gökçeada'ya gitsem ? Anlaşılan orası da yoğun ki, Çanakkale'den günde iki kez deniz uçağı seferleri yapılacakmış bayram süresince. Uzuuun bayram  tatili dolayısı ile yollara düşmüş herkes. Otur oturduğun yerde Füsun. Park et arabayı kapının önüne, seyret. "Yolda olanlara kazasız belasız yolculuklar" diye dua et cam önünde, haminneler gibi.

Gerçekten iyice haminneliğe doğru yol alıyorum. Twitter'da Ahmet Hamdi Tanpınar trend topic olmuş. Tıkladım; bakayım neden öyle olmuş diye, ilk karşıma çıkan paylaşım , 24 yaşında bir genç kadının fotoğrafı oldu. Üzerinde de şöyle yazıyor; Merve, yaş 24, %100 gerçek, Buca 0553******
Hiçbir şeyi usulüne uygun yapmıyoruz, trend topic'leri bile. Pencere önünde gelen geçene bakıp, "nıck nıck nıck ne olacak bu gençlerin hali " diye akşama kadar bırbırlanan bir haminne işte sana. Malum; sanal dünyada, sanal pencerelerden bakıyor bu haminnede.  Neyse, siz vereceğim linke bir tıklayın da, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın 1974 yılından beri, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları bölümü tarafından muhafaza edilen kişisel koleksiyonu, dijital ortama aktarılarak okur ve araştırmacıların ziyaretine açılmış, ona bir göz atın. http://www.tanpinarmerkezi.com/

Bıdı bıdı ettim ne olacak gençlerin bu hali diye ama umudu hiç yitirmemek lazım. Hatta umuda umut katmak gerek. Dünyada her an , her dakika iyi şeyler olabilir. Ayla'ya olduğu gibi. Sen yeter ki içindeki sevgiyi diri tut. Sevmek bulaşıcıdır. En iyi yabancı film dalında Oskar  adayı bir filmimiz var. Ayla. Gerçek bir yaşam hikayesi. İçinde sevgi ve merhamet barındıran bir film. Hayatta en çok ihtiyacımız olan iki duygu.  Ben fragmanı izleyip, konuyu okuyunca , kendi gönlümün Oskar'ını  sayın Süleyman Dilbirliği'ne verdim. Rabbim ömrüne ömür katsın. Film Ekim ayında sinemalarda.







Salı, Ağustos 15, 2017

Sendrom

Bizler tarafından en  bilineni Pazartesi sendromudur. İkincisi Tükenmişlik sendromu.  Ardından Huzursuz bacak sendromu gelir. Hemen hepimiz bu üçünden birinin bünyemizdeki varlığından söz ederiz. Artık bu üçü, sadece  sendrom olmaktan çıkmış , popüler sendrom haline gelmiştir. Bu aralar bende huzursuz bacak sendromu var mesela. 

Bunların dışında bildiğimiz / bilmediğimiz  bir sürü sendrom var. Sendromlar genelde onu ilk bulanların adı ile adlandırılmıştır ya da coğrafi bölge isimleri ile adlandırırlar. 

Sevimli bir sendromla tanıştım yakın zamanda. Stendhal sendromu / Floransa sendromu / Sanat zehirlenmesi 
Sendroma bu isimlerin verilme sebebi, yazar Stendhal'in 1817 'de Floransa'yı ziyareti sırasında ,Santa Croce Bazilikasını gezerken , kalp çarpıntısı ve halsizlik, baygınlık hissi yaşaması ve bunu bir yazısında belirtmesi. 

Floransa
Bu sadece yazarın ifadesi değil, Floransa'da gezen  başka kişilerde benzer duygular yaşıyor ve bu sebeple, İtalya'da bir sanat araştırmaları merkezi konuyu araştırıyor. Medici Riccardi sarayının ziyaretçileri gözlemleniyor. Deneyde; bazı ziyaretçilerin kalp atış hızının değiştiği, göz bebeklerinin küçüldüğü, nefes alış hızında değişiklikler olduğu, hatta kimilerinin hastanelik olduğu gözlemlenmiş. 

Floransa bu konuda tek değil. Kudüs , Mekke ve Roma gibi dini şehirlerde de , dini ve mistik kültüre fazla maruz kalmaktan dolayı, anksiyete, gergin bir ruh hali, temizlik takıntısı gibi durumlara rastlanabiliyor. 

Paris sendromu ise ayrı ilginç. Daha çok Japon turistlerde rastlanıyor bu sendroma. Nedeni; şehrin aşırı yüksek beklentileri karşılayamaması. Paris'in ve yaşam tarzının bekledikleri kadar güzel olmadığına kanaat getiren bazı turistlerde stres seviyesi o kadar yükseliyor ki,  tatillerini yarıda kesip evlerine dönüyorlar. 

Halamı rahmetle anacağım burada. Memlekette bahçe içinde bir evde yaşardı. Hayat dediğimiz yerde bir kuyusu vardı. Çalışmazdı ama orada bir kuyu olduğunu bilirdik hepimiz. Ve halam Ankara'ya gelip bizde birkaç gün kaldıktan sonra, gideyim artık demeye başlar, bir mani söylerdi.

Evim evim
Evimdeki kuyum
Kuyumdaki suyum
İki şekerli çayım...

Japon turistlerde Paris'ten eve döndüklerinde buna benzer bir mani söylüyordur belki. İnsanın evi hep başka. 


.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...