Cumartesi, Aralık 31, 2011

Peçete katlama

Geçtiğimiz  ay aile için düzenlediğim bir kahvaltı sofrasına peçeteleri nasıl koysam acaba diye düşünürken ineternetten bu katlama stilini bulmuş ve uygulamıştım. Önce akardeon  şeklinde katladım peçeteyi, sonra onu ortadan ikiye katladım. Minik kalpleri Boyner Ev'den almıştım, onunla da tutturdum. Hafif kenarlarını açınca böyle bir görünüm oldu. Belki bu akşam yeni yıl sofrası için denemek istersiniz. 




Peçete halkalarınız varsa minik kalpler yerine onları geçirebilirsiniz. Hiç bir şey yoksa, öylece koyabilirsiniz. 






Mutlu Yıllar

Cuma, Aralık 30, 2011

Yeni yıl kartları


Bu kartları ben yaptım. Şimdilik bunları yapabildim. Beğendiğiniz olursa kopyalayıp kullanabilirsiniz. 















Kağıttan kar tanesi yapımı

Kağıttan kar taneleri yaptım. Fakat fotoğraflayamadım. Bir ara ekleyeceğim buraya*. Her makas darbesinde farklı bir model çıkıyor. Kendi modelinizi de oluşturabilirsiniz. Yapmak isterseniz şayet, nasıl  yapılıdığını görmek için  TIKLAYINIZ


*Yaptığım kar tanelerini sonunda ekledim. Burada

Ballıbaba


Perşembe, Aralık 29, 2011

Şehir fırsatı ve Gripin

İnternetten alışverişe çok sıcak bakan birisi değilim ama sonunda benimde aklımı çelecek bir şeyler olacak gibi. Groupon Şehir Fırsatı adlı web sitesini dolaştım az önce. Sayfayı açar açmaz karşıma Gripin adlı müzik grubunun fotoğrafı çıktı. 2011 yılı içinde almış olduğum ve doya doya dinlediğim, bana göre 10 da 10 çıkaran bir albüm. Boş yok kısacası. Dinlemeyenlere , bilmeyenlere BU SAYFA da kısa bir tur yapmalarını öneririm. Gripin'i dinlerken kendimi liseli kızlar gibi hissediyorum, neredeyse içimden çığlıklar çıkacak Birollllllll Birolllll diye.
Birol Namoğlu  Gripin'in kel kafalı solisti. Çok güzel söylüyor çok. Umarım en kısa zamanda yeni albüm çıkar ve yine 10 da 10 bir albümle bizi mutlu eder.

İşte  canlarım Gripin 


Gezdiğim şehir fırsatı  sitesinde Gripin erken yılbaşı konseri biletleri yarı fiyatına satılıyor. İçim gitti ama kendim ne yazık ki gidemeyeceğim. Gidebilecek olsam mükemmel bir fırsattı. Sayfada başka fırsatlarda görünce ilgimi çekti gezinmeye devam ettim. Restoranlarda çok güzel fırsatlar var. Masajda, güzellik salonlarında inanılmaz fiyatlar. Oteller, takılar, tiyatro biletleri.. vb. Aklınıza gelen gelmeyen daha bir sürü şey hemen hemen yarı fiyatına, hatta bazı ürünlerde yarı fiyatından da az . Tek sorun acele karar vermek. Çünkü alışveriş için zaman sınırı var. Benim gibi kararsız birisi için biraz zor ama hoppidik karar verip oraya buraya giden ya da alışveriş yapabilen insanlar için süper imkanlar.

Bilenler için hatırlatma, bilmeyenler içinde, dolaşın derim bu siteyi. Fırsatlar çok iyi.Şehir Fırsatı

Ve bu da benden size günün hediyesi Birollllll

Gülüm






.....
Bir tek söz kalır dişlerimin arasından
Ben sana GÜLÜM derim
Gülün ömrü uzamaya başlar

Verdiğim bütün sözler sende kalsın isterim
Ben sana gülüm derim
Gül sana benzediği için ölümsüz
...................................
Yılmaz Erdoğan


Salı, Aralık 27, 2011

İstanbul / Belgesel


Bir İstanbul belgeseli paylaşacağım sizinle. 1964 yıllarına ait. Bu belgeseli izledikten sonra bir kez daha hissettim ki, memleketimi ve insanlarımı çok seviyorum.
Belgeseli Fransızlar hazırlamış. Tabii ki siyah _beyaz. Güzel bir belgesel. İlk başta görünen Harbiye vapuru beni benden almaya yetti zaten. Ne kadar güzeldi o eski vapurlar. Maketi var mıdır acaba.? Alıp başucuma koysam, içinde hayallerimi, hatıralarımı yüzdürsem.
Dikkatimi çeken bir şey oldu izlerken, erkeklerin çoğunluğu takım elbiseli. Kravat olmasa da , ceket ve pantolon giymişler. O zamanlar, kot pantolon ve tişört yokmuş demek ki.

Arkadaş dergisini gördüm sonra tezgahta. Çocukluğumda okuduğum dergi. Sanki yapraklarının kokusunu duydum. Elinize aldığınızda yoğun bir kokusu vardı gazetelerin, dergilerin. Şimdi daha bir farklı kokuyor. O yıllarda daha değişikti o koku. Gazete kokusu demişken BURAYA  bir göz atın.

Teksas , Tomiks de öyle , çocukluğumun dergileri. Gerçi onları şimdi de okuyorum. Yeniden yayınlanıyor. D&R dan temin ediyorum. Büyük bir keyifle de okuyorum hala. Okumayanlara öneririm. Burada

O zamanki taksilerin güzelliğide bir başka. Eski arabalara bayılırım ben. O arabalarla ilgili bir anımı anlatayım hemen.
Evimizin yakınında taksi durağı vardı. İlkokula gidiyorum. Gelip geçerken, durakta bir araba var siyah, hep o arabaya bakardım hayran hayran. Şoförü de arabaya çok güzel bakardı, hep tertemiz ve cilalı idi o taksi. Ara sıra bindiğimiz de olmuştu bir yerlere giderken. Ama çok değil. O zaman kısa mesafelere yürünür, biraz daha uzaklara da kuyruklu dolmuşlarla gidilirdi. Taksi fazla lükstü bizim için. O yıllarda  okul servisi diye bir şey yok. Herkes evinin en yakınındaki okula gidiyor. Ben de öyle tabii. Sonra günlerden bir gün, bir kaç arkadaşımdan , okula taksi ile gideceklerini öğrendim. Hangi taksi , nasıl oluyor falan derken öğrendim ki benim taksi. Kalbim çarpmadı desem yalan söylerim. Bir kaç arkadaşın babası o taksi ile anlaşmış, çocukları okula bırakması için. Bana da söylediler, sende gel diye. Tabii hemen babama anlattım. Ama ne yazık ki, o zaman servise ayıracak paramız yoktu . Benim gözüm hep o taksi ile okula giden arkadaşlarımda takılı kaldı. Ben yayan gitmeye devam ettim. Çocuk hafızama sıkışan ayrıntılardan  biri işte. Bu belgeseli izlerken , yaşı o yıllara denk gelenler iyi bir nostalji yaşayacaklar. Ve eminim benim gibi anılarını tazeleyecekler.
Sözü çok fazla uzatmayım da  belgeseli izleyin. Benim gibi o yıllara ait anıları olanları da, anıları ile başbaşa bırakayım. İyi seyirler.


İSTANBUL BELGESELİ İÇİN TIKLAYINIZ






Pazartesi, Aralık 26, 2011

Beğendim

kaynak için tıklayın

Kırmızı


Hediye almak için kısa bir zaman kaldı. Kırmızılar cazip geldi bana. Özellikle fındıklı kaseye bayıldım. Hala hediye almadıysanız Evmanya'dan evden çıkmadan alışveriş yapabilirsiniz.



foto

foto



foto



foto

                                    Ürünleri satın almak için foto yazan yerlere tıklamanız yeterli.

                                                        Ve dergiyi incelemek için TIK TIK



Sarışın


Özür dilerim

Sevgi güzel şey. Sevmek en güzeli. Bir de sevilirsen tadına doyum olmaz. Ben sevmeyi seviyorum. Demiş ya Kayahan şarkısında  " ben seni sevmenin tadını çıkarıyorum". Ben de bu tadı çok seviyorum.
Bazen içimizdeki sevgi bir yerlerde görünmek ister, dışa fırlamak ister. İşte o zaman , adını hep bir yerlere yazarız sevdiğimizin. Duvarlara, ağaçlara, yeni dökülmüş betonlara, buğulu camlara. Sanki kanıtıdır çok sevdiğimizin. Herkes görsün isteriz. Ben buğulu camlara yazmayı severim. Ama ondan, adımı kalbine yazmasını isterim. Bir kalpte yaşamanın sıcaklığı gibisi var mıdır?

Bazen de birbirimizi ne kadar çok seversek sevelim, arada kırgınlıklar yaşarız. Hatalar insanlar içindir ama o kırgınlık anında bunlar düşünülmez hiç. Sonunda bir özür gerekir hep. Bazen hatayı yapan özür diler bazen de hatayı yapmayan. Aşk bu, belli olmaz ki hiç bir sonucu. Ama illaki o özür beklenir. Dilemek de gerekir zaten.

İşte sihirli sözcük "Özür dilerim"

Pazar, Aralık 25, 2011

Pazar şarkısı


Pitbull ft. Marc Anthony - "Rain Over Me" ile Mplay

Şehirler

Bir internet gezintimde gördüm bu iki fotoğrafı. Nedenini bilmiyorum ama hoşuma gitti. Belki bir gün içinde olurum bu fotoğrafların . Bazen öyle olur ya, bir şeyler görürsün beğenirsin, sonra bir bakarsın aradan uzun zaman geçmiştir ve o gördüğün şey seninle beraberdir. Belki bende bir zaman sonra sizlere Atina dan seslenirim , kimbilir. Hayatın ne getireceği hiç belli olur mu ? Olmaz dimi ?.


                                                                                   ATİNA

kaynak

BANGKOK
kaynak


Cumartesi, Aralık 24, 2011

Suluboya kuş


Suluboya çalışmalar yapmaya devam ediyorum. Yine bir kuş resmi. Devamı da gelecek, sırada bekleyen kuşlar var. Elimde değil seviyorum kuşları. Gak olanları var birde, onları her şeyden daha çok seviyorum. Bir "gak"ları için dünyaları verebilirim.

Ruh halim


Belki de tüm bu soğuklara, kara günlere, kasvete rağmen; içime baharlar gelmiş de dışarı çıkmak için fotoğrafları bekliyor. 

Cuma, Aralık 23, 2011

Yılbaşı kartı

Yıllar önce , çalışırken, bir şekilde vakit bulur ve çeşitli el işi ürünler yapardım. Sonra iş hayatı bitti , vakit çoğaldı ama ben bu tür şeylerden biraz uzaklaştım. Biraz diyorum çünkü gözümle hep takipteydim. Sadece üretme işini ertelemiştim. Uzun zaman önce Etsy adlı sitede BU kartları görmüş ve beğenmiş , bilgisayarımda sık kullanılanlar kısmına eklemiştim. İnternet, telefon, sms, cep telefonu, facebook, twitter derken artık birbirimize tebrik kartı göndermez olduk. Fakat benim mektuplaştığım ve kart yolladığım bir arkadaşım var. Bu geleneği devam ettirmeye çalışıyoruz. Hoşumuza gidiyor. Posta kutusundan çıkacak mektubu beklemenin tadı çok başkadır. Posta kutusu dediğim e_mail posta kutusu değil, apartman girişlerinde bulunan posta kutusu. İşte şimdi de yaklaşan yılbaşı dolayısı ile kart araştırmaya başlarken, aklıma gördüğüm o kartlar geldi ve bende bu yıl kartımı kendim hazırlamaya karar verdim. Kendimce yaptım bir şeyler. 



Kartı göndereceğim arkadaşım mor rengi çok sevdiği için, ben de ana rengi mor tercih ettim. Mor_yeşil birbirine yakışıyor diye düşünerek ikinci rengi de fıstık yeşili olarak aldım. Ne aldım?  Kırtasiyeden fon kartonu aldım. Kestim ,biçtim şimdilik bunu yaptım. Bir sonraki kartım ise başka model olacak. BURADAN şablonunu çıkartıp yeni kartımı ona göre yapacağım. Aldığım kartonu bitirene kadar kart yaparım artık. Bir de, kürdana mini kalpler yaptım aldığım fon kartonlarından, onu fotoğraflamadım henüz. Fotoğraflayınca paylaşırım. 


Kartın içine aydınger kağıdı koymadım. Dahamı güzel olurdu acaba koysam diye düşünmekteyim. Birde öylesini denerim. Kartın içindeki kar tanelerini ve yazıyı ,fotoğraf düzenleme programında yaptım. Aslında içi boş ve kendi ellerimle yazılmayı bekliyor. Bir kartta sizler için hazırlamak istiyorum. Bakalım nasıl bir şey olacak . 



Birde, kartçı olmaya aday bir blog arkadaşımız var ki, onun kartlarına da bayıldım. O kadarını yapamam, sadece izlerim . Ama siz bir göz atın derim. Belki denemek istersiniz. cafenohut

Perşembe, Aralık 22, 2011

Başlıksız

Hani her konuya bir başlık yazıyoruz ya, ben buna bir başlık bulamadım. Haberi dün okudum gazetede. Genelde hepimiz okuduğumuz habere içimizden, bazen de dışımızdan bir yorum yaparız. Ben bu haberi okuyunca sadece bakakaldım gazeteye. Ne içimden ne dışımdan hiç bir sözcük çıkamadı. Sadece bakakalmaktan çıkınca  " iyi ki ara sıra gazete okuyorum " dedim. Okumayanlara gelsin bu haber. Siz ne düşüneceksiniz bakalım. ? Yorumları da okumanızı öneririm.

İşte o haber!

Karalamalar

                      Sevda çırpıntıları ile dolu bir deniz
                      Bu denizde yüzme bilmeyen bir tek biziz.
                                  30 / 05 / 1982 Füsun T.


Fotoğraf : Füsun T.

Pazar, Aralık 18, 2011

Biyolojik yaşınız kaç ?

Yaş kavramının çok fazla üzerinde duranlardan değilim. Sık sık "yaşlandım" desem de; bu, gerçekten yaşlandığımdan değil, ruhumun o andaki yaşındandır. Bana göre yaş, resmi muameleleri yapabilmek adına düzenlenmiş bir şey. Kağıtta kalıyor yani. Çünkü bazı sabahlar 15 yaşında uyanıyorum, bazı sabahlar 85. Balık burcuyum ya, bazende 15 yaşında uyanıp hemen 85 oluveriyorum. Madem öyle, yaş var; o zaman her gün şu an olduğum yaş da uyanmam gerek. Ama öyle olmuyor. İçimdekilerle, dışımdakiler de farklı. İçimde çok afacan bir çocuk yaşarken,  dışımda beli ağrıyan, orası burası tutulan , saçları hafiften beyazlaşmaya başlamış bir kadın var. Benim yaşım yok kısacası, yaşıyorum işte, bir gün 15 inde bir gün 85 inde.
Bir de biyolojik yaş var. Bu da kendinize ne kadar iyi baktığınızla doğru orantılı bir yaş. Bunun bir de testi varmış. Bir maille bugün bana ulaştı. Severim testleri uygulamayı. Hemen uyguladım. Durum fena değil. Resmi yaşıma göre 5 yıl geride biyolojik yaşım. Bakalım siz de durum nasıl ?

BİYOLOJİK YAŞINIZI HESAPLAYIN


Erotik aşkın imkansızlığı

Aşk. Henüz tam olarak anlayan çıkmamış. Herkes farklı şeyler söylüyor. Hastalık olduğunda hemfikir olanlar çoğunlukta gibi. Bilinçle izahı pek yok, bilinçaltı ile çok. Aşkın ne zaman nerede geleceği de belli değil. Saniyelerle tarif ediliyor içimizde varoluşu. Engellenemiyor, isteğimize göre hareket etmiyor, ertelenemiyor.
Geldi mi geliveriyor bünyemize. Bir yandan hasta ediyor , bir yandan güzelleştiriyor bizi. Her nokta koyan şu sözlerle  noktalıyor ama  "mutlu aşk yoktur" .

Psikolog Mahan Doğrusöz, icgoru.com adlı web sitesinde "Erotik aşkın imkansızlığı " adında bir makale yazmış. Psikanalitik açıdan bakmış. Okumanızı istedim. Ayrıca sitede  başka makaleler de var. Psikolojiye ilgi duyanlar için çok güzel kaynaklar mevcut.
Bakın Mahan Doğrusöz neler anlatmış.MAKALEYİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

Cumartesi, Aralık 17, 2011

Sevgili "an"lık

Şu anda mutluyum. Telefonla; güzel, içimi sıcacık yapan haberler aldım çünkü. Canım yeğenim aradı, akşam yemeğe geleceğini söyledi. Şimdi , hemen harekete geçip ona bir şeyler hazırlamalıyım. Tabii önce malzeme alışverişi için yollara düşmeliyim. Sofrada şık olmalı. Ekstra  güzellikler katmalıyım. Güzel sofralarda yemek yemeyi severim zaten. Sevdiklerime süslü sofralar hazırlamayı da çok seviyorum. Takip ettiğim bloglara uğrayıp kopya çekmeli bugün biraz.
Bir diğer güzellik de yine telefonla geldi. Sevdiğim iki genç kıza  minicik hediyeler alıp göndermiştim. İkisi kardeşler. Birisi halen bizimle çalışmakta, diğeri ise geçmiş yıllarda bizimle birlikte çalışmıştı. Onların teşekkür telefonları geldi az önce.  Bir de , onlarda bana hediye almışlar. Göndereceklermiş . Mutlu oldum. Hediye almayı da vermeyi de çok seviyorum. İlla büyük şeyler olması gerekmiyor.Mesela geçenlerde arkadaşlarla kahve içmek için  bir alışveriş merkezinde buluşacaktık. Kendime çorap almam gerekiyordu. Alırken, arkadaşlarıma da aldım birer tane.
 Aklıma gelmişken söyleyeyim. Kendime de hediye alırım ben. Özel bir gün olması şart değil. Mesela bir kitap, bir yüzük, bir müzik cd si. Özel olarak zaman ayırıp  "bunu kendime hediye ediyorum "diye alırım .

Şimdi de sevgili "an" lık; bu güzelliklerin üzerine , alışveriş için yollara düşmeden önce, güneşin sımsıcak yaptığı mutfağımda , çiçeklerimle sohbet ede ede içeceğim bir sade Türk kahvesi ile kendimi şımartacağım.

17 / 12 / 2011 Füsun T. "An" lık notlar


Cuma, Aralık 16, 2011

Zencefilli kurabiye

kaynak : Cafe noHUT

cafe noHUT takip ettiğim bloglar arasında. Çok da beğeniyorum. Takdir ediyorum. Özellikle fotoğraflarına bayılıyorum. İçime neşe doluyor bu bloğu ziyaretlerimde. En uzun süre kaldığım bloglardan biri. Bir çok fotoğrafa defalarca baktığım oluyor. Sadece fotoğraflar değil tabii, cazip olan bir sürü şey var.
Çok şirin de bir ailesi var . Yazılarında sıkça söz ediyor. Sıcaklıkları size yansıyor bu ailenin. Aile de olan bitenleri okumaya da bayılıyorum. Allah hepsine uzun , sağlıklı ömürler versin.

Bir süredir zencefilli kurabiye yapmak istiyorum. O kadar tembelimki bir zencefil alıp kurabiyeyi yapamadım. Cafe noHUT da tarifi görünce , bir de yukarıdaki süper sunumu görünce, iyice aşka geldim. Resmen kurabiyenin kokusu burnuma geldi. Elini uzat, al ye. Bu kadar da cazip sunulmaz ki !. Kendisi de itiraf etmiş birazcık; aslında o , bu kurabiyeleri fotoğraf aşkı sebebi ile yapıyor .Öyledir ya fotoğraf işi; bir başladınız mı çekmeye bir bakarsınız onlarca poz çekivermişsiniz. Hatta bazen öyle bir hal alıyor ki, her gördüğünüzü fotoğraflamak istiyorsunuz. Kolay değil o fotoğrafları çekmek. Zaman gerektiriyor. Emek gerektiriyor. Zaman ayırıp bunları hazırladığı ve  bizi bu görsel şölene dahil ettiği için teşekkürler. Bir de gönlü geniş. Fotoğraflarının kullanılmasına da izin veriyor. Tabii bir şartla , bloguna bağlantı yapmak ve nerede kullanıldığını belirtmek gerekiyor. Bunun içinde ayrıca teşekkürler.

El emeği göz nuru işlerde sunuyor. Bir çoğunu farklı sitelerde görüp bende çok beğenmiştim. Belki de cafe noHUT bu sebepten beni daha bir cezbetti. Zevklerimiz benzer. Sizde yaptıklarını çok beğenecek ve uygulamak isteyeceksiniz eminim. Size, sık sık cafenoHUT 'un yaptıklarını tanıtacağım sanırım.

Gelelim zencefilli kurabiyeye. Ben az sonra  resim kursum için yollara düşeceğim. Gitmeden önce, iyi vakit geçirmeniz için size bu tanıtımı yaptım. Kurs dönüşü  zencefil alıp geleceğim ve büyük ihtimal yarın bu tarife uyarak kurabiyeyi yapacağım. Kendi kurabiyemi de bu şekilde fiyonklarla süslesem mi acaba ? Bayılırım böyle süslü şeylere. Kahve ile kurabiyeye de bayılırım.
Sizde merak ediyorsanız tarifi ve kurabiyede fanteziye kaçmak nasıl olur diyorsanız şayet , hepsi bir TIK  uzağınızda.
Güzel bir gün geçirmeniz dileği ile.






Perşembe, Aralık 15, 2011

Saka kuşu



Çok güzel bir düzenleme ile sunulmuş bir saka fotoğrafı. Orjinalini görün isterim. Bunun için fotoğrafa tıklamanız yeterli.


Sinir oluyorum

Bugün yine "sinir oluyorum" hallerindeyim. Türkiye de, gereksiz yerlerde  yabancı dil kullanılmasına sinir oluyorum. Kelimelerin bölünmesine, kısaltılmasına da sinir oluyorum. Baby shower denen kutlamalara adından dolayı sinir oluyorum. Gerçekten takıntı yaptım bu konuyu. Hoşgeldin bebek kutlaması olsa olmaz mı ? Neden baby shower ? Yabancı mağaza ismi, yabancı yiyecek ismi görmek istemiyorum. Minibüsle yada otobüsle bir yere giderken tabelalara bakıyorum. Sanırım herkes yabancılarla iş yapıyor sadece. Anlamadığım tanıtımlar görmek istemiyorum. Tabela da yabancı isim, ne iş yaptığına dair açıklayıcı bilgide  yabancı dille anlatım.
Neredeyiz ? Burası Türkiye mi ?

Türkiye sınırları içinde inşaat yapan bir firma , o kadar çok yabancı kelime kullanmış ki tanıtımında ; bu inşaatı hangi ülkede yapıyor acaba diye incelemek durumunda kaldım. Falanca city. Ne demek kardeşim "city". ? Tansiyonum fırlıyor resmen.
DIY  diye bir kısaltma var mesela . Tahmin ettim ne olduğunu  bu kısaltmanın ama nereden geldiğini anlamamıştım ilk duyduğumda. Araştırdım, ne olduğunu öğrendim.
"Do it yourself " in baş harfleri imiş. El emeği ile üretilen şeyler için kullanıyorlarmış. Neden ama neden ? " El emeği , göz nuru" gibi mükemmel bir sözcük dururken neden DIY.  Daha bunun gibi binlerce örnek.

Sinir oluyorsun da, sen her şeyin en doğrusunu mu yapıyorsun denilebilir. Elbette hayır. Ben sadece sinir olma hakkımı kullanıyorum. Sizin de vardır mutlaka sinir olduklarınız.

  Gereksiz yabancı dil kullanımına SİNİR OLUYORUM !


Çarşamba, Aralık 14, 2011

Bisikletli çocuk

Güzel bir film izledim. Bisikletli çocuk. Orijinal adı Le Gamin Au Vêlo. Fransız yapımı bir film. Sevginin ne büyük bir açlık, ne büyük bir ihtiyaç olduğunu o kadar güzel anlatmış ki. Film sonunda herkesi kucaklayasım geldi. Asıl konu, babası tarafından reddedilen ve yetimhanede kalan bir çocuğun hayatından bir kesit. Psikolojik bir sürü mesajı var filmin. Ama benim aldığım mesaj, sevginin gücü idi. Hayatında  sevgisine tutunabileceği  birisi olduğu sürece yaşama devam edebiliyor insan. Daha fazla anlatmak istemiyorum, izleyecekler için tadı kaçmasın.

 İzlemenizi öneririm. Filmin  aktristi Cêcile De France . Ve ben bayıldım kadına. Nefis oynamış. Ve Jêrêmie Renier, çok yakışıklı çokkk. Film hakkında bilgi almak için BU sayfayı ziyaret edebilirsiniz.






Film, bu sene Cannes Film Festivali'nde Nuri Bilge Ceylan'ın  filmi Bir zamanlar Anadolu" ile "Büyük Jüri Ödülü"nü  paylaşmış.
FRAGMAN İÇİN TIKLAYINIZ

Nereye ?


Salı, Aralık 13, 2011

Gece ve müzik

Bu gece çok sevdiğim bir şarkıyı paylaşmak istedim.


TIK

Uğurlu gelsin




Bana ait bir fotoğraftır. Balkonumda ki  kasımpatımın yapraklarında dolaşırken göz göze geldiğimizde çekivermiştim. Çok severim bu böceği. Uğurlu gelsin inşallah. Fotoğrafa tıklarsanız büyük boyunu görebilirsiniz.

Karakalem göz çizimi

Uygulamalı karakalem göz çizimi. Ben de yapacağım az sonra aynısını. Belki denemek istersiniz.


TIK


TIK Tık

Pazartesi, Aralık 12, 2011

Karakalem göz çalışması

Daha önce toplu halde yayınlamış olduğum kara kalem çalışmalarımdan bir detay.

Antidepresan

Kaynak: http://www.ntvmsnbc.com/id/25301603/#storyContinued
Son yıllarda insanların hayatında yeri büyük olan ilaç grubu antidepresanlar. Sanırım kullanmayan çok az kişi var. En azından benim çevremde çok kişi kullanıyor. Ben de uzun süre kullandıktan sonra bıraktım. Ve bıraktıktan sonra düşündüm , bana ne gibi fayda sağladı diye. Normal vatandaş halimle bilemedim ne gibi bir yararı olduğunu. İşte, okuyacağınız haberde bu sorunun cevabı, Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Plasebo Çalışmaları ve Terapötik Karşılaşım Programı Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Irving Kirsch tarafından verilmiş.
*"Plasebo, fiziksel, kimyasal ya da farmakolojik bir etkisi olmayan, ancak verildiği ya da uygulandığı kişiye böyle bir etkisi olduğu söylenen madde ya da işlem" olarak tanımlanıyor.


Cumartesi, Aralık 10, 2011

Arım, balım, peteğim

Fotoğraf: Füsun T.

Yandex harita servisi

Goggle map'in Türkiye de sunmadığı iki servis olan Street View ve Trafik bilgisi, Yandex'in servisi ile kapanıyor.
Tüm şehirlerin uydu görüntülerini ve haritasını sunmasının yanı sıra, Ankara ve İstanbul için güncel trafik bilgileri ve panoramik sokak görüntüleri mevcut. Google map den ayrılan kısmı da burada zaten. Caddenizin adını yazın, sokağınızı bulun ve gezinmeye, izlemeye başlayın. Sonrası mı, ,ilk kez gideceğiniz bir yeri önceden görmek çok iyi bir şey. Özellkle benim gibi adres bulmakta zorlananlar için. Keşfetmesi de kolay. Fotoğraflı görünüm için, mor ile çizili sokakların üzerine gelip tıklamanız yeterli.


HARİTA İÇİN TIKLAYINIZ

Cuma, Aralık 09, 2011

Günaydın



Hepimize ; sıcacık tebessümlerle karşılaşacağımız, sevgi ile kucaklaşacağımız, dileklerimizin en az birinin gerçekleşeceği , dertsiz , tasasız güzel bir gün diliyor ve ben resim kursuma doğru yol alıyorum. Sevgiler.

Çarşamba, Aralık 07, 2011

İstanbul





Fotoğraf: Füsun T.
İSTANBUL

Aklımda kalan tek şey,
Bulutlar içinde bacalar
Bacalar altında evler
Evler arasında çocuklar
Çocukların içinde bir çocuk
Pırıl, pırıl ışık saçan
Umut dolu yarınlar içinde
Gelecekten habersiz...




Füsun T. 01. 02. 1990, İstanbul



Yansıma

Fotoğraf: Füsun T.

Salı, Aralık 06, 2011

Evet, Bir Bardak Daha Çay İstiyorum

Bir bardak çay sizin için ne ifade eder ? Benim için mesela, kahvaltının olmazsa olmazıdır. Hele kahvaltı bittikten sonra içilen keyif çayının zevki ayrıdır. Sanat tarihçisi ve kütüphaneci olan Amerikalı yazar Katharine Branning bir kitap yazmış. Kitabın  adı "Yes, I would love another glass of tea".


Kitabı Amazon.com dan alabilirsiniz. 

 " Evet, bir bardak daha çay istiyorum " demiş Katharine Branning.  Çayı öyle bir anlatmış ki  sunumu izledikten sonra çayımı elime aldığımda farklı yudumladım. Siz de çayınızı elinize alın, bu sunumu izleyin. Bakın çay neymiş .

 



Papatya


Suluboya çalışmam. Sevdim bu papatyaları.

Pazartesi, Aralık 05, 2011

Beklemek

Yağmuru beklemek, bereketini sersin toprağın üzerine, yıkasın kirleri, pislikleri diye. Yağdığında sesini dinlemek, bir kupa sıcak çikolatanın dumanı ve o mis gibi kakao kokusu eşliğinde. Telefon beklemek  canın arkadaşından. Sesini duyduğunda yüzünde tebessümle "Canımmm" diye seslenmek. Mail beklemek iş yeri için basılacak evraklarla ilgili. Geldiğinde "işte şimdi olmuş, basabilirsiniz" diyebilmek. Tencerede ki brokolilerin pişmesini beklemek, mutfağı saran o kötü kokunun ardından, zeytinyağ, limon, sarımsak karşımı ile dudaklarında lezzeti hissetmek. Kar beklemek, güneşli günlerden bir gün. Yağmayacağını bile bile. Yağdığında sade kahveni alıp camın önünde sessiz,dingin , kahveni yudumlayarak, huşu içinde kristalleri izlemek.
Sevdiğini beklemek . . . . . . . .

Eğitimde Teknoloji

Dün, çok uzun bir zaman sonra Kızılay'a indim. Ankara'nın neresinde oturursanız oturun bu söz böyle kullanılır. "Kızılay'a inmek". Kalıplaşmış bir cümle. Ben de dün indim işte . Özlediğim sokakları dolaştım, Karanfil pasajına, Kitapçılar çarşısına uğradım. Mülkiyelilerin bahçesine bakıp hüzünlendim, İmge kitabevinde kendimi kaybettim, Dost kitabevinde sadece insanları gözlemledim, Eylül'den kendime takı aldım. Bunları bir başka zaman uzun uzun anlatırım belki. Sonra Zafer çarşısına doğru yol aldım. Orada mutlaka bir sergi vardır, bir de İpekçi Cemil'e uğramam gerekiyordu. İpekçi Cemil kapalıydı ama sergi açıktı.

Öğretmenlerimiz ve Dünden Bugüne Eğitimde Teknoloji Fotoğraf sergisi


Çok güzel bir derleme yapılmış eskiye dair. İyi ki fotoğraf makinem yanımdaydı da bir kaç fotoğraf çektim. Herhangi bir yasak işareti yada uyarı görmediğim için rahat rahat fotoğrafladım. Fakat hepsini göstermeyeceğim size, sergiye gitmenizi isterim çünkü. Bakın neler vardı.

Ah ah memleketim ne günlerden bu günlere gelmiş, şimdi herkesin evinde , hatta köylerde bile internet var. Hoş o zaman, bilgiye erişim zor ama sanırım okuma azmi yüksekmiş. Şimdi ise tam tersi, bilgiye erişim çok kolay ama okuma azmi çok çok az. Bilgisayar oyun oynamaya ve chat yapmaya yarayan,Facebook ve Twitter dan ibaret bir aygıt konumunda. Ben öyle gözlemliyorum çevremdeki gençlere bakınca. 
Fotoğrafa bakınca siz neler düşüneceksiniz bakalım.

Sağ alttaki küçük fotoğraf, Eskişehir Çifteler Köy Enstitüsü,Radyo Odasında çekilmiş. Sene 1953.
Onun üstündeki fotoğraf ise Bolu Kız Enstitüsünde çekilmiş. Kızlar radyo ile eğitim dersinde. Büyük fotoğraf ise Saray Köyü Dinleme Merkezinde çekilmiş. Sene 1965.
*Radyo sandalyenin altında.







Üstteki fotoğraf 1926 yılında çekilmiş. Alttaki fotoğraf ise 1952 yılında Bolu da bir köy okulunda temizlik dersinde çekilmiş.


1925 yılında ana sınıfı varmış. Hayret ettim ben. Ben daha sonraları oluştu ana sınıfları diye biliyordum. 




Ben bu fotoğrafa bayıldım. Kendimi o ekibin içinde gibi hissettim bakınca bir anda. İçimde sinema, tiyatro aşkı olduğu için sanırım. Kim bilir belki de geçmiş yaşantımda bir artist olarak yaşadım. 



Benim için çok güzel bir gündü. Güzel bir sergi gezme şansım oldu. Çok çok güzel daha bir sürü fotoğraf var sergide. Benden bu kadar, diğer fotoğrafları görmek için sergiye uğrayınız. 
Sergi 11 Aralık ta sona eriyor. Zafer Çarşısı sergi salonunda. 

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...