Cuma, Haziran 28, 2013

İlk kitabım

İlkokuldayım. Kaçıncı sınıf tam olarak hatırlamıyorum. Evimiz Maltepe'de bir apartmanın giriş katı. Yaz gelmiş. Okullar tatil olmuş. O zaman bu kadar araba olmadığı için ara sokakta olan evimiz son derece sakin. Ranza da yatıyoruz ablam ve ben. Ben üstte o altta. Pencere açık. Evimiz güneş almadığından dışarıdan nefis, serin bir rüzgar ve kuş sesleri geliyor. Vakit; çocukların öğlen uykusuna yattıkları vakit. Hiç uyumasam da imrendiğim öğlen uykusu. Yan apartmanda olan gazete bayiinden kendime bir kitap almışım. Okumayı o yıllarda çok sevmesem de, özenti içimde. Yaz tatilinde kitap okumak. Sırf bu özentiye cevap vermek için aldığım kitap elimde. Adını bugün net olarak hatırlamıyorum. Kırlangıçlı bir şey olduğu, üzerinde kırlangıç resmi olduğu aklımda kalanlar. Saklamış mıyım acaba o kitabı, bakmam gerek. İlkokuldayım ama aldığım kitabın içeriği boyumdan büyük. Belki ortaokul öğrencilerinin okuyacağı bir kitap. Sarmıyor tabii. Hepi topu o özenme ile 20 sayfa okumuşumdur. İkinci aldığım kitap Gümüş Patenler.
yine mi alsam acaba
Okudum onu. Ama minnacık kitabı belki iki yazda ancak bitirdim. Okumayı geç sevdim ben. Üniversiteyi bitirdikten sonra sevebildim ancak. Dayatmalara gelemeyen bir ruhu var galiba benim. Okul bitti, zoraki okumalar bitti ya, işte o zaman daldım ben kitaplar dünyasına.
İlk kitaplarımı kendim aldım. Ne seçeceğimi dahi bilmeden. Kapağındaki kırlangıç kuşlarının resmi  hoşuma gitmişti sadece. Oysa bugünlerde ana babalar araştırıyor, ilgileniyor ve bilgileniyor; bu şekilde çocukları için en uygun kitapları seçip, onlar için alıyorlar. Tabii çocuklar kendileri de alıyor, sadece ebeveynleri almıyor. Sadede gelecek olursak. Yaz geldi. Tatilde kitap okuma zamanı. Peki ne okuyacak çocuklarımız. Ya da biz çocuklarımıza ne okuyacağız. İşte duyduklarımdan size bir kaç öneri.

İlki; canım arkadaşım Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor'un hazırlanmasında katkıda bulunduğu dergi. İş bankası Kumbara dergisi. İş bankası şubelerine uğramanız  gerek bunun için. Bir kumbara fonu hesabı da açarsınız belki çocuklarınız için.
İkinci ve daha sonraki bir kaç öneri yine psikologumuzun  önerisi. Kütüphanedeki Aslan. Uzun uzun kitap hakkında bilgi vermeyim. Kitapların altına linkler koyacağım. Bilgilere oradan ulaşabilirsiniz ilginizi çekerse.
Bu kitabı Çiğdemcim 1.ci ve 2. nci sınıf çocuklarına önermiş.
Bilgi ve alışveriş için tıklayınız
Yine Çiğdemimden iki öneri. Bunlar 4ncü sınıf ve sonrası için.
bilgi ve alışveriş için tıklayınız
bilgi ve alışveriş için tıklayınız
Şimdi sıra geldi medyada gözüme ilişen önerilere. Cumhuriyet gazetesi kitap ekinde bakın çocuklar için hangi yaşlara hangi kitaplar önerilmiş.
3-6 yaş arası için. 
Küçük filozof: Neden okula gitmek zorundayım. Bunun dışında serinin başka kitapları da var.
Bilgi ve serinin diğer kitapları için tık


10 + yaş için önerilen ise. İztanbul / Madolyonun Laneti Aysun Hacıoğulları
tık tık
13 + yaş için. Kediler ağlamaz / Melek  Koç
tık pık
Ve son olarak Gaye Dinçel'in bir önerisi var. Bunu büyüklerinde okumasını önermiş. Diyor ki " Çocukların yüreğinin nasıl attığını anlamak istiyorsanız ya da hatırlamak, mutlaka okuyun"
Çocuğum yok ama ben de okumayı düşünüyorum. Gaye Dinçel'in kitap hakkındaki özetini okuyunca beni cezbetti konu.
Kitabımız, Kiraz'ın Şarkıları. Kiraz kitabın kahramanı Lucie'nin kuşunun adı. Ne şirin bir isim.
İşte D&R daki kısa özet.

"Lucienin hayatı, anneannesini kaybettikten sonra büsbütün değişir. Anneannesiyle oturdukları çiftlik evinden taşınıp, şehirde babası, üvey annesi ve üvey kardeşiyle birlikte yaşamaya başlar. Çok sevdiği anneannesinden ona kalan yalnızca Kiraz adlı bir kuştur. Günlerini, kendisini anlayan tek dostu Kirazla geçirir. Lucie odasında Kirazın şarkılarını dinleyerek ve penceresinin önündeki ağacı seyrederek, anneannesiyle birlikte geçirdiği eski güzel günleri düşünür. Ama Lucienin keşfedeceği önemli bir şey vardır: Babası, üvey annesi ve üvey kardeşi de Lucieyi en az anneannesi kadar çok sevmektedir ve önünde onlarla geçireceği çok güzel günler vardır."


tık tık tıkkkk
Şimdilik bu kadar diyorum. Derseniz ki daha daha daha. İşte o zaman araştırır, bulur yine paylaşırım önerileri. "Çocuğunuza kitap hediye etmeyi unutmayın bu yaz tatili için" derim. Hatta, dedim ve gittim. Kendimi günün akışına bıraktım bile.



yine çocuk olsam, Kiraz'ın şarkılarını okusam ranzamda uzanmışken

Perşembe, Haziran 27, 2013

Bu şiir kimin ?

Bugün güzel bir mesaj geldi. 6 Ocak'ta paylaştığım şiirin sahibini bulamamıştık. Mesaj şiirin sahibinden geldi. Şiir sayın Ayaz Şamil'e aitmiş. Kendisinin bir web sayfası var. BURADA şiirleri , yazıları mevcut. Henüz bakamadım ama bu şiir onun kaleminden çıktığına göre, sanırım daha bir sürü güzel satır okuyacağız. Yüreğine ve kalemine sağlık diyorum. Ve bizi bilgilendirdiği içinde teşekkürler.
Hangi şiir mi ? İşte BURADA  (şairin mesajı da mevcut.)

Çarşamba, Haziran 26, 2013

Bahçe toplantısı

Garden party başlığı atmadım farkındaysanız, ki bunun adı şimdilerde ülkemizde garden party. Türkçe kullanma hassasiyetine  takmış vaziyetteyim hala. Bu sinirim geçmeyecek. Çünkü gün geçtikçe yabancı isimler artıyor.Yerinde kullanılan hiç bir şeye  karşı değilim asla, kullandığım fotolarda yabancı kaynaklı. Tek taktığım, Türkçe de karşılığı olan kelimelerin yerine yabancı kelimeler kullanılmasın.Misal; İncek yolunda bir sürü inşaat yapılıyor. İsimler aynen şöyle. Falanca Tower, filanca Tower.. Oldu canımmm deyip noktalıyorum bunu. Konumuz bu değil.
Havalar bahçe toplantısı yapmaya müsait artık. Bende bugün neler yapılabilir diye minik fikirler edindim. Paylaşalım di mi ?



foto
Harika bir fikir bu. Boşalan teneke kutuları atmamalıyım. Kitap sever biriside ancak böyle bir dekor tercih eder. Buket'in farklı konseptlerde hazırladığı masalar ve toplantıları geldi aklıma. Buket'cim bunu da denersin belki.
foto
Ben bu kağıt ponponları da çokk seviyorum. Yapılışını paylaşmıştım yanlış hatırlamıyorsam. Pembe güzel renk, seviyorum. Bu yıl balkonumda ki çiçekleri hep pembenin tonlarından seçmeye çalıştım.
foto
Bu da cıvıl cıvıl bir sofra için şirin bir sunum olmuş. Fikir üreten insanlara bayılıyorum.
foto


dostlarla bir arada olmak güzeldir.sevmekte öyle.yan sütunda ki şarkı ise muhteşem

Salı, Haziran 25, 2013

Diyorum ki

"Hayat bayram olsa" diyorum öncelikle. Sıkılır mıydık acaba her gün bayram havasında yaşamaktan. Hep lay lay lom , her şey düzgün, her istediğin senin, para pul gani ... Sıkardı sanırım bu durum bizi. Neyse yine de arada sırada hayat bayram olsa iyi olur. Bazen fazlaca karanlık, kasvetli olabiliyor. Böyle zamanlarda kişisel gelişim kitaplarına dalarım. "Tanrılar okulu" bu aralar yedek kitabım. Birkaç kitabı bir arada okurum ben. En az 3. Bakın ne diyor orada.
*Mutluluk, zenginlik, bilgi, istek ve sevgi dışarıdan edinilecek şeyler olmadıkları gibi, başkaları tarafından da verilemezler; onlar sadece hatırladıklarımızdır ve özümüzün demirbaşlarıdır; her insanın sahip olduğu bir tür doğal mirastır. 
Anladım ki bana benden olur her ne olursa deyip kendi mutluluğumu kendim bulmaya devam edeceğim yine. 

"Yaz sonunda geldi" diyorum. Artık açılıp saçılma zamanı. Balkonlara çıkma zamanı. Benimde,yaşamımın bir kaç ayını balkonda yaşama zamanım. Açık havada olmayı çok seviyorum. Doğaya karışmayı da seviyorum. Börtü, böcek, ot, çöp, kurt,kuş vs,vbg... hepsini seviyorum. Arılarla konuşuyorum mesela. Kuşlara su veriyorum, onlara da konuşuyorum. Yiyeceği bir şekilde buluyorlar ama şehirde su içebilecekleri yerler sınırlı  ne yazık ki. Bir de çok su içiyorlar ki, günde iki,üç posta su doldurduğum oluyor kaplarına. Açılıp saçılma zamanı dedim ya başta, dün balkonda oturuyorum, bir bayan yürüyor sokakta. Straples bir elbise giymiş. Üst kısım ölçüleri biraz gelişkin. Elbise de biraz aşağı kaymış doğal olarak. Çekiştiriyor yukarılara ama fayda etmiyor. Geçenlerde büyük bir alışveriş merkezinin asansörüne iki tane genç kız bindi. 12 li yaşlarda. Üzerlerinde şort ( hani şu iç çamaşırı boyunda olanlardan ) Asansörde iki orta yaş ,  iyi giyimli  adam. Bir anda ikisi birden kızların bacaklarına baktılar ve konuşmaya başladılar. "Benim kızda böyle.  Her gün dikkat ediyorum, aşırıya kaçmaması için fren yapıyorum" diye  fısıl fısıl diğer arkadaşına anlatıyor. Herkesin fikrine ve de yaşam tercihine sonsuz saygım var fekat diyorum ki, açılıp saçılırken azcık ölçülü mü açılsak. Yerine göre mi açılsak acaba. Valla güzel olmuyor bu kadarı. Bir de kişi biraz kendini bilmeli açılırken, yakışanı var , yakışmayanı var, fazla teşhir halleri var, var da var. Kendi kendime diyorum bunları, sohbet ediyoruz balkonda sizle mesela. Yoksa, isteyen istediği gibi giyinebilir elbette. 
İşte balkonda straplesli teyzeye bakarken bir yandan da buzlu, limonlu, naneli suyumu yudumluyorum. Kitap okuyorum aynı zamanda. Çok yetenekliyim, bir kaç işi bir arada yapabiliyorum. Suyum masanın üzerinde, tam o sırada gökten kalın telli , uzunca, siyah bir saç uçtu benim suyun yanına kondu. Midemin durumunu anlatmayacağım , siz anlayın. Az sonra havada yine bir şeyler uçuşmaya başladı. İşte diyorum ki burada; yaz geldi , balkon zamanı başladı, balkondan aşağı elinize geçeni fırlatırken birazcık düşünüverin bi zahmet. Aslında her zaman düşünün ama yazın daha bir özen gösterin. İsyaaaağğğğğğnnnnnnn...Aklıma geldikçe midem bulanıyor. Asansöre yazı asayım diyorum. Ben Füsun, balkonda yaşamaya başladım , lütfen elinizdekilere hakim olun... Nasıl sizce?

Tüm bunlar olurken kitap okuyordum ya, Cem Mumcu bu sefer diyeceklerim sana. "Böyle de yazılmaz ki !!" Bünyemizi hiç mi düşünmedin bunları yazarken. Okuyucu kaldırabilir mi bunca şeyi bir arada demedin mi ? Psikolojimi hiç mi düşünmedin. Bu kız balık burcu , etkilenir demedin mi hiç ? Kitabı muhakkak ve şiddetle okumanızı öneriyorum , hatta kısaca "okuyun " diyorum. İnsan böyle mi çarpıcı anlatılır .. Aşk bu kadar mı derin anlatılır. Hayat bu kadar mı gerçek anlatılır .
1001 İnsan Masalları / Cem Mumcu

*Aşk, ne yazık ki kaybedecek bir şeyi olmak... 

*Ya da cinayet sandığımız diğerine uygulatılmış bir intihar olabilir mi ? Kendine kıymak isteyen biri ağaçtan ve ipten, silahtan ve kurşundan yardım aldığında eylem intiharken, bir insandan yardım alınca cinayet midir ?

*Mine hanımefendi hastalığı -mailhulyayı- aşkı kabul ederek yenmişti. Oğlanı aramamaya ve aşkı mütemadiyen korkmadan büyütmeye karar vermiş ve aşktan kurtulmuştu. 


Tüm güzellikler sizinle olsun 



Cumartesi, Haziran 22, 2013

Benden şeyler

Bugün benim bahçe günüm. Küçük ev temizlenecek. 

İşten güçten fırsat bulursam belki bir sabah kahvesi içerim.

Ya da akşam  üstü bir bardak çay


Güllerin kuruyanlarını da almam gerek

Her köşede iş var

Bir ufak mola veririm elbette

Belki de hoplar zıplarım bir ara

Off iş iş iş

Yol göründü.. Hepinize güzel bir hafta sonu dilerim. Siz de evde durmayın , atın kendinizi bir ağaç altına, açın şezlongunuzu, alın kitabınızı, keyif yapın. Ağacın nerede olduğu fark etmez...




Perşembe, Haziran 20, 2013

Sinir oluyorum

Epeydir sinir olmamıştım dimi. Bir kaç gündür çok sinir oluyorum. Neye mi ? Görevini gereği gibi yapmayanlara. Aldığı parayı hak etmeyenlere sinir oluyorum. Üstelikte yapılan işlemler o kadar basit iken. Bu ne yılgınlık gençler, bu ne lakaytlık, bu ne salla başı al maaşı halleri. Bu vatan size emanet diyoruz ama ufacık bir işi bile yapamıyorsunuz. Bi titreyin, bi kendinize gelin, bi çalışın, bi okuyun öğrenin kendinizi geliştirin !!!!!

Yeni bir telefon aldım. Onun işlemleri için Turkcell bayileri  ile muhatabım bir kaç gündür. Ivır zıvırı sayıp uzun uzun mu yazsam yoksa tek bir şeye mi odaklansam. Hepsini yazayım en iyisi , belki bir işe yarar. 
Turkcell'in  365 AVM deki şubesine girdiğimde dün sabah, sesi sonuna kadar açılmış bir müzikle genç personel keyif yapıyordu. Keyiflerini bozmamak adına "ohh keyfiniz iyi " diyebildim. Ancak bu sözüm üzerine müziğin sesi kısıldı. Bizde sabahları böyle dedi, gencecik bir delikanlı. O da iyi ama, müşteri mağazaya girmişse oradaki personel kendine çeki düzen vermek zorundadır bana göre. Kendimi aynen şöyle hissettim ilgisiz bakışlar altında .. Heyyy, sen de nerden çıktın sabah sabah !!
Sabah sabah orada bulunma sebebim ise bir başka komedi. Bir gün önce  Panora'daki Turkcellden almış olduğum yeni sim kartıma ait hiç bir belge ve bilgiyi bana vermedikleri için kapanan telefonumu açamıyordum. Sağolsun işlemi yapan arkadaş !!! İşim bitti mi tamam mı, gidebilir miyim  dediğim de bana tamam diyebildi. !! Oysa vermesi gereken şeyleri bana vermemiş. En önemlisi de yeni pin kodumu. Ertesi sabah telefon ettim ne yapabilirim diye , en yakın bayiye yönlendirdiler. En yakın 365 AVM olduğu içinde oraya gittim. Neyse, telefonumu açtılar. Gelmişken telefonumu film kaplatayım dedim. 30 TL. dediler. Diğer taraf 20 TL. ye yapacağını söyledi deyince de hepsi bir sonraki arkadaşına sordu " Yapar mıyız ? " diye. En sondaki çocuk, olur yaparız dedi. Sonra kendi aralarında sen yapabilir misin gibi bir muhabbet oldu. Sonunda birisi telefonumu aldı ve yapmaya başladı. Hiç canı istemiyor gibi bir bezgin hali vardı. Arada tuhaf bakışlar atıyordu çevreye.Bir de ağır hareket ediyor, elinden alasım geldi, " ver ver, ben yaparım " diyecektim.  Sabırlıyım ya , sabırla bekledim yine de. Sonunda yaptı. Fakat gün içinde bir de baktım ki, film sürekli elime takılıyor ve çıkıyor. Eğri yapıştırmış sağolsun. 
Gün boyu dışarıdaydım, içimden söylene söylene gezdim. Eve döndüğüm sırada cebime Turkcell 'den bir mesaj geldi. Paketinizi aştınız , borcunuz şu an 45 TL. diye. Hasbinallah. Hattı faturalıya geçireli olmuş bir hafta. Ben telefonla konuşmam pek, mesajlaşmam. Nasıl aştım. Üstelikte hala paketimde kullanabileceğim miktar var görünüyorken. Turkcell bayinden yeterli bilgiyi alamadım. Faturanın gelmesini bekleyin dedi. Kendim Turkcell web sitesi online işlemlerden araştırınca anladım ki. Panora'da bana sim plus kartı 16 TL. nakit alarak takmışlardı. Bir de baktım ki aynı ücreti faturama da yansıtmışlar. 
Oradaki insanlar bir şekilde benim paramla çalışıyorlar. Ben işlem yaptırıyorum , ben telefona para veriyorum onlar bunun üzerinden kazanç sağlıyor. En iyi şekilde hizmet istemek hepimizin hakkı. Unutkanlıkları anlayabilirim, insanlık halidir olabilir. Fakat bir telefon açtırmak için yaşadıklarım bunlarsa,ufacık, basit bir işlem için bunları yaşıyorsam  burada sinirlenmeyi hak ediyorum demektir. Şimdi yapılan yanlışları düzelttirmek için tekrar yollara düşeceğim. Zamanım gidecek, benzin param gidecek, asabım belki daha da bozulacak. Mecbur muyum bunları yaşamaya sizin yüzünüzden.! Bu yazdıklarımı aynen Turkcell'e de yollayacağım. 

Sinir oluyorummmmmmm , işini gerektiği gibi yapmayanlara sinir oluyorummmmm. !!!!!!!

Foto: Füsun T.
                                             Siz sinir olmuyor musunuz ?

Pazartesi, Haziran 17, 2013

Eden Hills's blog

foto

Hepimiz son olaylardan fazlasıyla etkilendik. Toplumsal travma yaşıyoruz. Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği, Türk Psikologlar Derneği, Türk Psikolojik Danışma ve Rehberlik Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği bu olaylardan etkilenenlere ücretsiz olarak destek olacakmış. Bugün Hürriyet gazetesinde okudum. Benim de psikolojim  bozuldu. Zaten çok mu sağlamdı ? Tabii ki değildi. İşte o yüzden bu sabah en sevdiğim bloglardan biri olan Eden Hills's blogu ziyaret  ettim. Doğal hayat hepimize iyi gelecektir. Bir an bile olsa ruhun dinlenmesi iyidir diye düşünüyorum. Bu blog beni dinlendiriyor. 

                               Beraber bakalım mı Yeni keçi yavruları gelmiş çiftliğe... TIK TIK 


foto

Cumartesi, Haziran 15, 2013

Paylaşmak güzeldir


Hoca,akşam eve dönerken, komşusundan gelen yemek kokularına imrenir. Komşusu o akşam, balık kızartması yapmaktadır. Hoca, kapıya yanaşır. İçeriden gelen konuşmaları dinler. 
Evin hanımı kocasına:
- Aman efendi, der. Hoca, her zamanki gibi kokuyu alıp gelebilir. Kızaran balıkların irilerini, oğlan için dolaba saklayalım.
Hoca, bu konuşmalardan sonra, kapıyı çalar:
- Komşum, bereketli olsun. Balığın güzel kokusu, bütün mahalleyi sardı der.
Komşusu Hoca’yı içeriye alır. Yemeğe otururlar. Hoca, önüne konan küçük balıklara bakar, bir şeyler mırıldanır. Sonra, balığı kulağına götürür, onu dinler gibi yapar. Bu durumu gören ev sahibi sorar:
- Hayrola Hocam, ne yapıyorsun öyle?
- Balıkla konuşuyorum. Bunları pek küçük gördümde, ”siz  hangi deryanın kuzularısınız?” diye sordum.
Komşu, hayretle:
- Peki, o sana ne dedi? diye sorar.
Hoca hemen cevap verir:
- Biz çok küçüğüz, nereden geldiğimizi bilemeyiz. Dolapta büyüklerimiz var. Siz, onlara sorun, dedi.
Ev sahibi, dolaptaki balıkları sofraya getirir.



foto : Füsun T.
"Huzur insanın içinden geliyor ve iç huzurunu elde ediyorsan, zaten çevrene de öyle insanları çekiyorsun. Çevrende huzursuzluk varsa, bil ki içindeki huzursuzluğun yansımasıdır."OSHO

Perşembe, Haziran 13, 2013

Ondan bundan şundan

Babacığımın dizleri ağrıyor. Bir arkadaşı ilaç önermiş. Gnc Triflex. Diz kapaklarındaki sıvıyı  artırıyormuş, ağrıları azaltıyormuş, hareketlerde rahatlama sağlıyormuş. 1,5-2 ay içinde etkisini gösteriyormuş. Bilmediğim şeyleri kullanmayı pek sevmem. Ben kullanmayacağım ama kendim kullanacak gibi araştırdım ilacı. Tabii ki bir sürü yorum var. Kimine iyi gelmiş, kimi bir faydasını görmemiş. Sizin ailenizde ya da yakınlarınızda kullanan var mı acaba ? Varsa, sonuç ne oldu ? Paylaşırsanız sevinirim.

foto kaynak

İlacı araştırırken daldan dala atladım tabii ki. Sörf yapmayı seviyorum, hatta iyi bir sörfcüyüm galiba.Benim sörfüm internette oluyor yalnız. Deniz sörfü beni aşar. Hatta denizin bir çok şeyi beni aşar. Mesela dalamam. Mesela yüzerken açılamam fazla. Mesela deniz kenarında sere serpe yatıp güneşlenemem. Tenim çok beyaz. Anında pancar kırmızısı oluveririm. O yüzden yüksek faktörlü koruyucu krem kullanırım yüzerken ve mümkün olduğunca güneşten kaçarım. Fakat bu kremlerin çokta masum olmadığını öğrendim. Koruma faktörü arttıkça içindeki sentetik maddelerde artıyormuş. Vücudun maruz kaldığı kimyasal maddeler dolayısı ile risk oranı da artıyormuş. Ve yoğun kullandığımız  bu kremler vücudun D vitamini sentezleme yeteneğini de ortadan kaldırıyormuş. Peki ne yapacağız. Onu da öğrendim. 40 faktörlü güneş yağımızı kendimiz yapacağız.

Malzemeler :
20 gram zeytinyağı
10 gram havuç yağı
10 gram kakao yağı
10 gram susam yağı
10 gram ceviz yağı
10 gram badem yağı
10 gram kayısı yağı
10 gram keten tohumu yağı
10 gram fındık yağı

Tarife BU sitede rastladım. Tüm bu yağları karıştırıp, güzel bir şişeye koyabilirsiniz. Hatta şişeyi de Washi Tape'lerle süsleyebilirsiniz. Yani kısaca dekoratif desenli bantlarla. Bu bantlarla neler yapılıyor neler. Genelde mandal üzerine yapışmış halini gördük. Fakat sınırsız fikir var. Bir kaç gündür pinterest'te onlara bakıyorum.
foto kaynak pinterest
Siz de görmek isterseniz bir TIK gerek. Bir çok site var bununla ilgili. Ben BUNU inceledim biraz. Ve, ben kendi bandımı kendim yaparım diyorsanız; bir makas, bir çift taraflı bant ve hayal gücünüz yeterli. Nasıl yapacağım diyorsanız BURADA
Biz böyle ufak tefek hobilerle uğraşırken, birileri, bir yerlerde 100.000 yıl sonra insandaki değişimin nasıl olacağını araştırıyor. Nikolay Lam, araştırmacı ve sanatçı.  Dr Alan Kwan genetik alanında doktora yapmış. İkisi birlikte çalışmış ve ortaya bu görüntüler çıkmış. 100.000 yıl sonra alınlar genişliyor, gözler büyüyor, göz kapakları kalınlaşıyor ,derideki pigmentler artıyor. Sebeplerini , detayları öğrenmek için TIKLAYINIZ
foto kaynak
İnsanlık tarihinde Kızılderililer ayrı bir yer eder kalbimde. Doğaya olan saygıları, onlar için içimde sevgi oluşmasına yetiyor açıkçası. 100.000 yıl sonraki insandan söz ederken,birden bire gerilere gideceğiz. 2001 yılında, Haziran ayındaki sayısında, Atlas dergisi Kızılderilileri anlatmış. Buyrun beraber okuyalım.

Salı, Haziran 11, 2013

Benden şeyler

Bir tembellik, bir miskinlik ki gene, sormayın gitsin. Şu an aklıma geldi bak, yoksa yine dolunay mı ? Hemen bakmalıyım. Dolunay değil ama yeni aymış. Nazik ruhum yeni aylarda da hassas mı oluyor yoksa. ? Her ne sebepten ise bu durum, hiç hoş değil. Hava değişimi etkiledi belki de . Geçen hafta İstanbul'da idim. Oradan da Çınarcık'a geçtim. O güzel havalardan sonra Ankara havası çarptı belkide . Hangi sebeptense umarım bir an önce beni terk eder bu hal.

Mutlu bir gece için, mutluluk paylaşmaya gittim İstanbul'a. Sevdiklerimle bir arada, Tarabya sırtlarında güzel bir gece yaşadım. Arzu'muzu evlendirdik Soner'le. Açık havada ki düğüne bir ara  yağmur eşlik etti. Ama bu durum , pistteki mutlu çiftleri, arkadaşlarını ve beni etkilemedi. O gecenin anısına hepimiz şakır şakır yağan yağmurun altında dans ettik. Canım Arzum, ne makyajının akmasına, ne de gelinliğinin ıslanmasına aldırdı.  Ve anılarımızın unutulmazlarına bir tane daha ekledik böylece. Ailemi çok seviyorum. Hep mutlu ol Arzum.


Bir akşam yemeğine güneşin batışı ve uzaklarda denizin hüzünlü manzarası eşlik etti. Gün batımları neden hüzünlüdür ? Yoksa benim içimde mi hüzün ?
Üç kafadar, güzel bir sohbetle, bu manzarada yemeğimizi tamamladık. Kahvemi ise bu romantik ortamda, gaz lambası eşliğinde yudumlamak ayrı bir keyif verebilirdi belki ama ben o keyfi bir süredir hissedemiyorum. Beş aydır içtiğim kahveler asla eski keyfinde değil. Hiçbir şey eski keyfinde değil. Hayata bir yerinden tutunmak zorunluluğuna kendimi teslim etmesem, koyvereceğim gidecek her şeyi. Ama ayakta kalmam gerek.


Kahvede içilince sahile doğru uzanıp, deniz havası alma, denizle kucaklaşma zamanıdır dedim. İndik sahile. Sahil  kalabalık, sahil mutlu, sahil heyecanlı, sahil sportif,sahil neşeli. Çimlerin üzeri dolu. Sahildeki çay bahçesi dolu. Gökyüzünü dilek fenerleri aydınlatıyor. Cıvıl cıvıl. Hayat hep bayram olsa....

Bu da benim dilek fenerim. Kaybolana kadar izleyemedim ama bir hayli yol kat etti.  Fenerciye dedim ki :
" çok yükseldi, herhalde dileğim kabul olacak "
Cevap aynen şöyle oldu.
"Yok abla , hepsi böyle havalanıyor"
"Sen sen ol moral bozma. İnsan şakacıktan da olsa, evet ablacım kesinlikle dileğin kabul olacak deyiverir " dedim fenerciye. Umarım kabul olur.


Sahil yolunu bitirince Bağdat caddesine yöneldik. Karıştık kalabalığın arasına, konvoya. Onlar yürüdü, biz yürüdük. Yürüye yürüye evimize geldik.


Kimden ikikumtanesi
Ve pazartesi sabahı hızlı feribotla ayrıldım İstanbul'dan. Yol nereye mi gitti. ? Çınarcık'a. Anlatırım bir ara orada yaşadıklarımı da. 
İnsanın ailesi, akrabaları  ile geçirdiği, sevdikleri ile geçirdiği günler az bir zaman dilimi bile  olsa, doyurucu ve mutluluk verici oluyor. Hayatın kısa olduğunu herkes söyler, söyler ama ben idrak etmemişim sanırım. Annem vefat edince anladım ben. Hayat gerçekten çok kısa. O günden beri de yaşama bakış açım daha bir değişti. Yaşadığım her anı sanki daha bir bilinçli yaşar oldum. O yüzden akrabalarımla geçirdiğim bu kısa zaman dilimini de kıymetini bilerek yaşayabildim.  Her şeyi ince eleyip sık dokumanın hiç bir faydası olmadığını da anladım. Her şey olacağına varıyor. Yüreğin yarası her daim kanıyor. Ama elden hiç bir şey gelmiyor. Ne zor.  Dedim ya, ayakta kalmak zorundayım. İçimdeki tüm acılar, özlemlerle beraber, diyorum ki;

Gelsin, hayat bildiği gibi gelsin
İşimiz bu,

Cumartesi, Haziran 08, 2013

Bilgisayar kursu

Hayatımıza girdiğinden beri bizi kendine bağlayan alet, bilgisayar. Kimimiz bağımlı, kimimiz yarı bağımlı, kimimiz de bağımlı olma yolunda. Yolumuz mutlaka bir şekilde bu aletle kesişiyor. Yaşa bakmaksızın herkes az yada çok öğrenmek durumunda kalıyor. Bilgisayarı yeni kullanmaya başlayanlar için Chip dergisinin internet sitesinde bir online kurs olduğunu gördüm. Faydalı olacağını düşünerek paylaşıyorum. Kursa katılmak için yapmanız gereken tek şey siteye üye olmak ve dersleri takip etmek. Üyelik ücretsiz. 

                                                                 Bilgisayar kursu BURADA 

                                                 Hafta sonunuz güzel, aydınlık ve mutlu  geçsin.


Çarşamba, Haziran 05, 2013

Eve Dönüş

Kısa tatilimi bugün sonlandırıp az önce eve döndüm. Özledim blogumu ve sizlerin bloglarını okumayı. Birazcık  yol yorgunluğu dışında  çokça ruhsal dinlenmişlik var. Bir o kadar da karmaşık bir ruh durumu mevcut. Anlatırım belki size. Bugünlük kandilinizi kutluyor, dualarınızın kabul olmasını diliyorum.


Cumartesi, Haziran 01, 2013

Benden şeyler

Bir gün hatırlıyorum 
Hayal meyal uzakta 
Bir gün 
Bir gün hatırlıyorum 
Sen ve ben İstanbul'da 
Merhaba derken İstanbul 
Bir vapur çığlığında 
Sen ve ben 
Seven ve sevilen 
İstanbul o en güzel 
Bir deniz sakin sessiz 
Karşıda gülümserken 
Bir gün 
Öyle bir gündü o benzeri yaşanmamış 
Öyle mutluydum ki 
İstanbul'da ben 
Öyle mutluydum ki 
İstanbul'da ben 
İstanbul'da bir güzel 
İstanbul kadar güzel ..


Bir kaç gün sonra güzel havadisler ve fotolarla dönmek niyetiyle. 





.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...