Çarşamba, Ocak 29, 2014

Ondan şundan bundan

Herkese merhaba. 
Bu cümle ile birlikte, Japonya'dan bildiren sevimli blogcu Sergül'ün kulaklarını çınlatıyorum. Sergül, video kayıtları paylaşıyor ve kayıta başlarken mutlaka "herkese merhaba" diye başlıyor. Çok tatlı bir çift olan Sergül ve Yoshi'ye sevgiler. Japonya ile ilgili yazılarını  zevkle takip ediyorum. TIK

Bu geceyi biraz uykusuz geçirdim. Parkinsonizmi olan ve aldığı ilaçlardan dolayı uykusunda "imdattttt imdatttt " diye bağıran babama kulak verince , fırsat bu fırsat deyip benim uyku firar ediverdi. Onun bana geri dönüşünü beklemek biraz acılı bir süreç oldu. Çünkü dişim zonkladığı için zor bela uyumuştum. Uyanınca dişim yeniden zonklamaya başladı. Bela demişken, bu 2014 yılının başıma bela olmasından baya bi korkmaya başladım. Başladığından beri yatay vaziyetteyim, dikey ve rahat bir duruma geçmeyi umut ediyorum. Bir hastalık bitiyor bir yenisi başlıyor. Bunaldım resmen . Bir başka ve olumlu düşüncem ise şöyle; ay sonuna kadar tüm hünerlerini gösterip  beni rahat bırakacağını düşünüyorum bu 2014'ün . Evet evet bu olacak kesinlikle. Bolca asabiyim de bu yüzden. Sık sık sesimin yükseldiğini fark ediyorum. İçimde de bir fırtına bir fırtına. Dün aklıma şöyle bir şey  geldi. Arabaya binip biraz sessiz tenha bir bölgeye yol alayım, sonra arabadan ineyim "Heytttttt uleynnnn dağılınnnnnn " diye kara bulutlara haykırayım. Hatta; atamam ama denerim en azından, şöyle ağız dolusu bir çığlık atıp, hiç bir şey olmamış gibi arabama binip geri döneyim diye düşündüm. Bu satırları yazarken de şunu düşündüm. Kim bilir bunu yapmayı isteyen kaç kişi var. Hem de ne büyük sıkıntılardan dolayı. Tövbe yarabbim, bu ufacık şeylerde böyle düşündüğüm için affet beni. Dert verip derman aratma. Bunlar dert değil, ne dertler var, sus Füsun. !!!
Bilenler bilir , uzun yazı okumayı da paylaşmayı da sevmem. Bu aralar çenem düştü işte. İdare edeceğiz hep beraber.

Son yıllarda pastada değişik modalar , değişik şekillendirmeler mevcut. Şimdiki moda , temalı pastalar. Pastahaneye nasıl bir hikayeniz olduğunu ya da ne tür bir tema istediğinizi bildiriyorsunuz ,onlar sizin isteğinize göre pastayı oluşturuyor. Bu işte seramik sanatçıları çalışıyor. Pastayı çamur gibi işliyorlar. Şimdi göreceğiniz örneğin teması ise "ölüm bizi ayırana dek" imiş. Pasta sanatçısı bu temadan alttaki düğün  pastasını çıkarmış.Çok başarılı bir çalışma . En ince ayrıntılara kadar çalışılmış. Böyle bir düğün pastası ister misiniz bilmem ama sanatlarını konuşturmuşlar. 

diğer pastalar ve detaylar için tıklayıp Gallery'e bakın

Onlar sanatını pastada konuştururken Dana &Stephane Maitec'te fotoğrafçılıkta sanatlarını konuşturuyorlar. Moda ve portre fotoğrafçısı olarak şahane çalışmaları var. Bir de blogları var bazı çalışmalarını paylaştıkları. Nefis fotoğraflar mevcut. Bloga bi uğrayın derim. Bir de video sunayım size, çekimlerin nasıl yapıldığına dair. Çok zevkli bir iş bence   TIKTIK 

Dana & Stephane Maitec Photography

Sanat üzerinden gittik bugün. O zaman son olarak  tiyatroya yer verelim. Geçtiğimiz hafta Ankara Devlet Tiyatrosunda Macbeth'i izledim. Tiyatroya hayran olan ben bu sezon, içimdeki fırtınaların etkisi ile biraz zor adapte oluyorum. Ruhumla, tüm benliğimle izlerdim oysa oyunları. Yalan da söylemeyi sevmem, oyunun 2 saat 30 dakika olduğunu öğrenince bi durakladım ama, oyuncu kadrosuna  bakınca devam Füsun dedim. Yanılmamışım.Güzel bir oyundu. Bir ara gözlerim doldu. Oyundan değil, gördüğüm oyunculardan. Güven Besimoğlu, Savaş Tamer... Ankara tiyatrosunun emektar oyuncuları. Siz çok yaşayın dedim içimden. Oyunda neye odaklandığım önem arz ediyor sanırım. Ben fena halde oyundaki cadılara odaklandım. Bittim bayıldım. Tabii cadıların yüzleri tam seçilmiyor kostüm dolayısı ile ama neden o kadar odaklandığımı sesten anladım. Cadılardan biri Ferahnur Barut . Her oyunda sevdiğim bir oyuncu. Sırf cadıları görmek için yine gidilir bu oyuna. Sezonun güzel oyunlarından. Fakatttt, Macbeth gibi bir oyun için bence çok daha güzel şeyler yapılabilirdi demeden de geçemeyeceğim. Misalen, çok sevdiğim Sinan Pekinton'un performansını ben düşük buldum. Büyük otoriteyim ya !

Ankara Devlet Tiyatrosu / Macbeth

Veda zamanı. Canım arkadaşım; oyuncu , radyo programcısı ve seslendirme sanatçısı  Rıza Karaağaçlı'dan bir esinti ile koyalım noktayı. Bugünlük benden bu kadar, ölmez sağ kalırsam , yani sıra bende değilse , yeniden görüşmek üzere, en güzel günler , en güzel geceler sizin olsun.

Pazartesi, Ocak 27, 2014

Çenem düştü

Bu sabah gazete okuma günümdü. Yine pişman oldum okuduğuma. Yine sinirlendirdim kendimi, kendi ellerimle ve gözlerimle. En başta şunu belirteyim; düzenli gazete okumuyor ,Tv izlemiyor olsam da, Türkiye'de olan biten önemli bir çok şeyden haberim var. Çok merak edersem detaya iniyorum. Aksi takdirde duyduğum ile yetiniyorum. Nasıl öğrendiğime gelince, sohbet ortamlarında, internet ortamında dolaşırken, evde tv izleyen babam sayesinde, yani dolaylı bir şekilde muhakkak öğreniyorum.
En çok kızdığım şeylerin başında ve gazete okumayı bırakmama sebep olansa, üçüncü sayfa haberleri. Kim kimi nasıl öldürmüş faslının , uzata uzata, en ince detaylarına kadar tv ve gazetede anlatılmasının , bu tür olayları gerçekleştirecek insanlara örnek teşkil ettiğine inanıyorum. "Filanca karısına uykusunda elektrik vererek öldürmüş. İyi fikir , bende elektrik yöntemi ile yapayım bu işi " gibi. Bir başka inancımda, bu tür olayları çok fazla okuyup duydukça , potansiyeli olan insanların etkilendiğini ve bunu olası, normal bir şeymiş gibi kanıksayıp harekete daha rahat geçtiklerini düşünüyorum. Bu tür haberler yayından kalktığında, ya da çok önemli olanlar sadece neticesi itibari ile, detaya girilmeden yayınlandığında mutlu olacağım.

Son günlerde yine " bize ne oldu böyle " cümlesini zihnim sık sık tekrar ediyor. Twitter'da Cem Mumcu'yu takip ediyorum. Geçtiğimiz günlerde bir tweet'inde şöyle yazıyordu. " Öyle pis bir düşmanlık havası sarmıştı ki zihinlerimizi, zevklerimizin farklılığı bile birbirimize saldırmamız için yeterli oluyordu."
Ne bu saldırgan ve bencil halimiz gerçekten anlamakta zorlanıyorum. İdealimiz "ben " olmuş, başka bir şey görmüyor gözlerimiz. Başka fikre, başka renge, başka zevke tahammülümüz yok. Herkes tek düze olduğunda yaşamın rengi kalır mı ? Robotlaşma böyle mi başlayacak acaba ? İnsanlar robot oluyor da farkında mı değiliz ? Çocuk olmak ne güzel ne saf. Evet bir nebze büyüdük ama keşke içimizdeki o saf, çocuk kalan yanımıza da arada bir kulak versek. Bu cümlenin sonunda aklımda şu soru uçuştu. Şimdi ki çocuklar saf mı hala, senin çocukluğun gibi ? Daha bebeklikten yarış halindeler.

Bu sabah Max Fm'de , Özgür Aksuna günün konusunu   #enbüyükşansım olarak belirlemiş. Cevap vermek için  bir an düşündüm. Gerçekten ne acaba diye . Benim cevabım şöyle oldu . 
1.mükemmel bir aileye sahip olmak.2.sıcak bir çatı altında ve karnımın doyuyor olması.3.sevgi dolu olmam
Sizin cevabınız ne olurdu acaba ?
Aile kavramının yok olma aşamasının başında olduğunu, ailede; sevgi saygının yerini "ben"liğe bıraktığını gördükçe, mükemmel bir ailem olduğu için bir kez daha şükrettim. Huzursuz ruhlarımız , her gün yeni bir şeyle savaş halinde. "O"num da olsun, "bu"numda olsun, "şu" da benim olsun, huzurumda olsun, mutlu da olayım. Nasıl olacaksa bu kadar fazla istekle beraber. ! Hiç mi ulaşmayacağız. Elbetteki ulaşacağız, elbetteki hedeflerimiz olmalı ama bu kadar "hırs" içinde değil.

Kötü günlerdeyiz. Gördüğünüz gibi, asanlar, kesenler, elektrik verenler, her şeyi kendilerine hak bilenler, başkalarına saygı duymayı unutanlar,yalan haberler, sanal ortamda ağzına geleni söyleyenler, kadına şiddet, çocuk istismarı ! Kendimizi ancak kendimiz koruyacağız bu tür şeylerden. Öyle anlaşılıyor. İçimdeki ebeveyn harekete geçti şu anda. Dün yazmaktan vazgeçtiğim yazıyı , pazartesi sendromunun üzerine, bende hafiften karabiber ekeyim diyerek bugün yazıyorum işte.
Dedim ya kendimizi kendimiz koruyacağız. Dikkatimi çeken ve üzüldüğüm bir şey var. Bir çok kişinin çocuklarının sosyal ortam sitelerinde sayfaları, üyelikleri var ve fotoğrafları da dahil herkese açık konumdalar. Çocuklarınızın fotoğraflarını herkesin görmesi demek, o fotoğrafları kendi bilgisayarlarına kaydedip, başka amaçlarla kullanabilecekleri anlamına da geliyor. "Bunu unutmayın" diye, her bir aileyi uyarmak geliyor içimden. Yakınımda yaşadığım bir iki olayı kısaca özetlemek istiyorum. Güzel bir genç kızımızın fotoğraflarını kaydedip , sonrada o fotoğraflarla sahte bir kimlik oluşturup, o kişiymiş gibi başkaları ile sohbet ettiler. Bir yetişkin arkadaşımın fotoğrafını ise , porno sitelere  üyelikte avatar fotoğrafı olarak kullandılar. Bunlar dışında olabilen binlerce kötü sonuçta vardır. Olmaz demeyin.!
Sevgili aileler, sizin için önem arz ediyorsa bu durum; lütfen çocuklarınızın hesaplarını sık sık kontrol edin, kimlerle arkadaşlık yaptıklarını takip edin ve fotoğraflarını herkese açık konumdan sadece arkadaşlarına görünebilir konuma almaya hassasiyet gösterin. İçimdeki ebeveyn sizden rica ediyor. Bakın "benim içimdeki ebeveyn nasıl harekete geçebiliyorsa, başkalarının içindeki canavarda öyle harekete geçebilir " diye minik bir espri ile de konuyu noktalamakta fayda görüyorum.

Eee , n'oldu şimdi, sonuç ne ? Sonuç; ben gazete okumamaya devam edeyim. Aksi takdirde hem sinirleniyorum , hem de çenem düşüyor.



Bu Karatay Teyze insanı şeker yedi diye öldürebilir gibi görünmüyor mu size de?

Pazar, Ocak 26, 2014

Bukombin

Bukombin sitesinde oyalanmaca. İşte bu gecenin iki kombini. Fena olmadı gibi sanki .





Sizde kendi stilinizde çalışmalar yapabilirsiniz. Son derece zevkli TIKTIK 

Bugün Pazar


Bu ne güzel bir pazar günü maşallah. Nefis bir yağmur var dışarıda. Yormayan ,durmayan, temizleyen ve bereket getiren. Sıcak şeyler içip, sıcak şeyler okumak, sıcak şeyler izlemek zamanıdır . İçimizi soğutmamak gerek. Hele ki fırtına gibi esip gelen, ortalığı birbirine katan, hepimizi hastalıklara gark eden bu 2014 yılı ile baş edebilmek için  şart oldu ısınmak. Yılın bir suçu yok , yoksa var mı ? Çoğunluğu etkilediğine göre var belki de. Karar veremiyorum. Hayatım kararsızlıkla geçti zaten. Mükemmeliyetçi olmak zor. Hem kendin hem de seninle birlikte olan insanlar için. Yok içe dönmeyeceğim şimdi, o çok uzun mesele zira. Soğumayalım, daha sıcak şeyler yazmak lazım. Şimdi mutfaktan mis gibi  elmalı, tarçınlı kek kokusu gelse, süper ısınırdı benim içim mesela. Üşenmiyorum, sadece rejimdeyim kendimce.  Üzümde yakışır mı bu keke acaba?  Elmalı,tarçınlı, üzümlü. ?
Sıcak müzikler dinlemekte lazım bugün. Havaya yaraşır, sakinleştirici etkisi olan. Ve fırsat yaratıp " kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır " deyip, yağmurla buluşmakta gerek. Ve böyle böyle kendini avutmak gerek.

tıp tıp tıp
Bambaşka şeyler yazacaktım aslında ama çark ettim bunları yazıverdim. O yazı bir başka gün artık. Bu  yazıya elbette geleneksel pazar şarkısı ile son vereceğim. Paylaşacağım şarkı 7 / 24 dinlediğim Radyo İlef'te az önce çaldı. Radyo İlef'i blogumun sağ sütununda biraz müzik başlığı ile paylaşıyorum. Oradaki fotoya tıklarsanız siz de dinleyebilirsiniz. 
 Neyi unutmuyoruz.? Sevdiklerimize sıkıca sarılmayı dans etmeyi.
                                                                        Ve şarkımız

                 







Cuma, Ocak 24, 2014

Sıkıldıysanız

Çok bi sıkıldım. Dergi karıştırdım biraz. Benim gibi sıkılanlar varsa diye de paylaşayım dedim.

tık tık

Bir de otel beğendim dergilere bakarken, bir tık tık ta onun için olsun. http://www.kaikias.com/

biliyorum bunlarda geçecek... 

Perşembe, Ocak 23, 2014

Yarın karneler alınıyor !

Yarın bir çok aile ve çocukları için önemli ve hassasiyet gösterilmesi gereken bir gün. Bu sebeple Pusula Psikoloji bir yazı yayınlamış facebook sayfasında. Ben de bu yazıyı sizlere ulaştırmak istedim. Verilen aktivite önerileri İstanbul için , siz de kendi şehrinizdeki etkinlikler hakkındaki bilginizi yorum yazarak  bırakırsanız birbirimizi bilgilendirmiş oluruz. 

tüm öğrencilere başarılar ve kucak dolusu sevgiler



Yarın karneler alınıyor! Sevgili anne babalar; çocuklarınızın Eylül’den itibaren okul performanslarının sadece notlarla değerlendirilmediğini unutmamanızı öneririz. Karnedeki güzel notlar öncelikle takdir edilmeli, notu zayıf olan derslerle ilgili tatil boyunca nasıl bir destek yapılacağı çocukla birlikte planlanmalıdır. Karne her şekilde yapılacak geziler, aktiviteler ve oyunlarla ödüllendirilmelidir. Özellikle performans kaygısı yüksek olan çocuklar karne nedeniyle daha fazla endişelenebilirler. Anne babalar bu konuda dikkatli davranmalıdırlar. Tatil programını çocuklarla birlikte hazırlayıp mutlaka gerçekleştirmeye özen göstermelisiniz. Notu zayıf olan derslerle ilgili egzersizleri kısa süreli fakat sistemli çalışarak destekleyebilirsiniz. (Çalışmalar gün içinde 1 saati geçmemelidir.) Tatil ödevleri gün gün planlanarak (kaç sayfa ve ne kadar süre ödev yapacağı) özellikle sabah saatlerinde yapılmalıdır. Bu durum çalışma alışkanlıkları yeterince gelişmemiş öğrenciler için olumlu bir çerçeve sağlayacaktır. Ödevler için önerilen günlük çalışma süresi 30 dakika olarak önerilmektedir. Tatilde yapılan gezilerin fotoğrafları, gidilen film, tiyatro, müze veya sergilerin broşürlerini okulda öğretmeni ve arkadaşlarıyla paylaşması için destek verebilirsiniz. Açıkhava gezi ve oyunları için mutlaka zaman ayırmalısınız (hava şartları ne olursa olsun  ).

 Ailelere çocuklar için bazı aktivite ve etkinlik önerileri: 
Koç Üniversitesi çocuklar için kış programı: http://kocelckids.ku.edu.tr/ İstanbul Modern yarıyıl sanat etkinlikleri: http://www.istanbulmodern.org/tr/egitim/7-12-yas-grubu-icin-yariyil-sanat-atolyeleri_1082.html İş Sanat çocuk etkinlikleri:http://www.issanat.com.tr/tr/etkinlik/is-sanat-cocuk/ Süreyya Operası çocuk müzikalleri ve baleleri: http://www.sureyyaoperasi.org/Duyurular.aspx?id=2İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları çocuk oyunları:http://www.ibb.gov.tr/sites/sehirtiyatrolari/tr-TR/Sayfalar/TiyatroSezonuCocukOyunlari.aspx

Pazartesi, Ocak 20, 2014

Tsundoku

                                               積ん 読

Japonca bir kelime bugünkü konu başlığımız. Kelimeyi okur okumaz "işte ben" dedim. Anlamı şöyle. Kitapları alıyorsunuz ve okumadan yığıyorsunuz bir kenara. Japonlar bu durumu tsundoku ile adlandırmışlar. Merak ediyordum inanın ,bunun bir adı var mı , bu bir hastalık mı yoksa diye. Hastalık mı bilmem ama adı varmış. Hastalık olup olmadığını da araştırayım bir ara. 
Bazen sürekli kitap okuyorum, bazen bu sıfıra iniyor ama, ne zaman bir D&R mağazası görsem, içeri dalıyor ve mutlaka bir kitap alıp çıkıyorum. Sonrada olmayan kütüphaneme yığıyorum. Dolapların içine koyuyorum, oda da boş bulduğum bir yere koyuyorum ve seyrediyorum. Birde arada bir olmak üzere " şu kitabı okumaya başlasam" gibi sözlerle seyrediyorum değişiklik olarak. Ve her D&R çıkışında da şu cümleyi kuruyorum. 

                                         "Bir daha evdekileri okumadan kitap almayacağım. "

Pazar, Ocak 19, 2014

Kendime notlar


                               Eğer anneniz hayatta ise, bugün gününüzü ona ayırın, onunla ilgilenin.

Çarşamba, Ocak 15, 2014

Demiş ki şair


Küsmek nedir bilir misin..??
Küsmek dürüstlüktür
Çocukçadır ve ondan dolayı saftır
Yalansızdır.
Küsmek; seni seviyorum' dur..
Vazgeçememektir..
Beni anlatır küsmek.
Kızdım ama hala buradayımdır, gitmiyorumdur, gidemiyorumdur..
Küsmek; nazlanmaktır, yakın bulmaktır, benim için değerlisindir..
Küsmek ;sevdiğini söyle demektir.. Hadi anla demektir..
Küsmek; umuttur, acabaları bitirmektir, emin olmaktır..
Yani, diyeceğim o ki:
BEN SANA KÜSTÜM...!

Nazım Hikmet Ran


A l'ombre des grands arbres by Laurence Penne on 500px.com
A l'ombre des grands arbres by Laurence Penne

Pazar, Ocak 12, 2014

Bugün Pazar

Bir kaç gündür gözüm mutfaktaki ocağa takılıyor. Huzur buluyorum. Tuhaf evet, ama içim ısınıyor. Bu sabahta aynı şey oldu. Çaydanlığın ibiğinden çıkan buhara takıldı kaldı gözüm. Sonra teflon tavanın içindeki ekmeklere baktım. Kızarmak için bekliyorlardı. Az sonra babam geldi, emekleri kızarttı, mutfağı şahane bir koku sardı. Hissettim ki mutluyum. Belki de budur mutluluğun tarifi dedim içimden. Bu görüntü zihnime çok önceden kazınmış büyük ihtimalle. Dikkatimi görüntüye verince mutluluğu otomatikman hissettim. İnsanın bilinçaltı ne garip.  İçinizden demeyin ekmekleri babasına kızarttırıyor, çünkü o çok güzel kızartıyor. 

Geçtiğimiz günlerde Mutlu Eller blogu sahibi Semi'den güzel bir söz öğrendim. Şöyle yazmıştı Semi, " Almanların bir sözü vardır; kötü hava yoktur, kötü kıyafet vardır derler. " Bu söz çok hoşuma gitti. Öğrenmeyi seviyorum. Öğrendiğim her yeni şeyde mutlu ediyor beni. Ankara'da hava bu ay süper gıcıktı. Sis, soğuk ve pis. Bugün de öyle ama, öğrendik bir söz uygulayalım. İyi kıyafetlerimizi giyip soluğu bahçede alalım. Evdeki bayatlayan ekmeleri de yanımıza alalım ki, kuşlar hasretle o ekmekleri bekler. Onlarında mutlu olmaya hakkı var. 

Bugün Mevlit kandili. Peygamber efendimizin doğum günü. Hepinizin kandili mübarek olsun. Kandil deyince nedense aklıma dargınların barışması geliyor. Çocukluğumda buna dair bir söz duymuşumdur kesin. Annem söylerdi belki de budur aklımda kalan. "Müslümanlıkta küslük bir mendil kuruyana kadardır" derdi annecim. Bu sebeple dileğimi bu yönde kullanacağım. 
Dargınların barışmasını, hastaların şifa bulmasını, borçluların borcunu ödeyebilmesini, dertlilerin deva bulmasını diliyorum.

Malum pazar günleri bu blogda pazar şarkısı olur. Bugünkü şarkıyı çok ama çok  severim. Hayatın garip sürprizleri var ve ben onları da çok çok fazla seviyorum. Dinleyeceğiniz şarkı bir hayli eski. İlk çıktığı yıllarda sar başa sar başa habire dinliyordum. Ses beni derinden etkiliyordu. Şarkı söylemek zor iş. Mesele duyguyu dinleyene iletebilmek sanırım. İşte bu şarkıda ben onu bulmuştum. Uzatmayayım. Çok sevdiğim bu şarkıyı bir gün kendi evimin penceresinden , hem de sanatçının kendisinden dinlemek nasip oldu. Kalbimin nasıl attığını anlatamam. Unutulur mu bu hayat sürprizi. Neymiş bu şarkı acaba. ? 

                                                                    SUAVİ / Haydi Dön
Her gününüz yeni bir sürprizle şenlensin


Çarşamba, Ocak 08, 2014

İki kum tanesi



Merhaba ; sizinle  blogumunda ismi olan '' İki kum tanesi '' nin hikayesini paylaşmak istiyorum. İnternetten ulaştığım bu hikayeyi yıllar önce okuduğumda çok sevmiştim. Hala da seviyorum :)

İki Kum Tanesinin Hikayesi





Günün birinde bir çölde iki kum tanesi karşılaşmış ve birbirlerini çok sevmişler. Uzun bir süre çok yakın olmuşlar. Birbirlerini yanlarında, canlarında olarak sevmeyi öğrenmişler. 

Derken bir rüzgar çıkmış kum tanelerinden biri yerinde kalırken diğeri biraz uzağa savrulmuş. Çok uzak değillermiş ama yinede göremiyorlarmış birbirlerini. Sevgileri hiç azalmamış yine sevmeye devam etmişler. Birbirlerine ulaştırabildikleri sesleriyle, haberleriyle yaşıyorlarmış ve artık görmeden seslerinde sevmeyi öğrenmişler. 
Bir gün ,biri diğerine "Sevdamızın sonsuza erişmesi için aynı anda bir dilek dileyelim" demiş. İkisi de aynı anda bir dilekte bulunmuşlar ve tam o sırada bir fırtına çıkmış. Bu kavuşmamız, sevdamızın sonsuza dek sürmesi olabilir diye ikisi de kendilerini fırtınaya bırakmışlar. Gözlerini kapayıp fırtına dindiğinde sevdalarının yanı başında olmuş olmayı arzulamışlar. 
Fırtına o kadar kuvvetliymiş ki o güne kadar yıllarca yerlerinden kıpırdamayan kumlar bile başka yerlere savruluyorlarmış. 
Fırtına günlerce sürmüş kum taneleri de oradan oraya savrulup durmuşlar. İkisini de bir sabırsızlık sarmış. Fırtına durmuyor aksine artıyormuş. 
Fırtına dinmek bilmedikçe onlarda sabırla sevmeyi öğrenmişler. Günler geçmiş sonunda fırtına durmuş gözlerini açtıklarında ikisi de başka alemlerde bulmuşlar kendilerini. Bu fırtınanın onları birleştireceğine o kadar inanmışlar ki birbirlerini yanlarında bulamayınca yüreklerinde derin bir acı hissetmişler ve acıyla sevmeyi öğrenmişler. 
Kendilerine birazcık geldiklerinde ikisi de bu fırtınayla başka başka yerlere savrulduklarını anlamışlar. Biran ölmek istemişler ama sonra birbirlerini hiç görmeden, mesafelere, engellere rağmen sevmeyi öğrenmişler. "Eskisi gibi bağırsakta sesimiz ulaşmaz ki birbirimize" demişler. İkisi de yeni yerlerinde kimseyle konuşmamışlar ve yıllarca hep susmuşlar. Hep yeni bir fırtına ümidiyle birbirlerine ihanet etmeden beklemişler. Böylece umutla sevmeyi öğrenmişler. 
Yıllar geçmiş ama sevgileri hiç geçmemiş. Birbirlerinden hep umutlu olarak yaşamışlar. 
Bir gün ikisi de birbirlerinden habersiz aynı anda gözlerini kapamışlar ve kavuşmak için yeniden fırtına çıkmasını dilemişler. Beklemişler beklemişler ama fırtına bir türlü çıkmamış. 
Kendilerini tüm benlikleriyle fırtınaya bırakmak için oldukları yerde dönmüş durmuşlar ama hepsi nafile küçük bir rüzgar bile çıkmamış. Sonunda durmuşlar ve gözlerini açmışlar. 
Sevdiklerinin, sevdalarının, yıllarca beklediklerinin tam karşısında durduklarını görmüşler ve hemen ikisi de yıllar önce diledikleri dileği anımsamışlar. 
Dilek şöyleymiş "Allah'ım bizi birbirimize ,her şeyiyle sevmeyi öğrendiğimizde kavuştur. Öyle kavuştur ki sevdamız sonsuza erişsin." 
Sonunda anlamışlar ki birbirlerinden çok uzaklarda geçirdiklerini sandıkları yılları aslında birbirlerinin yanı başlarında geçirmişler. 
Dileklerinin kabul olması için yılların geçmesi gerektiğini öğrenmişler çünkü onlar sevmeyi her şeyiyle öğrenmeyi dilemişler. 
Dilekleri kabul olmuş umutla, sabırla, acıyla, yakında, uzakta... her şeyiyle sevmeyi öğrenip birbirlerine kavuşmuşlar.


 Sevmeyi bildikten sonra mesafeler, acılar, yıllar, aylar asla sevdayı 

söndürmez ama sevmeyi bilmedikten sonra yanı başındaki sevdiğini bile yıllarca göremeyebilir insan...
** Hikaye internetten alıntıdır. Kime ait olduğuna dair bir bilgiye ulaşamadım.


Salı, Ocak 07, 2014

Benden şeyler

Dün İnstagram'da  bir söz paylaştım; yaşam  tahterevalliye binmek gibi. Bir ucunda ümit, diğer ucunda hayal kırıklığı demiş, Serdar Özkan.
Cuma günü resim kursuna gitmek için evden çıkarken, belimde hafif bir tutulma hissettim. "İyi düşün iyi olsun, birazdan geçecek" diyerek evden çıktım. Öğlene kadar zar zor idare ettim ama iyi düşünmek pek işe yaramadı, yürümekte zorlanmaya başladığımı hissedince soluğu evde aldım. İşte o günden beride, sıcak su torbaları, ilaçlar, ısıtıcı kremler ve bilumum sosyal neşriyatla beraber yatmaktayım. Hadi klasik cümleyi hemen ekleyeyim . "Allah kimseyi yatırmasın". Tamam çok aktif bir insan değilim, zırt pırt sokaklarda gezmiyorum ama bugün kalkınma hareketini başlatmak isteğim son raddesinde. Bu arada "yata yata kavun karpuz büyür" sözünün doğru olmadığını da sıkıştırayım araya. Hatta yatarak kilo verildiğine dair bilgiler okumuştum. Sanırım fazla enerji harcamadığın için daha az yiyorsun. Çok yatınca insanda iştahta kalmıyor. E zaten kalkıp yemek pişiremediğin için, evde yiyecek bir şey olmaması da işe yarıyor sanırım.  Bir tekne kazası geçirip,uzun süre yatmak zorunda kalan Mustafa Koç 6 kilo vermiş yatarken. Ciddiyim .
Yat, film izle, kitap oku, müzik dinle, internet sitelerini gez vs.vbg.. Bu da bir yere kadar. Psikolojin yüksek sesle çöküveriyor vallahi. Şöyle : " niyahhhhhh şangırtttttttt ooooofffff " Bol bol dua ediyorsun "rabbim sürekli yatmak zorunda olan insanlara sabır ver, yardım et " diye. Yine çok klasik ama ; "sağlıklı geçirdiğiniz her günün paha biçilmez bir nimet olduğunu unutmayın ve ona göre değerlendirin " diyesin geliyor eşe dosta. Klasik hallerimi sevesim geliyor ayrıca bu sözü söyledikten sonra. Çünkü yanımda beni sevecek biri yok şu anda.
Bütün bunları yaşarken duygu fırtınası da başlıyor bir yanınızda. Eee, yatınca gelir ya  bütün gıcık düşünceler aklına insanın. Şu şöyle olmuştu, bu böyle oldu derken  o şangırtttt diye çöken psikolojinizin altında ezildiğinizi fark ediyorsunuz. Orada kimse var mııııı !!! Orada kimse var mıııı !! sesini duymak istiyorsunuz ama ne gezer. Ancak; çıt çıt çıt "geçmiş olsun canım" çıt çıt çıt " nasılsın hayatım " çıt çıt da çıt.
Bütün bunların üstüne; duygularına, fikirlerine, özgür düşünce kavramına sonuna kadar inandığınız kişi, düşünceleriniz yüzünden sizinle bağını koparıveriyor. Hoppala yavrum yaz geldi, bahçeye kiraz geldi. Ben kime inanmışım diye ağzınız bi karış açılıveriyor. Alıyor veriyorsunuz, ı ıh .. Sonuç sıfır. Demiş ki Sezen ; o zaman şarkı söylemek lazım avaz avaz, o zaman yüreğin yükü hafifler belki biraz. Bildiğiniz bütün şarkıları söyleyesiniz geliyor ama yatarken şarkı söylemenin de tadı yok. En başta dedik ya  "bir ucunda ümit, diğer ucunda hayal kırıklığı " şu an  hangi tarafta olduğunuz kesinlik kazanıyor işte.
ümidin yükseldiği günlerde buluşmak dileği ile...

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...