2013 yılına giriş benim için zorlu oldu. Hemde pek erken, onuncu günü vurdu beni. Takvim değiştirip Çin astrolojisine mi geçsem acaba. Dün itibari ile "Yılan yılı" başladı. Bundan önceki yıl Ejderha yılı idi. Dün girdiğimiz yıl su yılanı yılı olarak da adlandırılıyormuş. Bu işle ilgilenenler, bereketli, aşkın yoğun yaşanacağı bir yıl olacağını söylüyorlar. Hiç fena gelmiyor kulağa. Kişisellikten uzaklaşıp dünya genelinde yaşanabileceklere bakalım biz en iyisi, fazla bencil olmak iyi değil.
Bu yıl dünyada beklenmeyen değişimler olabilirmiş. Keşiflerde, bilimde yenilikler olacakmış. Tren kazaları ve depremler, volkan patlamaları bekleniyormuş. İsyan hareketleri olabilirmiş. Buradan sonrasını devam etmiyorum, gördüğüm kadarı ile aşkın dışında pek iyi bir şey olacak gibi durmuyor. Takvim değişmenin gereği yok bu durumda.
Bazı şeyleri tekrar etmeyi seviyorum. Birisi de Pakize Suda'nın yazılarına olan sevgimi tekrarlamak. (Ben aslında herşeye sevgimi tekrarlamayı seviyor gibiyim. Sevdiklerime de bunu belli ederim. ) Onu okumayı çok seviyorum. Bu pazar günü yine hoş şeylere dokunmuş, kendi güzel kinayeli dokunuşlarıyla...MIŞ/MUŞ kısmındaki yorumu çok hoşuma gitti ... TIKTIK
Kiloları ile arası iyi olanlar muhakkak vardır ama bir yaştan sonra ister istemez genişleyen bedenlerle konu hakkında muhabbetimiz daha bir fazlalaşıyor. Daha sık olarak "kilo vermem gerek" sözcüğünü kullanıyoruz. Bende, 45 kilolarla 40'lı yaşlarını bitirip, 6 lı rakamlarla 50'li yaşlara devam eden biri olarak sık sık kullanıyorum bu sözü. Geçen hafta gördüğüm bir arkadaşım, konu nerden açıldıysa bir içecekten söz etti. Diyetisyeni tavsiye etmiş. Ben de, "şimdi o modda değilim sonra alırım tarifini" deyip geçmiştim. Dün gazetede Ender Şaraç'ın köşesinde o tarifle karşılaştım. Hem kendime not olsun, hem de size bildireyim diye buraya aktarmaya karar verdim.
Bu tarif, bir gün yapılacak bir detoks. Hızlı bir şekilde toksin atmanızı sağlıyormuş. Göbeği erittiğini söyledi arkadaşım.Yapar mıyım bilmiyorum ama aklımızın bir köşesinde dursun bakalım.
2 orta boy yeşil elma
3-4 adet esmer kuru kayısı veya mürdüm eriği
1 adet parmak büyüklüğünde çubuk tarçın
3-4 tane karanfil
tüm bunlar 1.5 litre su ile kaynatılacak ve gün içinde ılık olarak tüketilecek.
İlave bir şeyler yapmayı düşünürseniz TIKTIK
Tarifleri verdikten sonra bir de unla ilgili bir tarif vereyim. Yurdumuzda yörelere göre gelenek ve görenekler benzerlikte gösterir, değişiklikte. Şimdi yazacaklarıma bir kısmınız " bizde de öyle yapılır" diyeceksiniz büyük ihtimal. Biz de öyle yapılmaz mesela. Ankara yöresinde yeni doğmuş bir çocuk , bir eve ilk defa gittiğinde, gittiği ev sahibi çocuğun yüzüne un sürermiş. Hem bolluk bereket anlamında , hemde saçı sakalı ağarana kadar yaşasın anlamında ve inancında. Bizde de, ilk kez gelen yeni doğmuş çocuğa yumurta ve şeker verilir mesela , bereket anlamında. Daha neler neler var. Bunları okumayı seviyorum şahsen. Yine Ankara geleneğinde, küçük çocuğun tırnağı altı ay kesilmezmiş, kesilirse çocuğun huysuz olacağına inanılırmış. Ankara'lılar hastalıkları tedavi ederken neler yapıyorlar bakın. Mesela başınız mı ağrıyor, başı ağrıyan kişiye şöyle diyorlarmış.
'Başının ağrısı çöpe çöpeSeni bir beyin küçük kızı öpe'
Elleri terleyen kişilere de önerileri var. Hiç tanımadığınız bir kişinin evine girip yatak ve yorganına elinizi dokunmanız gerekiyor. Biraz dayak yeme riskli. Ev sahibi oklaç'ı yada eğriyi kapıp sizi kovalayabilir ama terlemenin geçme garantisi var. Tabii kaçarken bilinizi ağrıtmamaya özen gösterin. Sonra çot kalırsınız alimallah.
Oklaç : Oklava
Eğri : Bıçak
Bil : Bel
Çot : Sakat
Sevdiğim şehrim benim.
Şehrimde bu hafta gitmeyi planladığım iki sergi var. Birisi Çağdaş Sanatlar Merkezinde. Nihat Kahraman Resim Sergisi . Resim yaptığım için sergi gezmemin, yeni ressamlar tanımamın bana katkı sağlayacağına inanıyorum. Bir diğer etken ise içinde bulunduğum ruhsal durumdan birazcık sıyrılabilmek. 12 Şubat'ta başlıyor 26 Şubat'ta sona eriyor sergi. Çağdaş sanatların ikinci katında A salonunda.
Ve konuyu tatlı bağlayalım. Laf yine dönüp dolaşıp anneme gelecek. Dervişin fikri ve zikri durumu işte. Annem hastaneye yatmadan önce ayva almıştım tatlı yapmak için. Tatlı ile arası pek hoş değildi ama severdi ayva tatlısını. Hastane günleri, ölüm derken ayvalar buzdolabında öylece kalmıştı. Hayat devam ediyor ,dün tatlıyı yaptım. Beraber yiyemedik ne yazık ki. Daha önce çok kez ayva tatlısı yapmama rağmen kafam dağınık olduğu için, "ayva tatlısına ne kadar şeker koyuyordum anne " de diyemeyeceğim için bilgisayardan tarife bakma ihtiyacı hissettim. Tarifi izlediğim bir blogdan uyguladım.. Anne eli gibi blogu. Aynen uyguladım tarifi ve sonuç gerçekten mükemmel oldu. İşte TARİF
Bu benim daha önce yaptığım tatlının fotosu. Ayvaların rengi fazla kızarmıyordu , bu sefer nar gibi kızardı. Meğer sırrı varmış.
1001 çeşnili güzel günlerle geçecek bir hafta diliyorum hepinize.
Öyle güzel yazmışsın ki...Ankara yi çok özlemiştim.
YanıtlaSilVerdigin icecek tarifi ise birçoğumuzun aklının bir köşesinde kalmalı. Ama o ayva tatlısını tek basına yapman. İcime dokundu. Rabbim sana guc ve sabır versin. Sevgiler canım.
Canım, sağol Lilacım. Sabır..
Sil