Pazar, Mart 31, 2013

Pazar şarkısı

foto ve düzenleme: Füsun T.
                               Sözün özü, bugünün şarkısı Candan Erçetin hayranı bir arkadaşım için.

                                     Yüreğinizden tomurcuklar eksik olmasın, bahar nasılsa gelir.





Cumartesi, Mart 30, 2013

Öylesine bir yazı

Hayata nasıl baktığımız çok önemli. Bakış açısı her insana göre farklı. Bazı insanlar var ki hep kötü yönünden bakmaya alışmıştır. Oysa zorluklarla baş edebilmek için, yaşanan anların içindeki güzellikleri görmek gerek. Her şey son derece kötü de olsa mutlaka bir güzellikte vardır . Mesele onu bulup yaşamakta. Yeter ki bulmak isteyelim. Bir işte çalışıyorsunuz, başka da seçeneğiniz yok, o işe gidip gelmek zorundasınız. Yaptığınız işi yada ortamı yada  iş arkadaşlarınızı pek sevmiyorsunuz. Ne olacak peki ? Bu durum içinde hoşnut olduğunuz anlarda mutlaka vardır. İşte o anları not alır ve hoşnutsuz olduğunuzda o notlardaki hoşlandığınız şeyleri yaparsanız bir nebze de olsa rahatlayabilirsiniz. Veya, ben bu işi yapmak zorundayım ve bu durum içinde neyden daha mutlu olabilirim, kendime mutlu olabileceğim dakikaları nasıl yaratırım diye düşünüp, bir çözüm bulmakta bizi biraz rahatlatabilir. Mühim olan mutlu olmak için olanakları kendimize göre ayarlamak ve çözüm aramak. Bulunan çözümü de bu amaç için bilinçli olarak uygulamak. Zaten daimi mutluluk diye bir şey söz konusu değil. Olsaydı da yaşam sıkıcı olurdu. Tekamül iniş çıkışlarda gizli bana göre. 
Bu benim kendi hayatım için bulduğum bir çözüm. Bazen inişlere geçtiğimde zıplayacak halim yoksa, yukarıya ulaşabilmek için minik şeylere sarılıyorum. Benim çözümlerim, blogla uğraşmak, kısa  fakat son derece mutluluk verici kahve molam, bu mola arasında kitap okumak,D&R da geçirdiğim saatler.  Bunlara ayırdığım zamanda yaşadığım mutluluk günün geri kalan kısmını daha sakin ve stressiz geçirmemi sağlıyor. Çünkü bu zamanlarda her şeyden uzaklaşıyorum. Kahve içmek basit gibi görünebilir ama ben onu bir ritüele çevirdiğim için basit olmaktan çıkıyor ve hatta muhteşemleşiyor. Özenle hazırlıyorum, şık olmasına dikkat ediyorum, kendim için hazırlıyorum. Çalıştığım yıllarda da, o gün iş yerinde çok sıkılmışsam ya da tatsız bir şey yaşamışsam, moralim bozulmuşsa, iş çıkışı mutlaka kendime zaman ayırırdım. Karanfil sokakta Dost kitabevine uğrardım önce, sonrada oraya yakın bir cafede oturur aldığım kitapları inceler, yemeğimi yer veya bir şeyler içer sakinleşir eve öyle dönerdim. Herkese öneririm. 
Tüm bunlar için uzun zamanlar gerekmiyor, kısa ama nitelikli ve sadece kendiniz için bir şeyler yaptığınız bir zaman dilimi bu. 

Tüm bunları neden yazdın diyecek olursanız ? Klavyemden aktı gitti düşünmeden. Bugün de böyle olması gerekiyormuş demek ki. Bir şeye sebeptir , birisi okuyup örnekleme yapacaktır, birinin işine yarayacaktır. Var ya her şeyde bir sebep, bununda mutlaka olumlu bir sebebi vardır. Belki de kendime yazmışımdır.



Bu sabah bir yazı okudum internette. Tolstoy'dan kısa bir bölüm diye geçiyor. Doğru mudur bilemiyorum. Artık bu ortamdaki bilgilerin çoğuna inanmıyorum. Her şey birbirine girdi. Mevlana'nın olmayan sözlerin altında Mevlana yazmakta. Neyse yazının ana teması en başta yazdığım satırlarla örtüşüyor. Herkesin hayata bakışı farklı. 


Köyün tek çeşmesi başında üç kadın sıraya girmiş kaplarına su doldurmaktaymış. Kadınlar aralarında çene çalarken yanlarına yaşlı bir adam yaklaşmış ve kadınların konuştukları ile yakından ilgilenmiş. 
Birinci kadın şöyle demiş; 
'Bakınız benim bir oğlum var. Becerikli mi becerikli, yetenekli mi yetenekli. İnanın örnek bir delikanlıdır o.' 
İkinci Kadın; 
'Benim de bir oğlum var. Bülbül gibi şakır, sesi insanlara gözyaşı döktürür.' 
Üçüncü kadın ise oğlu hakkında hiçbir şey söyleyememiş. 

Kadınlar serçe parmağı kalınlığında bile su akmayan çeşmeden kaplarını zorlukla doldurduktan sonra oradan uzaklaşmaya hazırlanırken yaşlı adan onları izlemekteymiş. Bir ara, birinci kadının oğlu görünüp grubun önünde mükemmel bir takla atmış. Annesi 'jimnastik gösterileri de yapabilir' diyerek oğlunu pohpohlamış. Derken ikinci oğul gelmiş. O kadar güzel, o kadar yanık türkü söylemiş ki, dinleyenler hayranlıklarından neredeyse küçük dillerini yutacaklarmış. En son üçüncü kadının oğlu onlara yaklaşmış. İlk ikisinin aksine hiçbir şey yapmamış sadece annesine koşmuş ve su kabını onun elinden alarak kendisi taşımış. 
Bundan sonra üç kadın yaşlı adama sormuşlar. 'işte şimdi oğullarımızı gördünüz değil mi? 

"Ben sadece bir tek oğul gördüm. Annesinin elinden su kabını alarak kendisi taşıyan oğulu" yanıtını vermiş yaşlı adam.


Bugün hava çok güzel, bütün ağaçlar muhteşem çiçeklerini sundu, neşeyle gülümsüyorlar. Güneş pırıl pırıl parlıyor. Sizlerin hafta sonu da bugünkü gibi pırıl pırıl, neşe içinde geçsin.
Günün olumlamasını da  yapalım son olarak

Hatalarımı seviyorum ruhumu eğitip geliştirmeme katkıda bulundukları için, Düşmanlarıma teşekkür ediyorum özüme dönüp kendimi keşfedip yenilenmeme yardımcı oldukları beni güçlendirdikleri savaşmayı ve kendimle barışmayı sevgime daha da güçlü bir şekilde sahip çıkmam gerektiğini fark etmemi sağladıkları için. Rabbim sana teşekkür ediyorum sağlıklı bir bedenle beni dünyaya gönderip nimetlerinle mükafatlandırdığın için. Kaynak 

Perşembe, Mart 28, 2013

Eskilerim

Kimden ikikumtanesi

Yine en az 60 yıl öncesine ait bir eski ile karşınızdayım. Bu tabağın bende oluş hikayesi şöyle. Sevgili yan komşum Neriman teyzem sağ olsun bana sık sık bir şeyler ikram eder. Ben onun revani tatlısını, kabak tatlısını çok beğenirim. O da pişirdiği zaman bana muhakkak getirir. İşte bu tabakla da bana kabak tatlısı getirmişti. Tabağı görünce bayıldım. Tablo gibi. Nasıl etsem. Tabak boşalınca geri götürdüm tabii. Fakat başladım tabağa olan beğenimi anlatmaya. Öyle bir anlatmışım ki, Neriman teyze " al senin olsun, oğlumun sünnetinde hediye gelmişti " deyince ikiletmeden tabağı sahiplendim. Ve tabak hemen mutfaktaki nişte yer buldu kendine. 

Kimden ikikumtanesi

Çarşamba, Mart 27, 2013

Bahçe günlüğü

Sonunda bahçe bakım zamanı başladı.. Bahçesi olmayanlar içinde evdeki çiçeklerin bakım zamanı şimdi. Budamaların yapıldığı, saksıların değiştirildiği, gübrelemelerin arttığı zaman. Tabii biz de yavaştan başladık bu işlere. Budamalar yapıldı geçtiğimiz  hafta. Yaşlı bir söğüt ağacımız vardı onu kestik tamamen. Kesildi ama yeni bir görevi var. Tabure oldu o artık. Söğüt agacı dikecek olursanız dikkatli olun, yerini iyi seçin çünkü kökleri inanılmaz yaramaz. Her yere  ulaşıyor ve tehlike yaratabiliyor. Su yollarını kapatabiliyor, boruları yıpratabiliyor, su depolarını ağ gibi örebiliyor.

Bahçe henüz pek renkli değil. Renklenmesi yakındır.
Kimden ikikumtanesi

Renksiz dedim ama doğa yavaş yavaş kendi renklerini sunmaya başlamış. Çakıl taşlarının arasında süper minik sarı çiçekler açmış. Çakıl taşının büyüklüğü ile kıyaslayın ve çiçeklerin minikliğini anlayın. Renk muhteşem . Nasıl güzel bir sarıdır bu tanrım. Bu çiçekler yolda açtığı için ne yazık ki üstlerine basmak durumunda kalıyoruz, çünkü seçenek yok. Üzülüyorum desem !

Kimden ikikumtanesi

Ve doğanın renklerinden bir başka minik güzel renk, ballıbaba. Onları yakından incelemek çok keyifli. Yakın plan fotolarını bu sefer çekemedim. Bir ara eski fotolardan bulup ilave edeyim. Bir çok faydası olduğu söyleniyor ama bitkisel ürünleri kullanmaya çok sıcak bakmıyorum. Bir yeri tamir edeyim derken bir başka yeri bozma riski yüksek geliyor bana. O sebeple bitki çayı da kullanmam çok fazla.

Kimden ikikumtanesi

Ve adını bilemediğim, bir kaç fikir aldığım ama tam olarak karar veremediğim otlar da çıkmış bol bol. Anneciğim bu otun yenebildiğini söylerdi ve toplayıp yerdik. Yine topladım. Eve getirince , yıkamak için elime aldım ve üzerinde yapışkan bir böcek gördüm. Bakamadım bile cıvık bişeydi :) Hemen poşetle balkona koydum. Sonra bir baktım ki otlar uçmuş gitmiş. Rüzgar o kadar sert esmiş ki poşeti almış götürmüş. Otların bir kısmı balkona dökülmüş. Kısacası yiyemedim. Zaten yiyemezdim de, gördüğüm o yapışkan hayvandan sonra. :) Bunca yıldır bahçemiz var ama ben hala böceklere pek alışamadım sanırım.  İşte o otlar. Adını bileniniz var mı. ?

Kimden ikikumtanesi

Bahçeye gider gitmez ilk iş bir tur atmak oluyor. Hangi bitki ne durumda bakıyorum. İşte o bakış esnasında çimlerin içinde bu şirin salyangozu gördüm. Bir süre konuştuk kendisiyle,hal hatır sordum. Önce benden korktu, hemen kabuğuna saklandı. Sonra baktı ki pek bir şefkatle soruyorum hatırını, çıktı kabuğundan. İyiymiş, güneşli havayı görmüş kendini çimlere atmış benim gibi. Sonra bir poz istedim, kırmadı beni.

Kimden ikikumtanesi

Tur devam ederken komşu bahçedeki tavukları gördüm. İnsan beyni ne enteresan. Çocukluğuma gittim anında. Babaannemin bahçesinde kümes vardı. Tavuklar ve bide horoz . Küçüğüm. Üzerimde kırmızı bir  manto var. Kümesin kapısını açıp daldım içeri, tavuklara bakacağım. Yakınımda kimsecikler yok. Sayın horoz kardeş benim kırmızı mantoyu çok beğenince atladı üstüme bağıra çağıra. Balkondan benim durumumu  gören babaannem yetişti imdadıma da kurtardım paçayı. Meğer horozların kırmızı renge alerjisi varmış ve insanın gözüne saldırırmış. Bizde beslesek mi acaba bu yaz tavuk.?

Kimden ikikumtanesi

Bahçenin renklenme zamanı geldi dedim ya, hercai menekşe dikme zamanı geldi. Fideler çıktı. Bizde fidelerimizi aldık ve dikim işlemi başladı. Önce toprak karıştırıldı, yeni alınan saksılara menekşeler yerleştirilip nasıl tanzim edileceği, kaç adet dikileceği tespit edildi.

Kimden ikikumtanesi

Ve Özdemir abi eşliğinde dikim aşamasına geçildi. Yukarıda gördüğünüz tanzimi ben yaptım ve işim bitti. Bana fotoğraflamak kaldı.

Kimden ikikumtanesi

Dikim işlemi biten saksılar daha sonra yerine yerleştirilmek üzere  kenara alındı. "Güzel oldu beee" nidası ile Füsun bir kare fotoğraf daha aldı.

Kimden ikikumtanesi

Bu arada bir kahve molası verildi elbette. Kahvesiz olmaz. Ve mola sonrası saksılar yerlerine alındı, etraf temizlendi yıkandı, son poz fotoğtafta çekildi. İşte bahçe renklendi. Bakalım nasıl olmuş.

Kimden ikikumtanesi

İş bitince eve dönme zamanı  geldi. Eve dönünce de fazla açık havada kalmanın yorgunluğunu yaşadım. Oksijen çarpması , vücudun hamlığı derken baygın aygın bir gün devamı oldu. Bu yıl daha çok bahçe işi yapmam lazım. Hem kendimi oyalamak açısından, hem de vücudumu çalıştırmak açısından.

Yakın zamanda sizlerle, bu ay içinde bahçelerde ve evdeki saksılarda neler yapmamız gerekli onları paylaşacağım. Gününüz güzel geçsin.

Pazar, Mart 24, 2013

Pazar şarkısı



Bugün yine eskilerden bir parça seçtim sizler için. Donna Hightower dinleyeceğiz birlikte. Tabii ki yine caz var işin içinde. Yarın tüm caz cd'lerimi takayım müzik setime, sabahtan akşama kadar dinleyeyim. Yarını caz günü ilan ediyorum.
Şarkıyı duyunca yaşıtlarım çokk eskilere gidecekler. Hepinize selam olsun.

This world today is a mess

Bu da şarkının Türkçe versiyonu

Kamuran Akkor Evet mi Hayır mı

Donna'yı sevdik diğer şarkılarını da duyalım derseniz. TTNet müziğe müracaat edeceğiz.

TTNet müzik Donna Hightower

 *Foto kaynak: Pinterest



Bu güzel pazar gününde, kızarmış ekmek kokuları hala burnunuzda tüterken, sıcacık çayınızı yudumlarken; hayatın kısa olduğunu ve sevdiklerinize daha çok zaman ayırmayı, onları ne çok sevdiğinizi hemen söylemeyi unutmayın. Ha, birde sıkıca sarılın, kocaman öpün.
                                                          Benden de size kucak dolusu sevgiler.

Cumartesi, Mart 23, 2013

Benden şeyler


Bu sabah Ankara karlar altında. Mutlu muyum ? Hayır ! Kayıplarım var, tadını alamıyorum ki hiç bir şeyin. Hep eksik bir yanım. Oysa ki kar yağdığında camdan ayrılmaz, içimdeki çocuğun heyecanına kulak vererek izlerdim düşen taneleri. Yine izliyorum ama içimdeki çocuk heyecanlanmıyor. Ağlıyor bide üstüne üstlük, anılara dalıp. Onu susturup fotoğraf makineme sarıldım. İşte balkonumdan bana bakan hercai menekşelerim. Üstlerine kardan yorgan örtüldü. Yaramazlar başlarını çıkarıyorlar yorganın altından. Onları böyle görünce hikayeleri aklıma geliyor hemen .Kardelenle menekşenin aşkı


İçerideki Afrika menekşelerim de pis pis sırıtıyor onlara. "Biz kaloriferin yanındayız, üşümüyoruz" der gibi. Bebeklerim onlar benim. Ben yetiştirdim yapraktan. Zevkli oluyor büyümelerine tanıklık etmek. 
İşte kahvaltımı bu tatlı varlıklarla ve kar yağışı eşliğinde yaptım mutfakta. 
Tüm bunlar olurken yine dilimde bir şarkı vardı. Nerden aklıma geldi bilemediğim bir şarkı. Mırıldana mırıldana yaptım tüm bunları. Bakın hangi şarkı


Gördüğünüz fotoğrafta öğleden sonraki planıma ait. Mutfağı resim atölyesine çevirip, yağlıboya çalışmak . Yetiştirmem gereken resimler var. Hem resim çalışırken unutuyorum bir çok şeyi, hatırlıyorum da aynı zamanda. Ama hatırladıklarımı seviyorum. 

Cuma, Mart 22, 2013

Bugün Cuma





Umudunuz hiç tükenmesin, daima ışığa doğru yol alın, karanlıklar uzak olsun sizden.

Into the Poppies by John Wilhelm (horazio)) on 500px.com
Into the Poppies by John Wilhelm


Gelincik Şurubu

Şu ölen çocuklar var ya
Sana bana dünyaya …
İlikleriniz donduğunda kışın
Bir kaşık umut gerektiğinde
O şişe gelecek aklınıza
Pencerenin önünde duran
Güneşte
Gelincik …
Can Yücel


Perşembe, Mart 21, 2013

Bahar

Bugün dünya şiir günü imiş. Sevgili  Leylak Dalı  , Kitaplık Kurdu sitesinde paylaşmış , bende sayesinde öğrendim. Onun paylaştıklarını okuyunca ,madem bugün şiir günü bende bir dize  paylaşayım istedim.



Bu sabah mutluluğa aç pencereni 
Bir güzel arın dünkü kederinden 
Bahar geldi bahar geldi güneşin doğduğu yerden 
Çocuğum uzat ellerini 
*********

ATAOL BEHRAMOĞLU


Çarşamba, Mart 20, 2013

Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un Aşkı

Masalcılar toplanın . Adile teyze modundayım bugün yine. Vuslat sen koltuğa otur, Seda sen kaloriferin yanındaki mindere yerleş, İmge sen kanepeye , Deep ortalıkta dolaşıp durma, bi yer bul kendine yerleş, Şükriye sen şu pufa otur canım, Lulu sen İmge'nin yanına otur tatlım, Özlemaki , Başak mutfaktan çıkın artık masal başlıyor hadi. (Wu huuuu, çok abarttım olayı yafu :))Deep'e pek sert davranmışım haha)

Sunay Akın / Ay hırsızı adlı kitabında, sayfa 161 de , Ay tanrıçası Selene'nin yakışıklı çoban Endymion'a olan aşkından  kısaca söz etmiş. Öğrenmenin sonu yok, bu kitabı okurken o kadar çok şey öğrendim ki öneririm size de güzel bir kitap. Aşk olunca işin içinde, efsanenin bütününü okuyayım istedim. Okudum, öğrendim, sıra paylaşmaya geldi. Mitolojide ne çok hikayeler var. İşte bu da onlardan biri.
foto kaynak
Efsane Beşparmak dağlarında, Bafa gölünde geçiyor. Bafa gölü Milas il sınırlarında, Söke'ye 25 Didim'e 10 km uzaklıkta imiş. Şirin pansiyonlar var civarda. Lux otel merakınız yoksa, doğayla doğal bir şekilde iç içe olayım, hemde belki bir gece Selene ve Endymion'a rastlarım derseniz konaklama yapabilirsiniz buralarda. Peki bu bakir alanda neler yapabiliriz derseniz TIK

Gelelim efsaneye.  Ben anlatmayacağım size efsaneyi. Bakın kimler nasıl ve ne güzel anlatmış .

                                                   Ay tanrıçası Selena ve çoban Endymion'un hikayesi

Daha da detaylı okumak isterseniz, burada ve burada

* **Bu post 2 ay önce hazırlanmış taslaklarda unutulmuştur.. Kısmet bugüneymiş. 

Pazar, Mart 17, 2013

Pazar şarkısı

foto
Cuma günü kurs çıkışı arkadaşlarımla kahve içmeye gittik. Bir arkadaşım pasta ve kahvemi ısmarladı, bir diğer arkadaşım ise bana cd aldı. Bi mutlu oldum, bi mutlu oldum. İçimdeki çocuk hemen şımardı. Hoplaya zıplaya eve geldi. 
Cuma günlerini pek sevmem. Çünkü büyük çoğunlukla günü çok güzel geçiririm, sonrasında ise bir anda kendimi dipte bulurum. Yine öyle oldu. Hoplaya zıplaya eve dönen içimdeki çocuk, Cumartesi gününü derin kederlerle geçirdi. Hep olumsuz , hep kötüydü ona her şey o gün. Özlemde canını fena halde sıkıyordu zaten, ağladı bol bol o çocuk. Ben de susturmak için çabalamadım. Kendi haline bıraktım. Sadece şöyle dedim " nede olsa kışın sonu bahardır, bu da gelir bu da geçer "

Arkadaşımın aldığı cd'yi eve gelir gelmez dinledim. Daha önce hiç dinlememiştim. Aslında büyük ihtimal dinlemişimdir ama hatırlayamıyorum. Çünkü kendisi TRT Ankara Radyosu Türk Halk Müziği Sanatçısı.  Anneciğim sık sık TRT müzik kanalını dinlerdi televizyonda. Duymuşumdur o dinlerken. Arkadaşım beğeneceğimi söylemişti , gerçekten beğendim. Özellikle de albümün adı olan şarkıyı çok beğendim. Gittin. Bu bir türkü değil ama. Hangi kategoriye koyacağımı da bilemedim. 
Albümde türkülerde var. Ve benim çok çok sevdiğim türkü Gül Kuruttum'da bu albümde mevcut. tık

Albüm İçeriği
1.Gittin / Gel de Üzülme
2.Seni Aşka Yazmalı
3.Sor / Kal Artık
4.Evlerinin Önü Bulgur Sokusu
5.Gül Kuruttum
6.Bülbül Havalanmış
7.Bu Dağlarda Bağ Olmaz
8.İbrişim Örmüyorlar

Bugünün şarkısı tüm gidenler için.



Cumartesi, Mart 16, 2013

Bugün Cumartesi


                                                                 Hafta sonunuz keyifli geçsin.

Cuma, Mart 15, 2013

Arşiv'den

Bugün kurs günü, çalışma günü, dostlarla bir arada olma günü. İçim buruk, gönlüm kırık, aklım karışık öyle de bir gün aynı zamanda. Evden çıkmadan önce giysilerimi giyip maskemi takmalıyım yine de.

Source: 2photo.ru via Sarah on Pinterest



Bugün arşivden bir paylaşımım var sizinle. Aslında kendime tekrarım bu. TIKTIK

Perşembe, Mart 14, 2013

Ben ödüyorum

Bu yıl tiyatro ile çok fazla ilgilenemedim. İlgilenmeden de sezon kapanacak belki . En son 8 Ocak'ta "Ben Ödüyorum " adlı oyunu izledim. Bugün bu oyunla ilgili fikirlerimi paylaşacağım sizinle. Ondan önce, Devlet tiyatroları internet sitesinden genel programları gözden geçirirken gördüğüm bir haberi bildireyim. Adana'lıları ilgilendiren güzel bir haber var sitede. Sabancı Uluslararası Adana Tiyatro Festivali'nin 15'ncisi  26 Mart günü başlıyor 30 Nisan'da sona eriyormuş. Bahsedeceğim oyunda programda var. Ayrıca Hürrem Sultan'da var programda. Daha önce onunla ilgili bir yazı hazırlamıştım, o da çok beğendiğim bir oyundu. Bu iki oyunu kaçırmasın bence Adana'lı arkadaşlar. Programı görmek isterseniz Burada

Bu sezon iki oyun izledim. Birisi "Ben Ödüyorum" diğeri ise " 33 varyasyon " .  İkisini de çok çok beğendim. Canım bu aralar hiç bir şey istemiyor, hiç bir yerde, hiç bir şekilde mutlu değilim. Şartlar uygun olsa her iki  oyunu da tekrar izlerdim.



Geçtiğimiz yıllarda bir iki hayal kırıklığı yaşadığım için, artık gitmeden önce oyunlar hakkında bilgi ediniyorum .Her oyunu izlemeye gayret ediyorum ama bazı oyunların konusu beni aşabiliyor. O yüzden inceleyip gidiyorum artık. Bu oyunun bilgisi için baktığımda, oyunculardan birinin Olcay Kavuzlu olduğunu görünce ne olursa olsun izlerim dedim. Bu fikrim Kavuzlu'nun bu oyundaki oyunculuğu ile de bir kez daha pekişti.  Oyunun konusu da ilgi çekici idi. Oyunla ilgili ne anlatacağımı, hangisinden başlayacağımı şaşırdım şimdi. Yazıp yazıp siliyorum. Odaklanma sorunum hala  devam ediyor. Biraz da o yüzden bir türlü konuya giremedim. Kısa kesip, oyun şahaneydi mutlaka gidip izleyin diyerek yazıyı noktalasam mı acaba . 




Bir adam düşünün, aşkta ihanete uğramış, dostlukta satılmış, yalnız bir adam. Sizce bu adam ne yapar ? Bir çok şey yapabilir dimi .Ama bu adamın yaptığı şey kaç kişinin aklına gelir bilmem. Bu adam yediği darbelerden sonra  yüklü miktarda paralar vererek, kendine; duygu, dostluk ve aile satın alıyor. Profesyonel bir aktristi eş, bir ressamı dost ve bir kaldırım gülünü kızı olarak kiralıyor. Sözleşmede  tek bir şart var, akşam 6'dan sabah 9'a kadar herkes görevi başında olacak ve asla gerçek hayatla görev (yani bir nevi oyun )  birbirine karıştırılmayacak. 


İşte bu adamı Olcay Kavuzlu oynuyor. Ben oyunu izlediğim gece, fena halde nezle olmasına, ateşi olmasına, sesi bir parça bozuk olmasına rağmen gerçekten nefis oynadı. Yok, oyunculuğunu çok beğendiğim için kayırmıyorum, yine baya iyiydi. 
Şimdi bir itirafta bulunacağım, diğer oyunculara çok fazla bakıp inceleyemedim. O derece Kavuzlu'ya odaklanmışım. Tiyatroyu seviyorum ya ben, sahne de çok iyi oynadığını düşündüğüm bir oyuncu var, sanki ders alıyormuşum  gibi sürekli onu incelerim ben. Bu da benden bir şey işte size.

Oyunda müzikte var, dansta var. Aşkın dansı tango. Dansı çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Daha iyi olmalıydı bence. Müzik nefisti yalnız. Yazdıklarım tamamen kendi zevkime ait yorumlar. Eleştirmen değilim malumunuz, sadece oyun izlemeyi ve önermeyi seven bir blog yazarıyım. 
Bu da oyundaki tangonun müziği tık tık

Oyun da yok yok anlayacağınız. Dram, romantizm, kahkaha, dostluk, aşk .. kısacası yönetmenin deyimi ile, "yaşamak için gerekli olan  37 derece insan sıcaklığı" ile ilgili her şey mevcut. Oyunun finali beni bir hayli şaşırttı. Hatta  farkında olmadan sanırım şaşkınlığımı sesli de belli ettim. Yok anlatmayacağım merak etmeyin, aslında merak edin ve oyunu izleyin. Oyun çıkışı içinizde hissedeceğiniz şeylere de dikkat edin. 



   OYUNCULAR

OLCAY KAVUZLU
ŞEVKİ ÇEPA
SİNEM ŞAHİN
AYŞE AKINSAL
CEREN NARİNOĞLU
NUMAN AYDIN
Hepsinin emeğine sağlık, iyi ki varlar.

**Fotoğraflar Devlet Tiyatroları internet sitesinden alınmıştır. Teşekkürlerimle.

Çarşamba, Mart 13, 2013

Facebook

İki kum tanesi sonunda Facebook sayfasını da açtı. Orada da paylaşımlarda bulunuyorum. Takip etmek isterseniz blog sayfamın sağındaki beğen tuşunu tıklayarak takibe alabilirsiniz. Ya da vereceğim linki tıklayıp sayfaya ulaşabilirsiniz.

                                                              İki kum tanesi Facebook


Pazar, Mart 10, 2013

Pazar şiiri

Geçen sabah yataktan kalktım ve dilimde bir şarkı, "çok sevdiğimden değil yani zor sevdiğimden" aynı anda da elim radyoya gitti, radyoyu açtım ve "çok sevdiğimden değil yani zor sevdiğimden" diye Sıla aynı sözlerle şarkıyı söylüyordu. Bazen bu tür hoşluklarla karşılaşabiliyorum hayatın içinde. 

Çalıştığım dönemlerde sabah erken, işe gider gitmez, ilk olarak makastar teyzelerimin odasına yönelirdim günaydın demeye. Onlar benden önce gelmiş olurdu işe. Sıklıkla da dilimde bir şarkı olurdu, söyleye söyleye girerdim odalarına. Şimdi rahmetli olan Ayten teyzeciğim o zaman bana " sabah sabah nasıl istiyor canın şarkı söylemeyi, maşallah " derdi. Farkında değildim ki, içimden gelir söylerdim. 
Bu sabahta, eskilerden bende kalan çok sevdiğim bir şiir dilime takıldı bir an. "Seni ele sevirem ki, diyeceğsin niye, ne bilem işte ele."  Demek ki dilimde sürekli takılı bir şeylerle dolaşıyorum da pek farkında olmadan yapıyorum bunu. Şimdi yazarken daha iyi algıladım durumumu.

Bugünkü şiir Zinnur Tiryaki'ye ait. Kendisi Erzurum'lu, kendi deyimi ile de Erzurum manyağı. Güzel şiirleri var. Kendine ait sitesinde hepsini okuyabilirsiniz. Tabii ki ben bugün sadece Erzurum şivesi ile yazdığı "Seni Ele Sevirem ki " adlı şiirini paylaşacağım, hem sözlerini hem de kendi  seslendirdiği videosunu.


Seni Ele Seviremki

Diyecahsan niye? Bennam işde ele.
Seni görende yüregim bir hoş olir,
Yanir, yanir dutuşir.
Diyirsenki niye? İşde ele.

Ahşam olir,
davar,nahır mal gelir.
Sayiram sayiram biri eksik.
Birde dönirem sen yohsan.
Gine diyirsen ki niye? Ne bilim işde ele.

Sekide ekmek yiyirem.
Lavaşi, civili dürüm edirem.
Kıtliram boğozumda dügümlenir.
Sen ahlıma gelirsen gine
Diyirsen ki niye? İşde ele.

Anam örtüleri sarir.
Yataceyıh, mahcuplaniram.
O da gidirya külli beçare galiram.
Sahın deme niye? Bennam, işde ele.

Guşluğa doğri daliram.
Hayal gurmuş, rüyada görmüşem.
Sen bennensen.
Sevinmiş, sevinmiş, tergan içinde galmışam.
Birde uyaniram yasdığa sarılmışam.
Ama deme niye? Ne bilim işde ele.

Sabağınan horozlar ötir,
Gahiram.bir cigara yahiram
Tavuhlara, culuhlara yem verirem.
Tutduğumi öpirem.
Seni culuhlara bile benzedirem.
Diyecahsan niye? Ne bilim işde ele.

Babam beni gapiya goymir diyirsen.
Ey helt yiyirsen.
Ahşama geder goni gomşiyi gezirsen.
Ezen, bibin, emin gile gidirsen.
İsdesen, bene görünürsen.
Madem ele gapiya, cama hatta tırhıca çıh.
Yüzün görim görimde orda ölim.
Diyirsenki niye? Ne bilim işde ele.

Zinnur Tiryaki 



Ele sevin ele sevin ki, tavuhları , culluhları o diye öpebilin



Cumartesi, Mart 09, 2013

İnsanlar

Herhangi biri kadar çılgın olabilsem hangisini denerdim diye düşündüm bir an.
İnsanlar

Hafta sonunuz keyifli geçsin.

Salı, Mart 05, 2013

Yeni bitti

Suluboya olarak yapmıştım bu kızı daha önce, suluboya kalemleri ile kuru olarak tekrar çalıştım. Kendimi hiç bir şeye odaklayamıyorum bu dönem. Şaşkın ördek misaliyim. Gün geçtikçe durum hafiflemiyor ,ağırlaşıyor. Özlem çığ gibi büyüyor. Ayakta durmam gerek.

Pazartesi, Mart 04, 2013

Eskilerim




Fotoğraftaki kırk yama seccadeyi rahmetli anneannem yapmıştı. Çok beğenmiş ve benim olmasını istemiştim. O da bana vermişti. Hangi tarihte aldım hatırlamıyorum. Yaşamda, tarihlere fazla takılmayı da sevmiyorum. Çok çok eski bir seccade değil bu, bunu eski kılan üzerinde kullanılan kumaşlar. Rahmetli çok tasarruflu bir insandı. Artan şeyleri değerlendirmeyi çok severdi. Bize geldiğinde bende ne kadar artmış ip varsa alır götürürdü. 20 cm bile kalmış olsa atmazdı. O artan  iplerle şahane çizgili çocuk süveterleri örer ve onları biriktirir,belli bir adete ulaştığında da bir taksiye biner yetiştirme  yurduna  gider ve kendi elleri ile oradaki çocuklara süveterleri giydirirdi. 

Kumaşları da atmazdı. Boş vakitlerinde el makinesini açar, bir şeyler diker değerlendirirdi. Bu seccade üzerinde halalarımın, annemin, dedemin, benim, kuzenlerimin, hepimizin giysilerinden birer parça var. Bir kısmını çok iyi hatırlıyorum. Şu annemin elbisesi idi, şu dedemin pijaması idi gibi. Kısacası üzerindeki kumaşlar en az 50 yıllık. işte bu sebeple "eski" ünvanını almış bulunuyor. 
Üzerinde zaman zaman namaz kılmak  apayrı bir zevk olan bu seccademi, eskimesin diye gözüm gibi saklıyorum. Ve baktığımda gördüğüm şey; elle çevirmeli dikiş makinesinin başında , yere diz çöküp oturmuş, bunları diken anneannem gözümün önündeki.

Pazar, Mart 03, 2013

Pazar şarkısı

Caz ve Blues seven biri olarak bu sabah ben Roberta Flack dinledim. Robeta Flack kimdir derseniz.
Onu benim yaş grubum Killing Me Softly ile tanır. Flack 1937 doğumlu, Amerikalı şarkıcı, söz yazarı . 1972 yılında "The first time ever I saw your face" ile Grammy ödülü kazandı. 1973 yılında Donny Hathaway ile birlikte yaptıkları düet "Where is the love " onlara Grammy'de en iyi ikili vokal performansı ödülünü kazandırdı. 1974 yılında ise benim sevdiğim şarkısı "Killing me softly " ile Grammy'de yılın şarkısı ve en iyi  vokal ödüllerini aldı .





Roberta Flack / Killing Me Softly

Roberta Flack - Peabo Brayson / Tonight I celebrate my love

Roberta Flack / The First Time Ever I Saw Your Face

Roberta Flack / Bridge Over Troubled Water

Roberta Flack / Hey Jude


Bu kıymetli pazar gününü hepiniz en güzel şekilde geçirin. Dertsiz, tasasız, kavgasız, hastasız ... diye uzarrrr gider temennilerim.

Caz sevenlere özel sevgi ve selamlarımla

Cumartesi, Mart 02, 2013

Kua nini

Bir çinli karısına demiş ki 
_ "tiki taki" 
karısı da ona
_"kua nini " diye cevap vermiş...
Çinli adam üzülerek demiş ki
_"taka anji radiyumba yaku... "
Karisi ağlaya ağlaya demiş ki
" mimi takuni kakubinda misa mihi "

Ya, sanki bişi  anlıyorsun da okuyorsun, sana ne başkalarının aile sorunundan...


.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...