Çarşamba, Kasım 04, 2020

Sınırlar

 


Bir fil bir tonluk yükü hortumuyla kolayca kaldırabilir. Ama siz hiçbir sirke gidip bu dev yaratıkların sessizce küçük bir kazığa bağlandıklarını gördünüz mü?

Bir fil küçük ve güçsüzken bir zincirle hareketsiz bir demir kazığa bağlanır. Ne kadar çok zorlarsa zorlasın zinciri kıramayıp kazığı yerinden oynatamadığını keşfeder.

Sonradan fil ne kadar büyük ve güçlü hale gelirse gelsin yerde yanı başında duran kazığı gördüğü sürece hareket edemeyeceğine inanmaya devam eder.

Birçok akıllı yetişkin de sirkteki fil gibi davranır. Düşüncelere hareketlere ve sonuçlara hapsolmuşlardır. Asla kendi koydukları sınırların ötesine geçemezler.






Cumartesi, Ekim 31, 2020

Altı çizili satırlar

" Çünkü sabah günün gençliğidir; her şey neşeli, ferah ve kolaydır: Kendimizi güçlü duyumsarız ve  tüm yeteneklerimiz tam bir düzen içindedir. Sabah saatlerini geç uyanarak kısaltmamak ,uygunsuz işlerle yada konuşmalarla harcamamak gerekir; sabahı yaşamın özü olarak görmek ve bir ölçüde kutsal saymak gerekir. Buna karşılık , akşam, günün yaşlılığıdır : Akşamları bitkin, boşboğaz ve dikkatsiz oluruz. Her gün, küçük bir yaşamdır, her uyanış ve yataktan kalkış küçük bir doğumdur, her taze sabah küçük bir gençlik ve her yatağa gidiş ve uyuyuş küçük bir ölümdür. "

Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar / Arthur Schopenhauer


Salı, Ağustos 25, 2020

Hikikomori

Yakın zamanda bir arkadaşımla telefon konuşmamızda bana " ben artık hiç dışarı çıkmayacağım, hayatım evde yemek yapmak, temizlik yapmakla geçecek ve sanki bu hayattan başka bildiğim bir hayat yoktu gibi gelmeye başladı " dedi. Evde kal modunu o kadar benimsedik ki, bazen bende hep böyle yaşayacağım gibi hissediyorum gerçekten. Üstelikte, yaz olması dolayısı ile açık havada çokça vakit geçirmeme rağmen. Ya kış nasıl geçecek.? Daha çok eve kapalı kalacağız. Biz  eve kapalı kalmaktan hoşlanmazken, kara kara kış nasıl geçecek diye düşünürken,  bunu hastalık olarak yaşayanlar olduğunu öğrendim iki gün önce. 

Hikikomori ;  Japonca'da "sosyal çekilme " anlamına geliyor. Japonya'da bir çok genci etkisi altına alan  bir hastalığın adı bu. Kişi odasına çekiliyor, zamanının çoğunu bilgisayar başında geçiriyor, sürekli oyun oynuyor, müzik dinliyor, film izliyor.  Yeme-içme-uyuma gibi  tüm ihtiyaçlarını odasında bilgisayar başında gerçekleştiriyor. Hatta bazıları tuvalet ihtiyacını bile odasında , pet şişe kullanarak karşılıyormuş. Sanal bağımlılık gibi görünse de, ondan farklı olarak bu insanlar yıllarca odalarından çıkmıyorlar anladığım kadarı ile.  Hastalık sadece Japonya'da değil elbette. Görülme sıklığı olarak en çok orada olması ve Japon  doktorların bu adı vermesi dolayısı ile Hikikomori olmuş. Türkiye'de de mevcut bu hastalık, gençler en çok etkilenen grup. Bu corona bitmezse artış gösterebilir gibi geldi bana. Ne dersiniz?

Belirtileri neler ?

* Zamanın büyük kısmını evde geçiriyorlar ve dışarı çıkmak istemiyorlar.

* İnsanlarla ilişkiden kaçınıyorlar hatta arkadaşlıklarını sonlandırıyorlar. Daha da fenası aile bireyleri ile bile konuşmak istemiyorlar.

*Aşırı yalnızlıktan dolayı zaman içinde kaygı bozukluğu ve stres artışı gözlemleniyor.

*Bir şey sorulduğunda  bağırarak cevap veriyorlar.

*Saldırganlık gösteriyorlar.

*Bilgisayar başında yemek yemeye başlıyorlar ve sürekli bilgisayarla meşgul oluyorlar.

Nedenleri daha çok çocukluk ve ergenlikte geçirilen ruhsal travmalar teşkil ediyor. Beğenilmemek, sevilmemek , sevgiliden ayrılmak, arkadaşlar tarafından dışlanmak, kendini çirkin yada beceriksiz görmek gibi bir çok şey güven duygusunu azaltırken, kişinin çevresinden uzaklaşmasına sebep oluyor. Çocuklarımızı iyi gözlemlememiz gerek anlaşılan.

Pazar, Haziran 14, 2020

Ondan Bundan Şundan

Eskiciyim ben. Eski olan şeyleri sever, onların yaşanmışlığından hikayeler uydururum kafamda. Birkaç parça eskinin de sahibiyim. 

1949-1950 yılları arasında çıkmış Yaprak dergisi varmış. Bilmiyordum , öğrendim. Orhan Veli Kanık öncülüğünde çıkmış dergi. Orhan Veli; derginin yayını sürdürebilmesi için önce ceketini, sonrada Abidin Dino'nun kendisine hediye ettiği resimleri satmış. İşte bu eski derginin tüm sayıları erişime açılmış. Edebiyatın eskisi yenisi olmaz ama derginin eski, tozlu sayfaları arasında dolaşmak isterseniz buradan  erişebilirsiniz. Derginin son sayısı Orhan Veli öldükten sonra  Son Yaprak olarak yayınlanmış. Ve şairin ölümünden sonra ele geçen bir şiirini basmışlar bu son sayıda. Eski dedik madem , eskilerden bir ses okusun o zaman bize şiiri, hem de şiirin hikayesini. Aşk resmi geçidi  Dinleyelim 


Restorasyon baya emek ve zevk isteyen bir iş  benim gözümde. Bazen öyle tuhaf örneklere denk geliyorum ki, eski sever olarak hayal kırıklığımı anlatmam zor . Haydarpaşa garının restorasyon sonu halini çok merak ediyorum mesela ve korkuyorum. Eskiyi olduğu gibi korumak çok mu zor acaba ? Mesela söylentiye göre Eyüp ve Balat semtinde bulunan tarihi eserlerin sayısı, Floransa'dan fazlaymış. Acaba korunur mu, bir Floransa olur mu turistik  açıdan.? İyi restore edilir mi oradaki binalar ve tarih ? Yapılaşma önlenebilir, hatta yasaklanır mı ? Kalır mı olduğu gibi acaba ? Gezmek isterseniz burada 



Eski güzeldir. Eski insanlarda güzeldi. Sahiciydi. Şimdiki insanlar gibi tek tip değildi. Kültürel zenginlik  vardı. Çok çeşitli karakterler ve fiziki görüntülere sahiptiler. Şimdi çoğunluk birbirinin benzeri her açıdan. Eski fotoğraflara bakarken ruhum dinleniyor benim. Sevdiğim şeylerden biri de eski sanatçıların siyah beyaz fotoğrafları. Kartpostallarını alırdım gençken. Özellikle de  Kadir İnanır kartpostallarını. Eski Türk filmlerini de severim. Buraya bir tanesinin linkini bırakacağım. İyi seyirler. Buradan izleyin 





 Eski diye diye sıra eski oyuncaklara geldi. Sakladığınız oyuncaklarınız var mı ? Benim iki plastik bebeğim var sakladığım. Zaten fazla oyuncağım da yoktu. Sokakta oynamayı severdim ben, bisiklete binmeyi, lastik atlamayı, misket,  top oynamayı. Eski oyuncakları toplayıp değerlendiren bir anne oğul var. Harika insanlar. Sizi onlarla tanıştırarak noktalıyorum yazıyı. Buradalar    






Pazar, Mayıs 31, 2020

Geceler

Bir gece ansızın değişti her şey. Sabaha uzanan saatlerde , sonsuz seyahatin için hazırlıklara başladın. Ve on gün sonra gittin, dönmemek üzere. Gideceğini bilmeme rağmen, zor oldu kabullenmek. 

Bir gece ansızın girdin hayatıma. Tam da bal kabağına dönüşmek üzereydi arabam, o saatlerdi. Kimse görmedi, kimse bilmedi. Bir ben. 

Bir gece ansızın maskelendi dünya. O kadar kötü konuşuyorduk ki, kapandı ağızlar, iyi söz söylemek üzere açılana kadar. 

Bir gecede olmuştu  olanlar. Bir gece de olacaktı olacaklar.
Hiçbir şey bilmeden, çok şey bildiğimizi sanıyoruz. Bildiklerimizi de unutturuyor bazı geceler. 

Gerçek bizi  kaybettiğimizden  beri sahte hayatlar yaşıyoruz. Mutsuz olunca da kendimizi  arıyoruz ama biz bizden gideli çok olmuş.  Oysa ne kolaydı yaşamak az ve özle, sadece kendin olarak. O yüzden beyaz maskeler; maskeli, sahte yüzlerimize bir damga gibi takılı kaldı  belkide. 
"Ya olduğun gibi görün yada göründüğün gibi ol. " diyerek şifreyi vermişti oysa Hz. Mevlana. 

Gözümüzün önünde dolarlar uçuşuyordu sıkça. Kapanınca evlere aylarca, işsiz kalınca anladık ki, para en başta karın doyurmak içindi . "Azıcık aşım kaygısız  başım" atasözünündeki gibi azıcık aşlarımızla dört duvar içinde huzuru bulduk. Dışarısı huzursuzdu. 

Ve geceleri paylaştık canlı yayınlarla BİZ

Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak sözü dilden dile söylenip, kulaktan kulağa yayılmakta. Öyle çok isterim ki; her şey eskisi gibi değil ama çok eskisi gibi olsa. 



Bir gece ansızın sen gelsen, mesela


 Füsun T. 31.05.2020, Ankara
           Corona Günlükleri







Cuma, Mayıs 01, 2020

Benden şeyler

Gün aydı...

Derin sessizlik biraz ürkütsede , bir yandan da hoşuma gidiyor. Ne yaman çelişki. Sakinliği ile özlenen sahil kasabası şehrime gelmiş, ama mutlu etmiyor. Sarılamıyorum sevdiklerime, gülüşleri uzakta, yüreğim buruk. Biliyorum geçecek. Tek tek çıkartıyorum hayatımdan gereksiz şeyleri. Çıkardıkça fazla geliyor kalanlar. Sadeleşelim. Gün aydı.

Sevgi ...

Koşulsuz sevdiklerimi, koşullara bağlıyorum. Kendime döndükçe bu sessizlikte, kendi kıymetimi buluyorum. Almadan vermeye alışmışken, alma isteğine kapılıyorum derinlerde. Sen bana bir değil, artık beş adım gel diyorum. Ben yorgunum  yol almaktan. Kırıklarımı tamir etmeye çalışmıyorum. Kaldırıp çöpe atıyorum. Açılmayan telefonları, dönülmeyen mesajları siliyorum rehberimden. Çünkü benim için  önemlisin, severim yaratılanı yaratandan ötürü ne de olsa. Rahatsız etmek istemem bir daha. Üzülüyorum çok üzülüyorum, kimsenin olmadığı yerlerde "seni seviyorum" diye seslenenlere. Çocuklar güzel günler görmeli, sevgi dolu güneşli günler görmeli  diye, tüm sevgimi onlara veriyorum. Sevgi.

Yaşamak...

Ne kalıyor geriye bizden, yaşanmışlıklardan başka . Yaşadığım değil  ama yaşayamadıklarım pişmanlığım oluyor hep. Alacaklıyım kalan zamandan ve daima alacaklı kalacağım biliyorum. Yine de  "Gelsin hayat bildiği gelsin, işimiz bu yaşamak" diyorum, yaşayabilmek ümidiyle.



      Füsun T. 01.05.2020, Ankara
           Corona Günlükleri

Pazartesi, Nisan 06, 2020

Ondan Bundan Şundan

"Hayat sürprizlerle dolu" sözünü  kanıtlamak için geldi sanırım bu yıl Mart ayı  .  Unuttuysanız hatırlatayım dedi, bu hayatta her an her şey olabilir. Birçok şeyi unutmuşuz meğer, sadece sürprizleri değil. Hepsini bol bol hatırladık. Sınava çekti bizi. Bu sınavı en kısa zamanda tamamlarız inşallah ve daha kötüleriyle sınanmayız, tek dileğim bu.

Corona ve sonrası...
Günler evde, gönüllü karantina ile geçiyor. Yaşamımızdaki  birçok şeyden mahrum kaldık malumunuz. Yapılması gerekenler dijital ortama kaydı. Enteresan şeyler de ortaya çıkmaya başladı dolayısı ile. Bunlar içinde beni mutlu eden şeylerden birisi, İnstagram'da yapılan canlı yayınlar. Konserlerine gidemeyeceğim sanatçıları canlı olarak izleme olanağı buluyorum. Güzel sohbetlere tanık oluyorum. Bir diğeri ; Kültür bakanlığı bazı tiyatro oyunlarını, opera ve baleyi YouTube'a yükledi. Oradan izleme şansına sahip oldum. Ünlü Bolşoy Tiyatrosu bile gösterilerini YouTube'da bizlere sunmaya başladı ki bu da ayrı bir şans. Bazı şeyleride şaşkınlıkla karşılıyorum. Hastaneye gitmeden, ücret karşılığı doktorunuzla telefonda görüşüp danışabiliyorsunuz. Kendi divanınıza uzanıp, psikoterapistinizle online seans yapıyorsunuz.

Bu ara bloglarda da bir canlanma oldu. Ondan bundan şundan serisi ile bende katılayım istedim  bu canlılığa. Az önce internet sörfü yaparken  Prenses Qajar çıktı karşıma. Corona günlerinde hem stresten , hemde aşırı yeme içmeye düşmekten dolayı bir çok kişi kadınların sonunun bu şekilde olacağını resmetti. Üzülmeyelim. Prenses Qajar; adına şiirler yazılmış, uğruna intiharlar  edilmiş bir kadınmış. Kim bilir Corona sonrası  belki moda değişir. Yemeye ve boş vermişliğe  devam derim ben. 


Corona günleri sonunda evlerine kapanan insanlar , kişiye özel zamanların kıymetini daha da çok anladı herhalde. Evlerde şiddet ve kavgalar çoğalmış. Benim tahminim boşanmalar artacak yönünde. Umarım yanılırım. Tabii büyük bir ümitle evlenenler hala var bu hayatta. Alınmış tarihlerin bir kısmı ertelenirken, bir kısmı da düğünlerine değişik organizasyonlar hazırlamışlar. Amerikalı çiftimizin erkek olanı, nişanlısının boş kilise koridorunda yürümesini istemediği için kartondan davetliler hazırlatmış. Bir yastıkta kocasınlar. 




Coronanın kısıtladığı şeyler arasında seyahat de var malum. Bir çok yüreğin kıpır kıpır ettiğini ben uzaklardan bile duyuyorum. Sabır. Az kaldı inşallah özgürce yol alınacak günlere. Ben pek seyahat edemiyorum bazı sebeplerden dolayı. Genelde sanal seyahat yapar ve seyahat edenleri izlerim. Dışarı çıkma engelim olmasa da kendi engelimi kendim koydum tabii ki. Ve evde kalıyorum.  Bu dönemde tek üzüldüğüm şey baharı kaçırıyor olmak. Şehrimdeki rengarenk çiçeklenen ağaçları görememek üzüyor beni. O zaman buraya bir kaç güzel bahar fotoğrafı ,iliştireyim. Gözümüz şenlensin. 










 Siz yine de hazır tutun piknik sepetlerini, inşallah bir ucundan yakalarız baharı...

Çocukluğumdan beri bir sürü arkadaşım oldu. Ama içlerinde biri var ki onunla bağım hiç kopmadı. Ve bu Corona günlerinde yine, her daim benimle. KENDİM. Kendimle  çok iyi arkadaştık her zaman. Çok kahveler içtik , çok kitaplar okuduk, çiçekler yetiştirdik, bir sürü  manzaraya birlikte baktık  hayran hayran , ve çok sevdik. O yüzden genelde kendimi  yalnız hissetmedim. Tabii onunda benden bezip uzaklaştığı dönemler olmadı değil. O zaman da yalnızlığımızı yaşadık. Corona günlerinde herkes çok sıkıldı. Biz henüz çok sıkılmadık şükür. Kendimize yetmeyi çok küçük yaşta öğrendiğimizden sanırım. Ondan bundan şundan derken bu da benden olsun istedim. 



Cumartesi, Şubat 01, 2020

Vintage










                                                                  ➤➤➤

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...