Pazartesi, Ekim 31, 2016

Home office

Dün gece yarısı uyanıp tekrar uyuyamayınca , bir sürü karabasan düşünce kafama doluştu. Sabah ruh gibiydim tabiiki. Zaten ruh değil miyiz, bu nasıl bir benzetme oluyorsa ? Dedim ki kendime; sen bugün şu uzun zamandır düşündüğün home office işine bir el at, bir araştır ne yapabilirsin. Ama ondan önce azcık şık bir office hayali kurmanın hiçbir mahsuru yok dedim. Gecede uykun tekrar kaçarsa , gündüz kurduğun hayalleri geliştirmeye çalış, karabasan düşüncelerden iyidir dedim. Evet kendime dedim. Sonrada daldım hayallere. Hayalime ortak olun. 









Fotoğraflar : PİNTEREST

Çarşamba, Ekim 26, 2016

Ondan bundan şundan

Haber başlıklarına bakıyor musunuz ?  Ne kadar tuhaf başlıklar atılıyor. İçerikle hiç alakası olmayan başlıklarla yayınlarını okutmaya çalışan bir medya türedi. Biz bu sahtecilikten ne zaman vazgeçeriz acaba ?  İnsanların (bazı insanlar  ) dürüstlüğe değilde sahteciliğe daha kolay adapte olduğu bir çağda yaşıyormuşum hissindeyim. Saf, temiz duygularımı bile doyasıya açığa çıkaramadığımı fark ettim. Annem bana; yeni tanıştığın insanlarla aranda daima bir mesafe bırak derdi. Yapmazdım, yapamadım. Ama şimdilerde ben bile değişiyorum. Artık daha mesafeliyim. Çünkü kim sahte, kim gerçek ayırt etmek çok zorlaştı.

Haber başlığına göre, haberi okumaya başlıyorsun. Haberin sonunda da küfrü basıyorsun. ( ben yapıyorum şahsen ) Hele web ortamında okumaya kalkarsan küfrün ardı arkası kesilmiyor. Kötü komşu insanı ev sahibi yaparmış, kötü habercilik beni küfürbaz yaptı. Oysa ki bizim evde en büyük küfür eşşoğlueşektir. Bir web sitesini açıyorum, bir şeyler okuyum diye, onuncu saniyede her bir yandan reklamlar fırlıyor bu da ayrı bir sorun. Reklamı atla ve reklamı kapat işareti en  büyük kabuslarım. Bu yüzden  web üzerinden  pek bir şey okuyamıyorum. Küfrü basıp siteyi kapatıyorum. Ne dertliymişim meğer.

Haber başlığı şöyle.
Bermuda şeytan üçgeninin gizemi ÇÖZÜLDÜ.
Yazının sonucu şöyle.
Bugüne kadar yaşanan kayıp ve kaza haberlerinin nedeni , bulutların oluşturduğu ani hava değişimi OLABİLİR.
Hani çözülmüştü gizem !!

Iphone 7 çıkar çıkmaz defosu da ortaya çıktı. Bazı telefonlarda kullanılan modemler internet hızında  yavaşlama yapıyormuş. O kadar para veriyorsun şansına internet hızı düşük modem çıkıyor. Kabus gibi.

Ünlü çocuğu olmak zor. Genellikle ebeveynlerinin gölgesinde kalırlar. Aradan sıyrılmak baya bir meseledir. İş yaşamında da böyledir bu. Patron çocuğu olmak zordur. Sezen Aksu'nun oğlu Mithat Can Özer albüm çıkarmış. Ben sesini çok fazla beğenmedim ilk dinlemede. Sonra sever miyim bilmem. Sezen Aksu dolayısı ile beklentim yüksekti demek ki. Annesine de bir şarkı yazmış.

Gün yine doğar, güz benim adım
Ben daha doğmadan
Acıya tanığım
Bir göz damlası düşer boynuma
Annemin eli olur
Dokunur şefkatle koynuma
Denizin ortasında kalmış gibiyim
Sonra dalga dalga
Karaya vurmuş gibiyim
Ne kadar kalkabilir insan altından?
Hangi gün katıksız bir sevince doğar?
Tanığım ümide de daha doğmadan
En umulmadık anda
Elinden tutar






 Bugünün haberlerinden biri.  Münir Özkul'un yaşadığı binada yangın çıkmış. Özkul'un katına sıçramadığı için Münir Özkul etkilenmemiş. Allah sağlık versin diye dua ediyorum. Bu haberi okurken , eskilerde söylediği bu şarkıyı dinledim . Başka bir şey var onun yüreğinde bence. İnsana ümit, neşe veren bir şey. Şarkıyı dinlerken bunu hissettim.


 Ben olsam bundan sonra yazılanları okumazdım. Hava çok güzel bugün. Kendimi kırlara atasım geldi. Belki sizde yanınıza yiyecek ve okuyacak bir şeyler alıp, varsa yakınlarınızda yeşil alan, oralarda piknik yaparsınız. Sonbaharda ayrı olur piknik zevki. İçtiğiniz çay daha bir leziz gelir sıcak sıcak. Hafif üşürsünüz belki, sarılırsınız hırkanıza ana kucağı  gibi. Yok burada kesiyorum. daha fazla saçmalamayacağım.


Salı, Ekim 25, 2016

Tahterevalli


Ruh halim tam da böyle işte. Mükemmeliyetçi ruhum ille de dengede kalmak istiyor ama  ne yazık ki "yaşamak" gibi bir gerçek var. Sabah gözümü açtığımda ya aşağıdayım ya yukarıda. Bir türlü tam ortada tutamıyorum tahterevalliyi. Mükemmeliyetçi olduğum kadar da risksiz yaşam seviyorum. O yüzden de çocukken bile tahterevallinin tepesinde olmaktan pek hoşlanmazdım. Ben hep yükselten taraf oldum.

Ne yükseklerde gözüm var
Ne para pulda
Bir tek sen mühimsin aşk, sen hayatımda
Tahammülüm yok gözlerinde bir damla yaşa
Kıyamam....

Kendime kıydım , kimselere kıyamadım ajitasyonu yapayım mı size şimdi. Yok yapmayayım.

Arada dengede durmayı da başarabiliyorum. Mutluluğum tavan yapıyor o zaman işte. Ama denge bozulduğu an, inişimde, yükselişimde çok hızlı oluyor.

Yani, bozuk bu tahterevallinin düzeni bozuk...


Pazar, Ekim 23, 2016

İnsanlar

Amerika'da Michigan eyaletinde bir hırsız, 30 yıl önce bir marketten  800 Dolar para çalmış. 30 yıl sonra NBC tv'ye yazdığı isimsiz mektupla market sahibini bulmalarını istemiş. Çünkü çaldığı parayı faizi ile birlikte kasaba şerifine yollamış. 1200 Dolar. Şerife  yolladığı zarfta şu not varmış.
 “Ne kadar üzgün olduğumu söyleyemem. Bugüne kadar suçluluk duygusuyla yaşadım. Eğer o kişiyi bulursanız, lütfen çok üzgün olduğumu söyleyin”


İngiltere'de yapılan bir araştırmada boşanma sebeplerinin üçte ikisi "çocuk ağlaması" yüzündenmiş. Yapılan bir ankete göre çocuğu olan çiftler gece altı saatten az uyuyormuş. Ankete katılanların yüzde 45’i, aldıkları uyku ilaçlarıyla güvenli olmayan yerlerde, her 20 kişiden biri de araba kullanırken şoför koltuğunda uyuya kaldıklarını söylemişler. Bir psikolog ise yeterli uyuyamayanların alkolikler kadar tehlikeli olabileceği görüşündeymiş. Çocuk ağlaması nedeniyle yaşanan uykusuzluk, yorgunluk ve huzursuzluk gibi sağlık nedenleri boşanma sebebi olarak gösteriliyormuş. 

İnsana sormazlar mı ?  Bu çocuğun  ağlayacağını bilmiyor muydun  diye ?


30 yaşında Amerikalı iş adamı mutlu olmadığını hisseder bir gün. Çocukluk arkadaşı ise gayet mutlu görünmektedir. Nedenini düşünür. Arkadaşı uzun zamandır minimalist bir yaşam sürdürmektedir. Bizim mutsuz iş adamı da (iş insanı) bunu denemeye karar verir. Evinde bir parti verir ve bu partide arkadaşları ile birlikte bütün eşyalarını kolilere yerleştirirler. Diş fırçasını bile. Ve sonrasında kutulardan sadece ihtiyacı olan eşyaları, o an neye ihtiyacı varsa çıkarmak sureti ile kullandıklarını belirler. Kolilerde kalan eşyalara ise hiçte ihtiyacı olmadığını fark eder ve bir kısmını bağışlar, bir kısmını satar. Daha sonra, daha az çalıştığı ve daha az maaşlı bir işe geçer, evini de küçültür. Yaşamına bu şekilde devam eder. Arkadaşı ile birlikte bu konuyla ilgili bir de internet sitesi kurmuşlar. Mutlu muymuş şimdi diye soracaksınız dimi. Ne yazık ki onu yazmamışlar haberde . Henüz okuyamadım ama o kısmına internet sitelerinden bakalım . TIK  Ben de böyle bir hayat kurmayı  hedefliyorum bu arada.



Yine İngiltere'den bir insanlar kompozisyonu. İngiltere'de parkta yaralanan çocuk sayısında son beş yılda üç kat artış olmuş. Suçlu kim biliyor musunuz ? Akıllı telefonlar. Uzmanlar akıllı telefonların ebeveynlerin dikkatini dağıttığını ve çocukları ile yeterince ilgilenmediklerini fark etmişler. Uzmanların yaptığı araştırmada parkta cep telefonlarından gelen mesajlara bakan ve e-postalarını kontrol eden ebeveynlerin çocuklarına odaklanamadığı ve bunun farkında olan çocuğun da anne ya da babasının dikkatini çekmek için genelde neticesinde kendisini yaraladığı tehlikeli hareketler yaptığı ortaya çıkmış. 


Demek ki  neymiş, telefonların değil ebeveynlerin akıllı olması daha çok gerekli imiş. 




** 2013 tarihli bu yazıyı yeniden yayınlamak istedim.


**foto: pinterest

Cuma, Ekim 21, 2016

Pratik bilgiler

Bazıları gerçekten çok akıllıca ve işe yarayan bilgiler. İzleyin , işinize yarayanı aklınıza not edin. Ben ettim siz etmeyin değil bu , ben ettim siz de edin. Paylaşın dostlarınız da faydalansın.









Perşembe, Ekim 20, 2016

Ne alsam

DEİCHMANN


DEİCHMANN
KEMAL TANCA
ELLE
BOYNER
İNCİ DERİ







Fotoların üzerine tıklayıp alışveriş yapabilir yada diğer modellere bakabilirsiniz. Ben bu aralarr bir Biker Bot peşindeyim bakalım ne olacak ..



Çarşamba, Ekim 19, 2016

10 dakikada kurabiye

Pasta börekle aram yapma açısından kötü, yeme açısından son derece iyi. Evde bu tür şeyleri yapmamaya gayret ediyorum  hani pek sağlıklı değil ya, o yüzden yani,  yoksa çok hamaratım !!! Bir kaç pratik tarif gördüm dün , kendime not aldım. Belki sizde faydalanırsınız ...








Salı, Ekim 18, 2016

Kürk Mantolu Madonna

Ortalık Kürk Mantolu Madonna ile fıkırdarken ben bahsetmesem eksik kalırım dedim. "Bilmiyorum " diyebilmenin de popüler olması dileği ile ben Sabahattin Ali'yi anmak istiyorum. bugün. Madonna'sı ile değil şiirleri ile.  Ben şiirlerinden birer kıta yazayım, siz şarkılarını mırıldanın, birlikte analım.

Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi ...

...........

Seneler sürer her günüm
Yalnız gitmekten yorgunum
Zannetme sana dargınım
Ben gene sana vurgunum...

............

Döndüm daldan düşen kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sar beni....

.......

Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma...

.........


Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım...

..........

Beni en güzel günümde
Sebepsiz bir keder alır
Bütün ömrümün beynimde
Acı bir tortusu kalır...

.........

Pazartesi, Ekim 17, 2016

Tahta masa







Tahta masaları çok  seviyorum, özellikle eski olanlarını. Fotoğrafların üzerine tıklarsanız kaynaklarına ve daha farklı dekorasyon fotoğrafları ve bilgilerine ulaşacaksınız.

Pazar, Ekim 16, 2016

Haz ve risk

Geçmişe baktığında, mücadele ile geçen yılların en güzel yıllar olduğunu fark edeceksin diyen Freud'a şöyle bir gülümsemek geldi içimden bu sabah. Hep huzuru, rahatı ve mücadelesiz bir hayatı düşlerken, mücadele ile geçen yılların nasıl en güzel olabileceğini bilemedim ben. Biraz kafa yormam gerek sanırım.

Mesela kim, koca bir pazar gününü mücadele ile geçirmek ister. Pazar; bol uyku, bol okuma, bol çay kahve ve birlikte yaşadıklarımızla bol kahkahadır benim için. Birde bol müzik. Hava müsaitse dışarı çıkıp bol oksijen ve bol güneşle buluşmayı da ilave etmem gerek. Sizin için pazar günü ne demek acaba ?

Kafam Freud'a takılı kalmışken aklıma birde şu cümleler geldi. Alacağınız haz büyükse, katlanacağınız riskin boyutu da buna paralel artacaktır, yani "ne kadar haz, o kadar risk " diyor Kültegin Ögel.

Benim kafam mı karışık ne.? Riskle pek işim olmaz ama belkide haz almam için riski göze almamın zamanı gelmiştir. Biz en iyisi müzik dinleyelim.

***PAZAR ŞARKISI****

Cumartesi, Ekim 15, 2016

Ülke sınırları

Sınırlarım(n)ız nereye kadar ?

Psikolojideki sınırlardan bahsetmeyeceğim. Ama bir gün o konu hakkında da konuşabiliriz elbette. Yeni öğrendiğim bir ülke sınırından bahsedeceğim bugün. Ülkeleri yeni öğrenmedim ama aralarındaki sınırın bu kadar şirin olduğunu yeni öğrendim doğrusu. Hollanda ve Belçika sınırı


O kadar enteresan ki, yemeğinizi Belçika'da yiyip, duşunuzu Hollanda'da alabiliyorsunuz mesela bu evde. Ya da gittiğiniz bir markette domatesi Belçika'dan, havucu Hollanda'dan alıyorsunuz. Diğer enteresan görüntüler için TIKTIK

Dünya sınırlar haritası . Haritanın üzerine tıklayıp büyük halini görebilir, coğrafya bilgilerinizi tazeleyebilirsiniz. Dünya iyice küçüldü galiba. İnsan oğlu kuş misali oldu. Bir gün orada bir gün burada derken, bu durum Hollanda_ Belçika arasında farklı gördüğünüz gibi. Sadece bir adım. Bir adımda orda, bir adımda burda insanoğlu. 





Cuma, Ekim 14, 2016

Albertine Kayıp

Televizyonda sadece iki dizi izliyorum bu aralar. Türk filmi tadında aşk dizileri. Bir sürü saçmalıklarına rağmen izliyorum. Vurdulu kırdılı, çığlıklı, kanlı, dramlı dizilerin fragmanlarına bile tahammül edemiyorum. Bu iki dizi dışında da televizyon izlemiyorum. Ama akşamları evde televizyon açık olduğu için ( babam izliyor ) bir sürü şeye göz aşinalığım var doğal olarak. Neden bu iki dizi, çünkü içinde aşk var, sevgi var. Sevmeyi seviyorum ben, öldürmeyi değil. Zaten yeterince kötü günler yaşıyoruz, daha fazla stresi bile isteye ruhuma almak, ona eziyet etmek istemiyorum. 

Geçenlerde haberleri izlerken babamın yanındaydım, bir de ne göreyim, minnacık bir çocuk elini et kıyma makinesine kaptırmış. Salonu nasıl terk ettiğimi bilemedim. Bir de haberin görüntüsünü defalarca göstermek gibi bir saçmalık var ki, bence psikologların bu konuya el atmaları lazım. Beynimize işliyorlar kötülükleri. Sonrada doğallaşıyor. Derin konu bu, keşke birileri buna dur diyebilse. İşte bu ve bunun gibi sebeplerden televizyon izlemiyorum.

Sürekli görüp duyulan şey bir şekilde etkiliyor insanı ve hafızanıza yerleşiyor. Reklamın gücü tartışılmaz mesela. İki dizi izliyorum dedim ya, ikisi de aynı kanalın dizisi. O yüzden de birini izlerken reklam arasında diğerinin  fragmanlarını görüyorum sık sık. Kiralık Aşk dizisinin son fragmanında sürekli bir kitap ismi yankılanıyor. Albertine Kayıp   Merak ettim elbette kitabı. İşte reklam burada görevini tam anlamıyla gerçekleştirmiş oldu. Dizide kitabın gösterim amacı reklam değil elbette. Güzel bir amaca hizmet bence, okumayı aşılamaya çalışıyorlar. Daha öncede Aşk ve Gurur kitabını vurgulamışlardı. Ellerine sağlık, belki benim gibi kitabı merak edip araştıranlar ve alıp okuyanlar olur. 

Marcel Proust adını Çiçek açmış genç kızların gölgesinde adlı kitabı ile biliyorum. Kitaba başlayıp okuyamamış, yarım bırakmıştım.  Albertine Kayıp okunması gereken  1001 kitap arasında olmasına rağmen bilmediğim bir kitap. Oysa yazarın en önemli eseriymiş. Kitap okurum ama kitap kurdu değilim. Bilmemek ayıp değil malumunuz. Öğrendik işte benim gibi bilmeyenlerle beraber. 



Kitap hakkında daha detaylı  bilgi edinmek isterseniz altta bazı linkler var. Bu yazıyı okuyup , kitabı da okuyanlar varsa fikirlerini almak isterim. 
** 1
** 2
** 3
Ve diyorum ki, Kiralık aşk'ı izleyin. İso ile Defo'nun dostluğunda, bir kadınla erkeğin nasıl güzel dost olabildiklerini, mahalle hayatının hala güzel olabileceğini, Usta'nın bilge sözleri ile büyüklerden öğrenebileceğimiz çok şeyler olduğunu, Ömer'in dürüstlük sembolü tavırlarıyla, hayatta dürüstlerin de başarılı olduğunu, kazandığını,  Ömer ve Defne'nin aşkı ile sevmenin hayattaki en güzel şey olduğunu  görebilirsiniz. Tabii ki neye nasıl baktığınız da önemli. Ben izlerken bunları görüyor ve seviyorum mesela. 

Esen kalın.

Çarşamba, Ekim 12, 2016

Korkuyorum


Kim korkmuyor ki ?

Son sıcakları en iyi şekilde değerlendirme çabasındayım. Fırsat buldukça kendimi güneşle buluşturuyorum. Kışa hazırlık olarak domates kavanozlarım yok benim, bunun yerine salçayı tercih ediyorum , bir de son güneşleri.


Hava güzelse, Ankara'da doğayla iç içe olunabilecek, nefes alınabilecek tek yer bana göre Eymir gölü. Özellikle denize bu yıl doyamayan ben için, en güzel yer.
Gölün tadı ayrıdır. O sadece sizindir . Sınırları bellidir, sakindir. Deniz öyle mi ? Hepsi birbirine bağlanır , sonu yoktur. Çok zaman hırçındır.


Uzun uzun seyrettim dün Eymir'i. Gözlerimi kapatıp doğanın sesini dinledim. Sakarmeke'lerin bisiklet kornasına  benzer seslerine kulak verdim. Kanat çırpışlarını, dalıp çıkışlarını seyrettim.


Yediğim gözlemenin bir kısmını minik serçelerle paylaştım. Onlara "sizi çok seviyorum " dedim. Anladılar sanırım, yanımdan ayrılmadılar. Hatta fotoğrafta gördüğünüz ufaklık "bizde seni seviyoruz " dedi gibi geldi bana. 


Bol bol fotoğraf çektim. Kendimi doğal yaşama o kadar kaptırmışım ki, kentsel yaşamın çirkinliğini bir fotoğraf sırasında fark ettim. Gölü görebilmek için tepelerden uzatmışlardı kafalarını .



Lafı uzatmayacağım, korkuyorum.!!!!  Nefes alabileceğimiz bir avuç su parçası ve doğa kaldı. Lütfen kirletmeyin kocaman kulelerinizle. Gidin başka yerlere yapın çirkin binalarınızı. Doğadan başka bir şey görmek istemiyorum. Siz tepelerden gölü göreceksiniz diye bencillik yapmayın, benim göz zevkimi bozmayın. O bir parça alanı elimizden almanızdan çok korkuyorum. Yüksek kulelerinizle çepeçevre sarmanızdan çok çok korkuyorum.

Boğuluyoruz farkında mısınız ???


Pazar, Ekim 09, 2016

Kendinide sev arada


İnsanlar seni sinirlendiriyorsa, ki bunu bile isteye yapanlar olduğu gibi bilmeden yapanlarda oluyor, sende yönünü, zihnini başka tarafa çevir. Hemen derin bir nefes al, ver ve B planını bul, onu uygulamaya koy. Neden gününü zehir edeceksin. Karşı taraf keyfine bakıyorsa, senin iki kat keyiflenme hakkın var. Boşu boşuna strese girmenin anlamı yok. 
Ne diyor Metin Hara ,"Stres, tehlike varken seni yaşatır, yokken seni öldürür."

Değişime kolayca ayak uydurmak rahatlatır insanı. Ben o insan değilim. Değildim demek daha doğru belkide , şimdi en azından çabalıyorum. Kendimi daha çok önemsemeye başladım yaş aldıkça. Bende kendi rutinimden çıkayım artık diyorum. Bambaşka bir insan olayım. "Serüvenin tehlikeli olduğunu düşünüyorsanız rutini deneyin, öldürücüdür. " diyor Paulo Coelho. Hiçbir şey için geç değildir nasılsa. 

Ufacık bir öfkenin bile insana kattığı şeyler var işte hayatta. Hayatın her anı bir yenilenme galiba. Ne zaman nerede geleceği belli olmuyor. Bencilliğin had safhada geliştiği günümüz toplumunda, kendimize verdiğimiz değeri koruyarak bencillik yapalım bizde bari. 

Araya güzel ve dinlendirici bir şarkı katarsam, bu sabahın öfkesi yerini güzelliklere daha rahat bırakır eminim. TIKTIK

Son olarak Cengiz Güleç'e kulak verin derim. "Sevdiğimizi hoşnut etmek için katlanamayacağımız özveri yoktur. Kendimizi mutlu etmek için nasılda cimri davranırız anlamak mümkün değil. "






Cuma, Ekim 07, 2016

Bir gün

Sıradan bir sabah. Tek başıma demlediğim çayın sıcaklığı dışında içimi ısıtan bir şey yok henüz. Kendime bir şarkı seçtim,yalnızlığıma eşlik etsin diye.

Bulut geçti gözyaşları kaldı çimende
Gül rengi şarap içilmez mi böyle günde
Seher yeli eser, yırtar eteğini gülün
Güle baktıkça çırpınır yüreği bülbülün
Bu yıldızlı gökler ne zaman başladı dönmeye
Kimse bilmez kimse bilmez ....

Diyor Ömer Hayyam .

Sıradan bir sabah. Düne göre hava serin. Günü nasıl ısıtsam da üşümese yüreğim. Kimsesiz çocuklara , fakir çocuklara bir şeyler örsem mesela bugün. Hem onlar ısınsa hem de ben. Bir şiir seçtim kendime, çocukları daha çok düşüneyim, daha çok seveyim diye.

Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar 
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim, sıcacık bir emek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlükte olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler...

Diyor Nazım Hikmet.

Sıradan bir sabah. Tamamı boş, henüz doldurulmamış, henüz tamamlanmamış. Bitecek mi, yarım mı kalacak belli değil. Tekrarı, telafisi olmayacak bir gün. Gidenlerin gittiği, kalanların bana yettiği bir günün başı henüz. 

_Şimdiki zamanın sahip olduğunuz tek şey olduğunu fark edin. Şimdiyi hayatınızın odağı haline getirin.
_Zaman değerli değildir, çünkü bir illüzyondur. Zamana, yani geçmişe ve geleceğe ne kadar odaklanırsanız, şu anı o kadar kaçırırsınız. Yani asıl değerli olan şeyi.
_Geçmiş, şimdiki zaman üzerinde en ufak bir güç sahibi değildir.
_Zevk her zaman dışardaki şeylerden elde edilir. Neşe ise içten yükselir.

Diyor Echart Tolle.







Pazar, Ekim 02, 2016

150 Say

Hayat bir gündür, o da bugündür. Evet öyledir ama, geçmişten gelen anlar, bir ömür yaşatır bir gün içinde bize. 
Yumurtasız pazar kahvaltısı olur mu ? Bizde olmaz .  Bende bu pazar sabahı yumurtaları ocağa koydum ve kaynamasını bekledim. Çünkü kaynamaya başlar başlamaz yüzelli saymam gerekiyor, rafadan olması için. 

Eskilerin eskimiş neyi varsa güzel bence. 

Küçüktüm bende bir zamanlar, hala da büyümedim aslına bakılırsa. Hiç niyetimde yok çok büyümeye. İşte, o küçük, sayı saymayı yeni öğrendiğim yıllardı. Yumurta pişeceği zaman , annem kaynamasını bekler, kaynama başlayınca da bana 150 SAY  derdi. Yoktu o zaman şimdiki gibi pratik, mutfak saati, cep telefonu alarmı falan. Şimdi kur alarmı dört dakikaya yumurta pişince çalsın alarm. Evdeki çocukların olmasın hiçbir şeyden haberi. Sorumlulukta almasınlar. "Kahvaltı hazııırr" anonsunu beklesinler Ipad leri başında. Büyüdükleri zamanda vur kafanı taşlara. "Ay bu çocuk niye böyle" diye . Abartının da bu kadarı fazla kaçtı buraya. Olsun bu da maksat muhabbet olsun kısmına dahil olur. 

İstisnaların hiçbir zaman kaideyi bozmadığını biliyoruz di mi? 

Eskilere gitmişken eski şarkılarda güzel benim için hala. Mesela BU şarkı. Ya da ŞU şarkı 

                                

Başta dedim ya, bir anı bir ömür yaşatır insana. Yaşadım bu sabah sayarken yüzelliye kadar. Film makinesi harekete geçiverdi hemen. Gördüm gözümde onca yılı. İçim ısındı. 

İçinizi ısıtacak anılar biriktireceğiniz bir pazar günü olsun bugün. Sevginizi kendinize saklamayın, sarın sarmalayın, öpün koklayın, dağıtın gitsin. Hiçbir şey götüremiyoruz malum tarafa. BONUS

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...