Fotoğraflarımdan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fotoğraflarımdan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cumartesi, Haziran 06, 2015

Aşkla aynı değil


Senin adın aşkla aynı değil 
Kimseye bitene değin sabretmem 
Geri adım atmak 
Hiç bana göre değil 
Üzgünüm ölene değin 
Affetmem 

Cuma, Haziran 05, 2015

Sardunyalar arasında

foto: Füsun T.
bu şehir kendi kıyılarına vuruyor
sonbaharda fırtınada
bu yara ayan beyan kanıyor
bir kıvılcımınla yanıyor

bir sigara içimi uzağında
kalbim kısılı bir kuşun tuzağında
hatıralar yanıyor onlar da
bu upuzun yaz sıcağında

denize batsın güneş
bu ıssız adada
şimdi atsam kendimi
çıkarırlar Galata’da

söktüm attım kalbimi
boğulsun dalgada
sonumu bekliyorum
sardunyalar arasında

vurdum kendimi dört bir yanına
denize baktım Kalpazankaya’da
şiirler yazıyorum sana hala
şişeye koyup salıyorum sulara

Pazartesi, Ocak 26, 2015

Pazartesi

Foto: Füsun T.

Dünyada istediğim ve yaşamı bana sevdiren iki şey var: Aşk ve özgürlük. 

Aşk uğruna gerekirse yaşamımı veririm, fakat özgürlük uğruna aşkımı da feda ederim. 

Victor Hugo


Foto: Füsun T.


Temel bir kıza aşık olur, aşkından da şu şiiri yazar:
 Sabahları yemek yiyemiyrum;
çünkü seni düşuniyrum,
Öğlenleri yemek yiyemiyrum;
çünkü seni düşuniyrum,
Akşamları yemek yiyemiyrum;
çünkü seni düşuniyrum,
Geceleri uyuyamıyrum;
Çünkü açum da!..

Foto: Füsun T.

Aşk başlamadan güzel, 
Kalplerde heyecan 
Bakışlarda korku olduğu zaman güzel... 
Birbirimize sezdirmemek için çırpınış, 
Başkaları görmesin diye çabalayış, 
Gözlerim gözlerinin mavisine değdiği zaman... 
Aşk başlamadan güzel....

Ümit Yaşar Oğuzcan

Çarşamba, Aralık 24, 2014

Günaydın

Foto : Füsun T.

Dün mutfak alışverişi için bir AVM'ye gittim. Piyasadaki kriz fena. Mağazalar boş. Her zaman sıra beklediğim koskoca market bile bomboştu. 

Alışveriş sonunda yine, bir şeyleri kasada unutup geldim çok şükür. Bu nasıl bir dalgınlıksa. Eve gelince aldıklarımı yerleştirdim ama ayılamadım. Taa neden sonra, "yahu ben hurma almıştım nerede peki " dedim ama tabii ki iş işten geçmişti. Hurma kasadan geçti mi geçmedi mi bilemiyorum. Çünkü kıvırıp çöpe attığım fiş ıslanmış ve yazılar silinmiş. Her şeyin bir bedeli var, unutkanlığında elbette.

Alışveriş sonu, AVM garajında arabama doğru ilerlerken, karşıdan gelen araba dikkatimi çekti. İçinde yamulmuş bir genç kız vardı. Bir de baktım ki, bir elinde kutu meyve suyu, bir eli direksiyonda, direksiyonu tuttuğu taraf kulağı ile omzu arasında ise cep telefonu var ve araba hareket halinde, garajdan çıkıyor. Ayakta olmanın verdiği avantajla oracıkta içimden ayakta alkışladım genç kızımızı, bunca şeyi bir arada yapabildiği için. Ve içimden seslendim , duydu mu acaba. "telefonu öyle kullanma boyun fıtığı olursun ".  Umarım trafikte de o şekilde ilerlememiştir !

Gençlerle ilgili söylemek istediğim bir sürü şey var. Dıv dıv'cı yaşlı teyze olup, bizim zamanımızda diye söz başlamamak  için yazmıyorum buraya. Bana teyzee teyze teyzee  dedilerrr diye sokaklarda şarkı söylerim sonra. 


Foto : Füsun T.

                                 Gençler, aynı benim ortancalar gibi pespembe görüyor hayatı. 
                                             Seviyorum onları ortancaları sevdiğim gibi

Çarşamba, Aralık 17, 2014

Günaydın

Bu sene yaz aylarını, ruhsal olarak bir hayli sıkıntılı geçirdim. Aman ne bunalım, ne keyifsizlik. Baktığım her şeyin en kötü tarafını gördüm yaz boyu. Ay ne pis, ay ne kötü, ay ne çirkin, ay ne bayat, ay ne tatsız, ay ne sıcak, ay ne kalabalık, ay ay ay.... diye diye, koca bir yazı yaşamadan bitirdim. Kendime de , çevreme de rahatsızlık verdim. Oysa ki  ne Pollyanna idim ben bir zamanlar. Haydi mutlu olalım lay lay lom.

Fotoğrafları düzenliyorum yavaş yavaş. Dün akşam, Termal dönüşü çektiğim fotoğrafları görünce bugünün konusuna da karar vermiş oldum.

Kısaltmaları seviyorum ben. Mesela kuzene "kuzi" , Zuhal'e "Zuzi" diyerek kuzenimin yeni adını "kuzi Zuzi"  olarak tespit ettim. Bu pek kısaltma olmadı di mi ? Ali isimli bir arkadaşım var ona da Aliş diyorum kısaca. Kısaltma kavramımı gözden geçirmem gerek. 

Kuzi Zuzi ile Termal'den dönerken yol üzerinde bir teyzeye rastladık. Bahçesinden toplamış olduğu incirleri satıyordu. Aaaa, organik incirrrr nidaları ile yavaşladık, yolun kenarına park ettik. Koştuk dalından yeni koparılmış,  tezgahta yerini almış incirlerin yanına. Kuzi Zuzi incirlerle ilgilenip tadına bakarken , ben habire fotoğraf çekiyorum. Tadına baksana diyor, şahane. Yok ben hala fotoğraf peşinde. Teyze ise, incirleri açıp açıp bize uzatıyor, "yiyin " diye. Bonkör teyzem, canım teyzem.



Teyzemin elinde eski bir terazi, incirleri tartmaya çalışırken, ben hala fotoğraf peşinde. O sırada teyze seslendi bana, "beni çekme olur mu, öyle internete falan koyma. " Tamam dedim merak etme koymam. O yüzden fotoğrafların yüz kısımlarını kırptım.



Yurdum insanı çok çok güzel. Çok ver elli, misafirperver, olduğu gibi. Bizi bahçesine davet etti şeker teyze. Gelin dedi dalından yiyin. Düştük peşine , tahta kapıdan geçip bahçeye doğru yol aldık.


Tahtadan yapılmış, hiç bir dayanağı olmayan merdiveni ağaca dayayıp "çık hadi, kendi elinle topla " dedi. "Ah be teyzem ben kimm, o merdivene çıkmak kim " deyince , bir anda teyzeyi merdivenin tepesinde gördüm. Nasıl çevik, nasıl atak maşallah. Bu arada merdiven yaylanıyor. "Amman düşeceksin" diyor kuzi Zuzi. Aldırmıyor bile, dalında koparıp koparıp bize uzatıyor  incirleri. 


Bahçede kalan bir salkım üzümü de koparıveriyor hemen, yapma etme bir tane kalmış dememize aldırmadan. Bi çırpıda domateslerde yerini alıyor kevgirde. O sırada böğürtlenler takılıyor gözüme. En sevdiğim şeylerden biri böğürtlen.  Sağ olsun onu da elleriyle toplayıp yediriyor bize. 


İlle oturun ayran yapayım faslı başlıyor. Ne kadar içten, ne kadar sıcak, samimi söylüyor bir bilseniz. Teşekkür edip tartıdaki incirlerin başına dönüyoruz. Hesabı ödeyip, eksiği, fazlası için helallik istiyoruz. İkramlarına teşekkür ediyoruz. "Yine gelin" diye davet etmeyi ihmal etmiyor. Tam arabaya bineceğimiz sırada ise;
"buradan geçerseniz, ben evde olmazsam, yola sarkan meyvelerden koparıp yiyin, selametle gidin" diyerek bizi uğurluyor. 

Bunalımlı geçen yaz aylarında , böyle hoşluklardı bana nefes aldıran. İyi ki varsın kuzi Zuzi ve iyi ki rastlaştık can teyze, güzel teyze...



                                yolu sevgiden geçen herkesle bir gün bir yerde buluşuruz


Salı, Aralık 09, 2014

Günaydın

Yıllardır o kadar çok fotoğraf çekmişim ki, geçen hafta , ne olacak bu fotoğraflar diye düşündüm. Binlerce fotoğraf. Hiçbir düzenlemesi de yok. Hepsi karmakarışık. Eskiden az sayıda fotoğraf ve albümler vardı, içinde baskı fotoğrafların saklandığı. Bir pozdan onlarca kare çekemezdiniz, çünkü makineye konulan filmde 36 adet poz olurdu. Ve film fiyatları çokta ucuz değildi. O yüzden de az sayıda derli toplu fotoğraflar olurdu. Bir de çektiğiniz pozu görme şansınızda yoktu. Artık ne çıkarsa bahtınıza. Gözünüz mü kapalı çıktı, çirkin mi çıktınız, fotoğraflar banyo edildikten sonra belli olurdu her şey ve o ana geri dönüp düzgününü çekmek gibi bir şansınız yok. Şimdi bas deklansöre istediğin kadar, düzgün çekene kadar. Sonuç ; binlerce fotoğraf, çoğu birbirinin aynı.

 Ben minicikken siyah beyaz fotoğraflardan oluşan bir albümümüz vardı. O zamanlar renkli fotoğraf yoktu malum. Yani ben baya bi eskiyim.   Üzerinde bakır rengi, parlak , kabartma bir resim vardı. Çok severdim ona bakmayı. Hala durur o albüm. Balık burcu olmak; eskileri, hatıraları saklamayı da gerektirir, kolay değildir. Duygusallığımın beni esir aldığı anlarda, balık burcu olduğum için pek bi canım sıkılır. Keşkeler dökülür dudaklarımdan. Ama konumuz burçlar değil fotoğraflar.

Çektiğim onca fotoğrafı, (ki bir çoğu birbirinin aynı pozlar, otlar çöpler, çiçekler, böcekler, ) bir düzene koyup, gereksiz olanları silme kararı aldım. Bunu yaparken de aklıma, her gün bir tanesini blogda paylaşmak fikri geldi. Sonrasında, sadece fotoğraf paylaşmayayım, bir şeylerde  yazayım dedim ve bir kaç gündür hazırladığım "günaydın" yazıları oluştu. Ne kadar sürer ? Bilmiyorum. Nerde trak orda bırak.

Bu fotoğraf düzenleme işi iyi de kötü olan bir şey var. Annem vefat edeli 19 Ocak'ta iki yıl olacak. O günden beri ben onun fotoğraflarına bakamıyorum. Fotoğraflar arasında sırayla ilerlerken, bir anda annemin fotoğrafları çıkıyor karşıma ve o anda ben de ben olmaktan çıkıyorum. İçimdeki yangın alevleniyor . Zor, çok zor, çok çok zor. Her geçen gün özlem daha da artıyor. Sanırım köprülerin altından daha çoook sular akması lazım bu yangının hafiflemesi için.





Cumartesi, Aralık 06, 2014

Günaydın

Rüyalar gerçek olsa seni her gün görürdüm.....

 Bu şarkı bende uyuma isteği uyandırıyor. Sizi bilmem ? Bol rüyalı geceler geçiriyorum son aylarda. Ama hiç bir rüyamda henüz bu şarkıyı yakalayamadım. O kadar karışık, o kadar uzun ki gördüklerim, hikayelerini not alsam bir kitap çıkar. Bunu düşünmedim desem yalan olur. Üşengeçlikten elim varmıyor yazmaya, yoksa çoktan kitap piyasada olurdu. Bazı rüyalarım hayal dünyasınında ötesinde olabiliyor. O kadar garip şeyler görüyorum yani.  Bazıları ise bire bir gerçek hayata yansıyor. İşte o zaman çok korkuyorum rüyalarımdan.

Gece bir rüya gördüm ki, aman Allah'ım. Baş ağrısından zar zor uyumuşken, sabaha karşı kendi bağırmama uyandım. Nasıl bir mekanda olduğum belirsiz. Tek gördüğüm dişlerini gösteren kocaman bir köpek ağzı. Ve beni ağzına alıp bir lokmada yuttu. O anda gördüğüm tek şey kırmızı renkti. Her yer bomboş ve kıpkırmızı, bağırarak uyandım.

Hayra çıksın, gündüz niyetine, suya söylüyorum. Bunlarda görülen rüya anlatılırken yada anlatıcıya söylenir nedense. Bir de şöyle derler, çeşmeyi aç rüyanı suya anlat. Ben size anlatmayı tercih ettim. Bilmem artık.

Böyle rüyalar gerçek olmasın hiç bir zaman.... Bugün dolunay. Dolunay da görülen rüyalara dikkat etmek gerekiyormuş. Dikkat edin bakalım siz bu gece ne göreceksiniz. Mutlu, neşeli, bereketli ve huzurlu bir hafta sonu olsun.


foto: Füsun T.

Cuma, Aralık 05, 2014

Günaydın

Ara sıra bazı yiyeceklere abone oluyorum. Mesela bir zaman sürekli kuru kayısı yiyorum, bir başka zaman kilolarca mandalina tüketiyorum. Vücudum kendi ihtiyacına göre yönlendiriyor beni sanırım. Bu aralar da yoğurda taktım. Normalde içine reçel koymadan yoğurt yiyemeyen ben , bol bol sade yoğurt yemeye başladım. Evet, eskiden pek yoğurt yemezdim, tek yediğim ve en sevdiğim , yoğurdun üzerindeki kaymak tabakası idi. . Sonradan o tabakanın yoğurt kaymağı olmadığını , bazı rivayetlere göre peçete, bazı rivayetlere göre de güllaç yaprağı olduğunu duyunca, ondan da vazgeçtim. 
İşte, bu aralar yoğurtla aşka başlayınca, kendi yoğurdumu kendim yapayım çabasına da girdim. Denedim olmadı, denedim olmadı , denedim oldu, denedim yine olmadı. Arkadaşlarım, babam , dalga geçmeye başladı. "Bi yoğurt yapmayı beceremedin, bırak deneme artık" dediler, ama yılmadım.

Sanırım ısıyı tutturamıyorum. Serçe parmağım yandı olmadı, yanmadı gene olmadı, yedi saydım yine olmadı. Kendimce bir yöntem geliştirdim bende. Yoğurdu mayalıyor, ağzı açık bir şekilde mini fırına koyuyorum. Biraz zaman geçtikten sonra bakıyorum durumuna. Bakıyorum ki hala süt gibi duruyor, hemen fırının ısısını 50 dereceye getiriyorum. Fırın 50 derece ısınıp sönünce de fırını kapatıyorum. Anında mayalanıyor o zaman. 

Bir önceki gün yaptığım yoğurt mayalanmadı yine. Fırını ısıttım yine olmadı. Evde maya için çok az ve sulu bir yoğurt vardı, anladım ki o yüzden başarılı olmadı. Yılmadım. O sulu yoğurdumsu şeyi buzdolabına kaldırdım, ertesi gün  sabah marketten yoğurt alıp , dolaptan çıkardığım sulu , mayalanamayan yoğurda ilave ettim. Fırını 50 dereceye getirdim , nı nı nı nııınn, anında tuttu. Ne demiştik, yılmak yok !

Bir arkadaşım yoğurdu mayaladıktan sonra ağzı açık bir şekilde buzdolabına koymamı ,bir gün beklemesini, böylece  daha sert bir kıvama geldiğini söyledi. Denedim , gerçekten sertleşiyor. Şimdi yoğurdum buzdolabında bir gün bekleyecek, ondan sonra afiyetle yiyeceğim.

Bu arada aklıma bir şey takıldı. Zehirlenmem dimi, bir gece dolapta bekletip, ertesi gün  ikinci kez mayalama yaptığım için ????

foto : Füsun T.

Perşembe, Aralık 04, 2014

Günaydın

Mısır sever misiniz ?

Güne başlamak her geçen gün daha bir tatsız olmaya başladı. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama gördüğüm kadarı ile yalnız değilim. Bu tatsızlık, bulaşıcı hastalık gibi hepimizi etkisi altına alıyor ne yazık ki. Kafa dergisinin bu sayısında  Fatih Portakal'ın bir yazısı var; "dağılan kafa, dağılan beden ve dağılan ruh" başlığı altında. Ruh sağlığının gün içinde büyük sıçramalar yaptığından bahsediyor. Leyla Alaton ise dün bir gazete haberi paylaşmış instagramda , altına da "güne b.k gibi başlamak için gazete okuyun! ne olacak halimiz " diyor.

Çok şükür uzun yıllar oldu kendimi gazete ve televizyondan kurtaralı. Habercilik üçüncü sayfadan ibaret oldu, ben gazeteyi terk ettim. Televizyonu terk ediş sebebim daha farklı ama, tv ekranlarını şifalı bitki tariflerinin kapladığını görünce , "aman da ne iyi etmişim" dedim bir kez daha.

Ben de dahil hemen herkesi manken formunda olmaya zorlayan bir moda akımını da es geçmeyeceğim güne tatsız başlamak anlamında. Rahat pijamaları , gecelikleri çıkarıp, pantalonu giyince çıkan koca bir göbekle, güne ne kadar tatlı başlayabilir ki insan ?

Tüm bunları yazmama sebep; canımın mısır çekmesi, aynı anda aklıma GDO meselesinin gelmesi, sonrasında gdo lumu acaba yiyeceğim mısır diye telaşlanmak, daha sonrasında madem çok istedin ye gitsin demek, sonrasında Fatih Portakal'ın yazısındaki gibi ruhumun sıçramaları....

                                                        Atın ölümü arpadan olsun.....

Foto : Füsun T.

Çarşamba, Aralık 03, 2014

Günaydın

Olan olmayan bir sürü şeye üzülüyorum ben. Bazı şeylerin olup olmayacağını bile bilmiyorken, ya öyle olursa deyip  üzüle biliyorum. Endişeli halim henüz geçmedi. Antidepresanımla olan seviyeli ilişkiden ümitliyim , geçecek. 

Bir de gerçek olanlara üzüntüm var elbette. Sadece vesveselere üzülmüyorum. Mesela dün bir yazı okudum, Eymir gölü çevresinin imara açılması ile ilgili. Ankara'nın tek nefes alınabilen, kafa dinlenebilen, ruhun çirkinliklerden arınabildiği saklı bir cennet olan Eymir gölü

Bana göre insanlar iyi şeylere layıktır, oysa son yıllarda insanlar sadece tüketime ve AVM'lere layık görülüyor. Ankara zaten gri binaların arasına sıkışmış bir şehir. Şimdi kırk  katlı binaları ile gökyüzüne yaklaşırken, kent daha bir çirkin hal almaya başladı. Çarpık kentleşme görmek istiyorsanız bir tepeden Ankara'ya bakmak yeterli. Yıkılan her eski binanın yerine, ben daha yükseğini yaparım deyip kuleleri dikiyorlar. Çirkinler bana göre, çok çirkin hemde. 

İşte bu çirkin kulelerin arasında bir vaha olan Eymir gölüne Ankara'lılar sahip çıkma kararı almışlar. Dilerim göl ve çevresi olduğu gibi muhafaza edilir. Göl ve çevresini, kulelerle donatılmış olarak düşündükçe çok çok üzülüyorum. İçimin sızladığını içtenlikle söylüyorum. 

Yeşil ve mavinin bir arada olduğu yerlerde güne günaydın diyebilenlere ve Eymir'i sevip koruyanlara olsun bu sabah ki günaydın. 

Foto: Füsun T.

Salı, Aralık 02, 2014

Günaydın

Pazar günü öğleden sonra canım feci şekilde simit istedi. Kulağım yoldan gelecek "simiideee" sesindeydi ama ne yazık ki o sesi nafile bekledim. Pastahane simidi ya da simit sarayı simitlerinden değildi istediğim , onlar simidi simit olmaktan çıkarttı, bambaşka, keyifsiz bir lezzet haline soktu. İlle de sokak simidi. Çıtır çıtır, gevrek Ankara simidi istedim.  Aslında sokağımızın simitçisinin cep telefonu var ama aramadım. Çok yağmur yağıyordu ,eminim bu yağmurda çıkmamıştı dışarı. Canım simit isteye isteye, çayın yanında bisküviye talim ettim. Buna da şükür. 

Ve; bu sabaha sağlıklı bir şekilde gözümü açtım. Ayaklarım yere bastı, yürüdüm, elimi yüzümü yıkayacak su buldum, yiyecek kahvaltı buldum, yanımda "günaydın" diyebileceğim bir nefes vardı. Buna da çok çok şükür. 

                          Günaydın. Gününüz gevrek sokak simidi tadında geçsin.

simitin tarihçesi

Pazartesi, Aralık 01, 2014

Günaydın

Gününüz aydın, haftanız şenlik, esenlik ve sıhhat dolu olsun. Gülümseyerek, yeşile bakarak başlayalım haftaya. Ruha ve vücuda şifa bir renk.  TIK

foto:Füsun T.

Pazartesi, Kasım 24, 2014

Yanarım

Kuş olsam ki, olamam
Karışıp sürüye uçamam
İnsanlara tepeden bakamam
Ben yapamam





Bulut olsam ki, olamam
Yağmuru içimde tutamam
Hep aynı gökte yol alamam
Ben yapamam








Yanarım yanarım
Gün geçer yanarım
Gecelerin hesabını
Ben kime sorarım




Gecelere sor beni
Gün dediğin nerden bilir ki halimi
Yalnızlığa sor beni
Göçmen kuşlar nerden bilir ki halimi









Söz- Müzik : Murat Hasarı      Dinlemek için TIKTIK 

Fotoğraflar : Füsun T.

Salı, Ekim 28, 2014

Sonbahar

Foto : Füsun T.


her sonbahar gelişinde 
sarı sarı yapraklarla
kuru dallar arasında 
sen gelirsin aklıma 

Salı, Temmuz 01, 2014

Geçen yıl bugün

Facebook'un "bugün" diye bir uygulaması var. Ona tıkladığınız zaman haber akışında, sizin ve arkadaşlarınızın  geçen yıl bugün neler paylaştığınızı gösteriyor. Az önce tıklayınca geçen yıl bugün face'de bloga yazdığım bu yazımı paylaşmışım. Tekrardan zarar gelmez faydası bile olur diyerek sizi o günkü yazıyı okumaya davet ediyorum. Bir konu mankeni de paylaşayım da sayfa bomboş görünmesin.

Foto : Füsun T.

                                                             YAZIYI OKUMAK İÇİN TIKTIK

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...