Cuma, Ağustos 31, 2012
Blogum seslendi
![]() |
TIKLAYIN MUHTARLIĞA ULAŞIN |
Bloglar mahallemizin bir muhtarlığı var biliyor muydunuz ? Siz hala muhtarlığa kaydınızı yaptırmadınız mı ? tıklayın kaydolun Mahallemizin muhtarlığı tarafından çok güzel bir etkinlik gerçekleştiriliyor. Ben de yeni öğrendim ve sizlere duyurmak istedim. Etkinliğin adı Blogum SESlendi . Bu nasıl bir etkinliktir okumak için sizi hemen o sayfaya yönlendiriyorum. tıklayın okuyun
Okudunuz mu? Peki nasıl seslendireceğim ben diyorsanız. Şimdi de bunu okuyun. blogum seslendi
Ben minik bir deneme yaptım ama tangır tungur bir sürü seside kaydettim. Daha sessiz bir ortamda, en kısa zamanda bende bu etkinliğe katılmayı arzu ediyorum.
Bir de teşekkür etmek istiyorum; bu etkinliği düşündükleri, bizi bir muhtarlıkta toplayıp birbirimize tanıttıkları , bunun için hiç bir beklentileri olmadan zamanlarını ayırdıkları için, yayında, yönetimde, fikirde emeği geçen herkese teşekkür ederim. Ellerine , kocaman yüreklerine sağlık
Sizde muhtarlığa ufacık bir katkı da bulunmak isterseniz TIKTIK
Perşembe, Ağustos 30, 2012
30 Ağustos Zafer Bayramı
Bu topraklar için savaşmış bir dedenin torunu olarak Zafer Bayramınızı kutluyorum. Bugün boynuma dedeciğimin harp madalyasını taktım. Hem onun hem de bu vatan için canını, kanını feda eden tüm askerlerimizin ruhu şad olsun. Dedem Kafkas cephesinden Çanakkale'ye kadar savaşın içinde imiş. O günlere ait kendi anlattıklarından, babamın, halalarımın anlattıklarından kulağımda kalanlar şöyle. Yokluk diz boyu, çok askerler parasızlıktan çarıklarını yemişler. Hatta atların pislikleri içinden topladıkları arpa ve buğdaylarla beslenmişler. Yaya olarak tüm Anadoluyu geçmişler. Bir çoğu savaşta esir düşmüş. Şu an nerelerde oldukları belli değil derdi. Haberleşme yok. Oralarda yeni aileler kurmuşlar. bazıları dönmüş, bazıları kalmış. Bir de gece rüyalarında çok bağırırdı dedem. Sanırım o günlerin onda bıraktığı bir izdi bu.
O günlerden bana yadigar kalanlar ise şunlar.
Bugün boynumda asılı olan dedeme ait harp madalyası.
Bu madalyaya ait sertifika ve savaşa katıldığına dair belgeler
Dedem ve savaşta bulunup bize bu vatanda refah içinde yaşamayı sağlayan atalarımıza, ulu önder başkomutan Atatürk'e ancak şu şekilde minnet borcumu ödeyebilirim belki. Onlar için dua ederek ve bıraktıkları emanete sonuna kadar sahip çıkarak.
O günlerden bana yadigar kalanlar ise şunlar.
Bugün boynumda asılı olan dedeme ait harp madalyası.
Bu madalyaya ait sertifika ve savaşa katıldığına dair belgeler
Ve işte benim canım dedem
ATAM İZİNDEYİZ
Çarşamba, Ağustos 29, 2012
Kıssadan hisse
Bugün kıssadan hisselere sarıldığım günlerden bir gün yine. İhtiyacım olanı da buldum . Tevekkül edip günü tamamlayacağım inşallah.
Paylaşacağım kıssadan hisse Laozi yada Lao Tzu adlı Çinli bir filozofun anlattığı bir hikaye olarak geçiyor internette. Laozi, Taoizm'in kurucusu olarak kabul ediliyormuş. Bunu da böylelikle öğrenmiş olup bilgi dağarcığıma ekledim. Gelelim hikayemize. Beni bir nebze ferahlattı, umarım sizde payınıza düşeni alırsınız.
Bir köyde ihtiyar bir adam varmış. Çok fakirmiş lakin öyle bir atı varmış ki kral bile onun peşindeymiş. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama ihtiyar adam satmaya yanaşmamış.
- "Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı" dermiş her zaman.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış;
- "Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar; - "Karar vermek için acele etmeyin. Sadece "At kayıp" deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." demiş.
Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
- "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var. "
- "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz ?."
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden
– "Bu herif sahiden bunamış.." diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
- "Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar ;
- "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
- "Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."
- " Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor. "
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış: " Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Dipteki not: Bu yazıyı yayınladıktan sonra , az önce hatırladım ki ben bunu daha önce de paylaşmıştım. Affola. Bazı şeylerin tekrarı bazen iyi olabilir dimi.
Paylaşacağım kıssadan hisse Laozi yada Lao Tzu adlı Çinli bir filozofun anlattığı bir hikaye olarak geçiyor internette. Laozi, Taoizm'in kurucusu olarak kabul ediliyormuş. Bunu da böylelikle öğrenmiş olup bilgi dağarcığıma ekledim. Gelelim hikayemize. Beni bir nebze ferahlattı, umarım sizde payınıza düşeni alırsınız.
Bir köyde ihtiyar bir adam varmış. Çok fakirmiş lakin öyle bir atı varmış ki kral bile onun peşindeymiş. Kral at için ihtiyara nerdeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama ihtiyar adam satmaya yanaşmamış.
- "Bu at, bir at değil benim için. Bir dost. İnsan dostunu satar mı" dermiş her zaman.
Bir sabah kalkmışlar ki, at yok.. Köylü ihtiyarın başına toplanmış;
- "Seni ihtiyar bunak. Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın" demişler.
İhtiyar; - "Karar vermek için acele etmeyin. Sadece "At kayıp" deyin. Çünkü gerçek bu. Ondan ötesi sizin yorumunuz ve verdiğiniz karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç. Arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez." demiş.
Köylüler ihtiyar adama kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın dönmüş. Dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler.
- "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var. "
- "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz ?."
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler açıktan ama, içlerinden
– "Bu herif sahiden bunamış.." diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğul şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış. Köylüler gene gelmişler ihtiyara.
- "Bir kez daha haklı çıktın. Bu atlar yüzünden tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok.. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın" demişler.
İhtiyar ;
- "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz. O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru. Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra, düşmanlar kat kat büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş. Köylüler, gene ihtiyara gelmişler.
- "Gene haklı olduğun kanıtlandı. Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer.."
- " Siz erken karar vermeye devam edin. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu sadece Allah biliyor. "
Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatla tamamlarmış: " Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında karar vermekten kaçının. Karar aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısı ile gelişmeyi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima karara zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir ve insanı huzursuz yapar. Oysa gezi asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken, başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız ve daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz."
Dipteki not: Bu yazıyı yayınladıktan sonra , az önce hatırladım ki ben bunu daha önce de paylaşmıştım. Affola. Bazı şeylerin tekrarı bazen iyi olabilir dimi.
Salı, Ağustos 28, 2012
Intimacy 2.0
foto kaynak |
Şeffaflaşan giysi . Intimacy 2.0 , giyenin ruh durumuna uyumlu olarak değişime uğruyor. Studio Roosegaarde tarafından tasarlanan Intimacy 2.0, deri ve akıllı e-folyolar kullanılarak yapılmış. Giysinin özelliği kalp atışın hızlanınca giysi de şeffaflaşıyormuş. Günümüzde, neredeyse şeffafa yakın ya da "yok" a yakın giysileri her yerde görmek mümkün olabiliyor artık. Büyük söz söylemekten tırsıyorum . Çünkü o büyük sözlerle sınanıyorum çok zaman ama bunu da söylemeden geçemeyeceğim. Sokaklarda çok garip giysiler görüyorum . Yakışan, yakışmayan herkes her şeyi giyiyor. Vasat bir alışveriş merkezinde straples bluz giymiş bayanları, orta yaş ve üstü bayanların, doğal olarak gelişmiş bedenlerine , kısa bluzla penye tayt giymelerini, mini şortla ( hani şu, bu yıl moda olan iç çamaşırı kısalığındaki şortlardan söz ediyorum ) pazar yerine gelen genç kızları ( bu liste uzar gider) güpegündüz, derin sırt dekoltesi ile sokakta dolaşanları anlamakta zorlanıyorum ben . Geri kafalı deyin, ne derseniz deyin. Her giysinin yeri ve kullanım zamanı vardır ve olmalı bence. Kişisel haklara sonsuz saygım var, elbette isteyen istediğini giyebilir de, ama ne olur biraz daha dikkatli giyinse o kişiler. Nerden girdim bu konuya, ahkam kesmeyim dedim ama yine kestim işte. Daha sayfalarca yazabilirim bu hususta. Korkmayın yazmayacağım ve asıl konuya geri döneceğim şimdi.
Intimacy 2.0 bir moda projesi. Projenin teması , mahremiyet ve teknoloji arasındaki ilişki. Teknoloji burada insanın mahremiyetini yansıtmak için kullanılmış. Bu şeffaflaşan elbisenin üreticisi ise Hollandalı ödüllü tasarımcı Daan Roosegaarde . Daan'in yeni projesinde utanınca ve heyecanlanınca tepki verecek bir elbise yapma fikri mevcutmuş.
Elbiseyi görmek için tıklayınız
Sizce seri üretime geçer mi ?
Elbiseyi görmek için tıklayınız
Sizce seri üretime geçer mi ?
Pazartesi, Ağustos 27, 2012
Yapsam Etsem
Bir şeyler yapsam ama ne yapsam derken , bir kaç şey birden buldum. Hepsi bana uymuyor ama bana uymayanları da sizler için paylaşacağım, belki birinize uyar.
İlkine henüz zaman olsa da, beni yakinen ilgilendiren bir şey, bir sergi. 42 ünlü ressamdan oluşan karma güz sergisi. 11 Eylül'de Doku Sanat Galerisinde olacakmış. Belki bir gün ben de aralarında yer alırım gibi bir hayal kurabilirim, mahsuru yok dimi?
Bir başkası 31 Ağustos Cuma akşamı saat 21:00 de Ankara Kentpark'ta, MFÖ konseri. Biletler MyBilet.com dan temin edilebiliyormuş ama ben buna katılamayacağım, çünkü o gece bir arkadaşımın kızı evleniyor, düğünde olacağım . Yıllar önce izlemiştim sahnede tadı damağımda, benim yerime siz gider misiniz ?
Yenimahalle belediyesi açık hava sinema günleri düzenlemiş. Ohh, yıldızların altında bedava sinema keyfi. Güzel etkinlik. Bana biraz uzak ama yakında olanlara duyurayım dedim. 1 Eylül'de "Hababam sınıfı tatilde " ile perdesini açacakmış. 21 Eylül'e kadar devam ediyor bu etkinlikler ve saat 21:00 de. Etkinlikler 11 noktada gerçekleşiyor. Güzel Türk filmleri var. Takvimi Eylül'e tıklayıp bakınız. Öğrenmek için TIKTIK
Cern Modern'de ise bir fotoğraf sergisi var, bu da beni ilgilendiriyor. Serginin adı Meksikalı Dünyalar. 25 fotoğraf sanatçısının katıldığı bir sergi imiş. Görmek istiyorum şahsen. Sergi başlayalı çok olmuş ama 16 Eylül'e kadar açık. Detay bilgi için TIKTIK
İlkine henüz zaman olsa da, beni yakinen ilgilendiren bir şey, bir sergi. 42 ünlü ressamdan oluşan karma güz sergisi. 11 Eylül'de Doku Sanat Galerisinde olacakmış. Belki bir gün ben de aralarında yer alırım gibi bir hayal kurabilirim, mahsuru yok dimi?
Bir başkası 31 Ağustos Cuma akşamı saat 21:00 de Ankara Kentpark'ta, MFÖ konseri. Biletler MyBilet.com dan temin edilebiliyormuş ama ben buna katılamayacağım, çünkü o gece bir arkadaşımın kızı evleniyor, düğünde olacağım . Yıllar önce izlemiştim sahnede tadı damağımda, benim yerime siz gider misiniz ?
Cern Modern'de ise bir fotoğraf sergisi var, bu da beni ilgilendiriyor. Serginin adı Meksikalı Dünyalar. 25 fotoğraf sanatçısının katıldığı bir sergi imiş. Görmek istiyorum şahsen. Sergi başlayalı çok olmuş ama 16 Eylül'e kadar açık. Detay bilgi için TIKTIK
Şimdilik bunlar yeter , yapabilirsem tabii, evdeki hesap çarşıya uyarsa tabii. Bazı riskli durumlar mevcut zira. Yine dualara ihtiyaç var bizim evde. Ben yapamasam da belki sizler yaparsınız. Gününüz güzel olsun e mi ?.
Pazar, Ağustos 26, 2012
Pazar şarkısı
kaynak |
Nedenini bilmiyorum ama eski olan bir çok şeyi özlüyorum. Eski müzikler daha bir güzel geliyor kulağıma. Eski filmleri de daha bir seviyorum. Anıları, yaşanmışlıkları hatırlatıyor belki içten içe, belki o yüzden bir özlem var. Son günlerde mesela durup durup Bee Gees dinliyorum. (Sağolsun Youtube) 70'li yıllarımda hafızama yerleşen bir çok şarkısını hala çok seviyorum Bee Gees'in. Birbirine pek benzemeyen Barry, Robin ve Maurice isimli üç kardeşten oluşuyordu grup. Ve bir çok genç kız gibi bende Barry Gibb'e yarı hayran yarı aşıktım.
"Brothers Gibb " adı ile Avustralya'da müzik hayatına başlayan bu üç kardeş, 7 kez Grammy ödülü kazanmış. Maurice ve Robin'in ölümü ile grup ne yazık ki son buldu. Barry Gibb , Barbara Streisand ile çok güzel düetlere de imza attı. Bir tek şarkı ile yetinemem bugün. Üç şarkıda az onlar için ama fazla da sıkmak istemem sizi. Ben üçünü paylaşayım, diğerlerini siz arzu ederseniz dinleyin.
Staying alive...
Too Much Heaven ..
Sizi bu güzel müzikle başbaşa bırakarak, ben şimdi sabah kahvaltısı için bahçeye gitmek üzere yola çıkıyorum. Doğa ile başbaşa kalıp, kuşların sesinini dinleyerek, yüzümü gökyüzüne çevirip bulutları izleyerek birazcık rahatlamam gerek. Kışa az bir zaman kaldı, bu güzel havaların kıymetini bilmek gerek diye düşündüm dün gece. Hepinize gönlünüzce geçecek, neşe dolu bir pazar dilerim.
Cumartesi, Ağustos 25, 2012
Gününüz güzel geçsin
Siz bu güzel görüntülerle gönlünüze güzellikler kazandırırken, ben de günün post'unu hazırlayacağım inşallah. Biraz tembel günümdeyim de ( normalde hiç tembel değilimdir aslında : p ) , sabah 9'dan beri balkonda gazete, çay keyfi yapınca buradaki görevim aksadı birazcık. Ama keyif muhteşemdi. Güneşin sabah ışınları ile birazcık da D vitamini aldım vücuduma. Olur da hazırlayamazsam düşündüğüm post'u , bilin ki işler planladığım gibi gitmedi. Bir başka gün yazarım aklımdakileri.
Expand'a tıklayıp büyük hali ile bakmanızı öneririm.
Expand'a tıklayıp büyük hali ile bakmanızı öneririm.
Cuma, Ağustos 24, 2012
Perşembe, Ağustos 23, 2012
Ondan bundan şundan
Ankara'da midye dolma, midye tava ve kokoreç yemek için Otlangaç 'a gidilecekmiş. Duyduk , duymadık diyenlere duyurduk.
Antibakteriyel sabunlarda mikropları önlemek için kullanılan triklosan maddesinin kas fonksiyonlarını ve iskelet yapısını olumsuz etkilediği ortaya çıkmış. Sabunlara dikkat edelim. Bana kalırsa saf beyaz sabundan şaşmayalım.
Tembellik tıbbi bir rahatsızlıkmış. Ben diyorum, hastayım ben, yoksa çok çalışacağım. Makaleyi okumanızı öneriyorum . TIK TIK
Bitter çikolata ya da kakao, kan basıncında ufak bir düşme yaratıyormuş. Unutmamak gereken bir şey var tabii ki, her şey de olduğu gibi çikolata da ölçülü olarak tüketilirse sağlıklı !
Yapılan bir araştırmaya göre ,yoğurttaki canlı bakteriler kötü nefese neden olan bakterileri bastırıyor ve ağız kokusunu önlemeye yardımcı oluyormuş. Yoğurt alacaklara AOÇ yoğurdu tavsiyemdir. Şahane bir yoğurt , hem de plastik değil cam kasede.
Bazı erkekler kemerli burunlu kadınları seksi buluyormuş. Çekicilik katan minik kusurlar arasındaymış kemerli burun. Diğer kusurlar neymiş derseniz tık tık
Hollywood’un ‘Sarışın Bomba’sı Marilyn Monroe’nun bugüne kadar hiç yayınlanmamış 3 bin 780 fotoğrafı ortaya çıkmış. Fotoğraflar, Polonya’nın başkenti Varşova’da bir sanat galerisinde sergileniyormuş.
Chip dergisinde bahsedildiğine göre, Facebook, kullanıcıların sohbetlerini inceleyerek suç teşkil edebilecek etkinlikleri taradığını kabul etmiş.
Dünyanın sayılı mekanik saat koleksiyonlarından olan Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu, ilk kez gün ışığına çıkmış. Tarihi saatler, Topkapı Sarayı Müzesi Divit Odasında daimi sergi olarak ziyaret edilebilecekmiş.
Günde yaklaşık iki avuç ceviz yemenin genç erkeklerde sperm sağlığını artırdığı gözlenmiş. Bol cevizli bir diyetin hamilelik olasılığını artırıp artırmadığı ise deneye tabi tutulacakmış.
Prof. Dr. Arif Verimli teknolojik aletlerin “modern zaman metresleri” olarak değerlendirilebileceğini söylemiş. Hoş bir benzetme olmuş.
Ve son olarak ....
Teşekkür ederiz
Antibakteriyel sabunlarda mikropları önlemek için kullanılan triklosan maddesinin kas fonksiyonlarını ve iskelet yapısını olumsuz etkilediği ortaya çıkmış. Sabunlara dikkat edelim. Bana kalırsa saf beyaz sabundan şaşmayalım.
Tembellik tıbbi bir rahatsızlıkmış. Ben diyorum, hastayım ben, yoksa çok çalışacağım. Makaleyi okumanızı öneriyorum . TIK TIK
Bitter çikolata ya da kakao, kan basıncında ufak bir düşme yaratıyormuş. Unutmamak gereken bir şey var tabii ki, her şey de olduğu gibi çikolata da ölçülü olarak tüketilirse sağlıklı !
Yapılan bir araştırmaya göre ,yoğurttaki canlı bakteriler kötü nefese neden olan bakterileri bastırıyor ve ağız kokusunu önlemeye yardımcı oluyormuş. Yoğurt alacaklara AOÇ yoğurdu tavsiyemdir. Şahane bir yoğurt , hem de plastik değil cam kasede.
Bazı erkekler kemerli burunlu kadınları seksi buluyormuş. Çekicilik katan minik kusurlar arasındaymış kemerli burun. Diğer kusurlar neymiş derseniz tık tık
Hollywood’un ‘Sarışın Bomba’sı Marilyn Monroe’nun bugüne kadar hiç yayınlanmamış 3 bin 780 fotoğrafı ortaya çıkmış. Fotoğraflar, Polonya’nın başkenti Varşova’da bir sanat galerisinde sergileniyormuş.
Chip dergisinde bahsedildiğine göre, Facebook, kullanıcıların sohbetlerini inceleyerek suç teşkil edebilecek etkinlikleri taradığını kabul etmiş.
Dünyanın sayılı mekanik saat koleksiyonlarından olan Topkapı Sarayı Saat Koleksiyonu, ilk kez gün ışığına çıkmış. Tarihi saatler, Topkapı Sarayı Müzesi Divit Odasında daimi sergi olarak ziyaret edilebilecekmiş.
Günde yaklaşık iki avuç ceviz yemenin genç erkeklerde sperm sağlığını artırdığı gözlenmiş. Bol cevizli bir diyetin hamilelik olasılığını artırıp artırmadığı ise deneye tabi tutulacakmış.
Prof. Dr. Arif Verimli teknolojik aletlerin “modern zaman metresleri” olarak değerlendirilebileceğini söylemiş. Hoş bir benzetme olmuş.
Ve son olarak ....
Çarşamba, Ağustos 22, 2012
Bira fm
Bir bayramı geride bıraktık, pek çok saniyeyi geride bıraktığımız gibi. Hoş anılarla hafızamızda kalması o dakikaların, tek kârımız diye düşünüyorum . Sevdiklerimin benimle olması ve onlarla güzel dakikalar yaşamanın hazzı şeker tadında idi benim için. Bu bayram herkes harçlık aldı ailede, bir ben kaldım almayan. Atladılar ne hikmetse beni. Hiç kimse harçlık vermedi bu bayram bana. Ben de hiç kimseye harçlık vermedim. Bir sonraki bayrama artık. Bu arada biraz uzak kaldık sizlerle ve ben sizleri özledim. İnşallah özlenmişimdir de.
Bayram telaşını bitiren hanımların bugün iş telaşı var evlerde. Bende de durum aynı. İş yaparken müzik eşlik ederse ben daha bir kolay yapıyorum sanki her şeyi. Siz de müzik isterseniz vereceğim linki tıklayın ve hem gülümseyin hem de nefis müzikler dinleyin. Müzik dinlemek için önce radyoyu açmanız gerekiyor. Düğmesine tıklayarak önce radyoyu açın sonrada ne tür müzik dinlemek istiyorsanız dalga ayarını çevirerek ayarlayın. Bira bardağına tıklayarak bira doldurup içebilirsiniz de bu arada. Yalnız dikkat edin kaç bardak içtiğinizi sayıyor . Tavuklu saate bayılıyorum, bulduğumda kendime alacağım bir tane. Sıkılırsanız astronot maymunla da oynayabilirsiniz. Bilenlere selam olsun, bilmeyenlere iyi eğlenceler.
http://bira.fm/
Bayram telaşını bitiren hanımların bugün iş telaşı var evlerde. Bende de durum aynı. İş yaparken müzik eşlik ederse ben daha bir kolay yapıyorum sanki her şeyi. Siz de müzik isterseniz vereceğim linki tıklayın ve hem gülümseyin hem de nefis müzikler dinleyin. Müzik dinlemek için önce radyoyu açmanız gerekiyor. Düğmesine tıklayarak önce radyoyu açın sonrada ne tür müzik dinlemek istiyorsanız dalga ayarını çevirerek ayarlayın. Bira bardağına tıklayarak bira doldurup içebilirsiniz de bu arada. Yalnız dikkat edin kaç bardak içtiğinizi sayıyor . Tavuklu saate bayılıyorum, bulduğumda kendime alacağım bir tane. Sıkılırsanız astronot maymunla da oynayabilirsiniz. Bilenlere selam olsun, bilmeyenlere iyi eğlenceler.
Kaynak |
http://bira.fm/
Salı, Ağustos 21, 2012
Pazar, Ağustos 19, 2012
Cuma, Ağustos 17, 2012
Çarşamba, Ağustos 15, 2012
Haftanın "En"leri
İlk olarak dikkatimi çeken bir kitap oldu. Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna adlı kitabı çok satanlar listesinde altıncı sırada. Genelde raflardan, bilenlerin seçtiği bir kitaptı uzun yılardır, ne güzel ki şimdi listelerde. Okuyup sevdiğim ve okumanızı önerebileceğim kitaplardandır.
Her ne kadar çok satanlar listesinden kitap almamaya kara vermişsem de çok satanlar listesinde neler var bakalım mı ?
Şemspare / Elif Şafak elim bu kitaba gitti geldi, gitti geldii, almadım.Okuyanların fikrini alayım belki sonra alırım.
Tanrı daima tebdil_i kıyafet gezer / Laurent Gounelle Mutluluğun kapını çalmasını bekleme, sen ona git diyor tanıtımda. Mutluluk vadeden bir kitapmış. Evde bir sürü var o tarz kitabım. Okumayı düşünmüyorum.
Pusu devletin yeni sahipleri / Ahmet Şık Hiç tarzım olmayan ve olamayacak bir kitap. Siyaset, entrika,davalar beni aşıyor.
Falan Filan / Oben Budak Gazetede okuyorum ara sıra köşesini.Aşk ayrılık, ihanet ve seks kitapta varolanlar. Günümüz kadın erkek ilişkisini anlatmış Oben Budak. Okumayı düşünmüyorum.
Hiç kimse sıradan değildir / Markus Zusak "Neden ben?" diye sordum Tanrı'ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi... Arka kapaktaki bu sözlerle kalbimi kazandı kitap. Daha yakından incelemem gerek.
Kürk mantolu Madonna / Sabahattin Ali Okumuş olduğum için kendimi şanslı bulduğum kitaplardan. Ve Sabahattin Ali şiirlerine bayılıyorummmm.
Sultanı Öldürmek / Ahmet Ümit Bu kitap şu an ablam tarafından okunmakta, benimde okunacaklar listemde.
Mesnevi terapi / Nevzat Tarhan Kitabı elime aldım, birazcık karıştırdım. Nevzat hocam kusura bakmasın ama almayacağım kitaplar listesine girdi benim. Haddimi aşmamak için yorum yapmacağım fazla . Benzer bir çok kitabım var.
Kerbela aşk'a bela Hz. Hüseyin / Sinan Yağmur Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Hz. Hüseyin . Şu sıralar okumayı düşünmüyorum .
S*ktir et / Jhon C. Parkin Kitabı geçen yıl almıştım. İlk okumada, "ne diye aldım ki bu kitabı" dedim. Yarım bıraktım. Geçenlerde tekrar okumaya başladım. Baştan sona değilde , öylesine sayfalar açıp okudum. Dikkat edince hayatıma uyarlayabileceğim şeyler buldum. Şimdilerde elimin altında ve sık sık öylesine açıp okuyorum.
Listede olmayan ama yeni çıkan bir kitap var. Yedinci Gün / İhsan Oktay Anar . İki kitabını alıp okuyamadığım ve kitaplarını başkalarına hediye ettiğim yazar. Şimdi okuyucuları şaşıracaklar nasıl okuyamadın diye. Hayran kitlesi çok fazla. Ama ben okuyamadım neden bilmiyorum. Bu kitabı görünce yeniden denemeye karar verdim. En kısa zamanda alacağım. Umarım bu sefer okuyup anlayabilirim.
Listedeki kitaplarla ilgili fikirlerinizi öğrenmeyi isterim. Paylaşırsanız sevinirim.
Ve , dedim ya Sabahattin Ali şiirlerine bayılıyorum. Paylaşmadan duramayacağım fakat telif hakları dolayısı ile bir kaç şiirinden birer kıta paylaşabileceğim .
Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım.....
------------------
Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım!
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım!
-------------------
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni, kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni...
Her ne kadar çok satanlar listesinden kitap almamaya kara vermişsem de çok satanlar listesinde neler var bakalım mı ?
Şemspare / Elif Şafak elim bu kitaba gitti geldi, gitti geldii, almadım.Okuyanların fikrini alayım belki sonra alırım.
Tanrı daima tebdil_i kıyafet gezer / Laurent Gounelle Mutluluğun kapını çalmasını bekleme, sen ona git diyor tanıtımda. Mutluluk vadeden bir kitapmış. Evde bir sürü var o tarz kitabım. Okumayı düşünmüyorum.
Pusu devletin yeni sahipleri / Ahmet Şık Hiç tarzım olmayan ve olamayacak bir kitap. Siyaset, entrika,davalar beni aşıyor.
Falan Filan / Oben Budak Gazetede okuyorum ara sıra köşesini.Aşk ayrılık, ihanet ve seks kitapta varolanlar. Günümüz kadın erkek ilişkisini anlatmış Oben Budak. Okumayı düşünmüyorum.
Hiç kimse sıradan değildir / Markus Zusak "Neden ben?" diye sordum Tanrı'ya. Bir şey söylemedi. Güldüm ve yıldızları izledim. Yaşamak güzeldi... Arka kapaktaki bu sözlerle kalbimi kazandı kitap. Daha yakından incelemem gerek.
Kürk mantolu Madonna / Sabahattin Ali Okumuş olduğum için kendimi şanslı bulduğum kitaplardan. Ve Sabahattin Ali şiirlerine bayılıyorummmm.
Sultanı Öldürmek / Ahmet Ümit Bu kitap şu an ablam tarafından okunmakta, benimde okunacaklar listemde.
Mesnevi terapi / Nevzat Tarhan Kitabı elime aldım, birazcık karıştırdım. Nevzat hocam kusura bakmasın ama almayacağım kitaplar listesine girdi benim. Haddimi aşmamak için yorum yapmacağım fazla . Benzer bir çok kitabım var.
Kerbela aşk'a bela Hz. Hüseyin / Sinan Yağmur Kim bir bardak soğuk su içerse beni hatırlasın. Hz. Hüseyin . Şu sıralar okumayı düşünmüyorum .
S*ktir et / Jhon C. Parkin Kitabı geçen yıl almıştım. İlk okumada, "ne diye aldım ki bu kitabı" dedim. Yarım bıraktım. Geçenlerde tekrar okumaya başladım. Baştan sona değilde , öylesine sayfalar açıp okudum. Dikkat edince hayatıma uyarlayabileceğim şeyler buldum. Şimdilerde elimin altında ve sık sık öylesine açıp okuyorum.
Listede olmayan ama yeni çıkan bir kitap var. Yedinci Gün / İhsan Oktay Anar . İki kitabını alıp okuyamadığım ve kitaplarını başkalarına hediye ettiğim yazar. Şimdi okuyucuları şaşıracaklar nasıl okuyamadın diye. Hayran kitlesi çok fazla. Ama ben okuyamadım neden bilmiyorum. Bu kitabı görünce yeniden denemeye karar verdim. En kısa zamanda alacağım. Umarım bu sefer okuyup anlayabilirim.
Listedeki kitaplarla ilgili fikirlerinizi öğrenmeyi isterim. Paylaşırsanız sevinirim.
Ve , dedim ya Sabahattin Ali şiirlerine bayılıyorum. Paylaşmadan duramayacağım fakat telif hakları dolayısı ile bir kaç şiirinden birer kıta paylaşabileceğim .
foto: Füsun T. |
Göklerde kartal gibiydim
Kanatlarımdan vuruldum
Mor çiçekli dal gibiydim
Bahar vaktinde kırıldım.....
------------------
Hey bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım!
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım!
-------------------
Döndüm daldan kopan kuru yaprağa
Seher yeli dağıt beni, kır beni
Götür tozlarımı burdan uzağa
Yarin çıplak ayağına sür beni...
Salı, Ağustos 14, 2012
Kıssadan hisse
foto kaynak |
Topkapı'da yaşayan Takkeci İbrahim Çavuş, ördüğü namaz takkelerini satıp zorla geçinen bir gönül insanıdır. Bütün hayali, bir cami inşa edip, Allahü teâlânın rızasına erişebilmek. Hep bunun hayali ile yaşıyor ve her konuşmasında bunu dile getiriyor. Fakat kimse, onun bu hayalini gerçekleştirebileceğine inanmıyor. Hangi parayla cami yaptıracaksın diye alaya alıyorlar. Alaylı bir şekilde hangi parayla cami yaptıracağını soranlara ise Takkeci İbrahim her seferinde şu cevabı veriyor:
"İhtimaldir padişahım, belki derya tutuşa!"
Gel zaman git zaman, İbrahim Ağa, bir mübarek gece, ibâdet ile meşgul olurken uyuyakalır. Bir süre sonra kan ter içinde uyanır. Rüyasında nur yüzlü mübarek bir zat ona şöyle der :
"Bağdat'a git, orada iki salkım üzüm rızkın var, onu ye ve dön!"
Hemen o gün Bağdat'a gitmek üzere yola koyulur. Üzümü bulup bulamayacağını düşünmez bile. Aylar süren, zahmetli yolculuktan sonra Bağdat'a varır ve bir hana yerleşir. Yorgun, bitkin ama ümidinden bir şey kaybetmiş değildir. Heybesindeki kurumuş ekmeği çıkarıp yemek için, hancıdan biraz su ister. Bu sırada çardaktaki asma ve asmadaki dökülmekte olan yapraklar arasındaki iki salkım üzüm gözüne takılır. Hancı su ile beraber, kendisine acıyıp, asmadaki iki salkım üzümü kopararak, ekmeğine katık yapması için önüne koyar. İki salkım üzüm bitince, uzun yolculuğun yorgunluğunun bir anda üzerinden kalktığını hisseder. Emri yerine getirmenin verdiği gönül rahatlığı ile geriye dönebilirdi artık. Bu sırada hancı yanına gelip nereden gelip, nereye gittiğini sorar .Takkeci İbrahim de saf bir şekilde anlatır rüyasını. Daha rüyası bitmeden hancı basar kahkahayı :
- Be akılsız adam, bir rüyaya bağlanıp bunca zahmete girilir, bunca masraf yapılır mı ? Bana kaç defadır rüyamda, "İstanbul'da Topkapı'da Takkeci ibrahim Çavuş'un bir evi var,onun evinin bahçesindeki kuyunun yanındaki büyük taşın altında bir küp altın gömülüdür, git altınları al" derler. Ben de, "Bu rüyadır" derim, hiç üstünde durmam. Sen ise iki salkım üzüm yemek için İstanbul'dan Bağdat'a gelmişsin. Allah akıl, fikir versin! der.
Takkeci ibrahim Çavuş mesajını almıştır . Hemen İstanbul'a döner ve bahçesindeki altın dolu küpü topraktan çıkarır . Kendi kendinede, "İşte derya tutuştu!" diye mırıldanır.
Ve sonuçta, bugün hâlâ "Takkeci Camii" olarak anılan, Mimar Sinan tarafından inşa edilen tarihî cami ortaya çıkar. Mütevazı kabri de caminin kıble istikametinde müezzin evinin bahçesindedir.
Camii hakkında detaylı bilgi için TIKTIK
Pazartesi, Ağustos 13, 2012
Gece turu
http://niltuncel.blogspot.com/ |
Sevdim bu yazıyı, sahibinide seviyorum. Okuyun isterim.
Okurken de sağ taraftaki Mixpod a tıklamayı unutmayın , harika müzikler var...TIK TIK
Pazar, Ağustos 12, 2012
Cumartesi, Ağustos 11, 2012
Arşivden
Bugün geçmişte (10 Şubat 2012 ) yayınladığım bir yazıyı tekrar paylaşmak istiyorum. Kendi kendime hatırlatmakta fayda görüyorum bu yazıyı . Yine diplerde gezmeye başladı bu balık çünkü. Ayrıca ,belki içinizde okumayan vardır, okuyup unutan ve benim gibi hatırlamaya ihtiyacı olan vardır. Belki bana olacağı gibi , başka birilerine de iyi gelir bu yazı, işe yarar kimbilir.
YAZIYI OKUMAK İÇİN TIK TIK
Cuma, Ağustos 10, 2012
Minik fikirler
Kendimi alkışlamayı seven bir insanım ben. Resim kursuna gidiyorum . Eğer güzel yaparsam resmin herhangi bir yerini, çenem düşer hemen. " offf muhteşemim ben yaa, yine harika yaptım" demeye başlarım. Arkadaşlarım da alıştılar bu durumuma, sağolsunlar idare ediyorlar beni. Siz bu satırları okurken ben kursta yine kendi kendimi alkışlıyor olacağım.
Pratik zekam da çalışır ara sıra. Yine alkışlarım kendimi " heyttt be harikasın sen " diye. Minik fikirler üretebiliyorum bazenler. Şimdi kafamda harika bir fikir var mesela, bulaşık makinesi üretimi ile ilgili. Öyle bir makine yapılmasını istiyorum ki; iki tane yan yana olacak, biri boşalacak öbürü dolacak. Yani şöyle ki, bi taraf yıkadı ya , öbür taraf henüz boş, yıkananları yerine yerleştirmeyeceksin, temiz taraftan alıp kullanacak, boş olan diğer tarafa yıkanması için koyacaksın. Bunu neden mi düşündüm ? İçerde boşaltılmayı bekleyen bir bulaşık makinası duruyor da ondan.
Altta gördüğünüz durumun mucidi ben değilim yalnız. Bir ahbabımızdan öğrendim bunu. İftara misafirleriniz var, o gün bir sürü yemek yapmanız lazım. E haliyle ocak kirlenecek. O telaşta bir de ocak temizlemekle uğraşmak istemiyorsanız, fotoda gördüğünüz işlemi uyguluyorsunuz. Yemek pişirme işlemi bitince , aliminyum folyoyu topladığınızda tertemiz ocağınız karşınızda oluyor. Ben daha çok kızartma yaparken ve patlıcan közlerken tercih ediyorum bunu. Yağlı bir ocakla uğraşmak zorunda kalmıyorum sonunda.
Ve kursa gitmeden önce bir rica. Memleketimizdeki durum malum. Üzüntümüz gün geçtikçe katmerleniyor. Oturduğumuz yerden yapabileceğimiz fazla bir şey yok ama dua edebiliriz. Bu mübarek günlerde dualarımız kabul olur. Hem şehitlerimize rahmet için , hem de vatanımızı kötülüklerden koruması için Allah'a el açıp dua edelim mi ? Seviyorum sizi. Gününüz güzel geçsin. Şimdilik hoşçakalın.
Pratik zekam da çalışır ara sıra. Yine alkışlarım kendimi " heyttt be harikasın sen " diye. Minik fikirler üretebiliyorum bazenler. Şimdi kafamda harika bir fikir var mesela, bulaşık makinesi üretimi ile ilgili. Öyle bir makine yapılmasını istiyorum ki; iki tane yan yana olacak, biri boşalacak öbürü dolacak. Yani şöyle ki, bi taraf yıkadı ya , öbür taraf henüz boş, yıkananları yerine yerleştirmeyeceksin, temiz taraftan alıp kullanacak, boş olan diğer tarafa yıkanması için koyacaksın. Bunu neden mi düşündüm ? İçerde boşaltılmayı bekleyen bir bulaşık makinası duruyor da ondan.
Altta gördüğünüz durumun mucidi ben değilim yalnız. Bir ahbabımızdan öğrendim bunu. İftara misafirleriniz var, o gün bir sürü yemek yapmanız lazım. E haliyle ocak kirlenecek. O telaşta bir de ocak temizlemekle uğraşmak istemiyorsanız, fotoda gördüğünüz işlemi uyguluyorsunuz. Yemek pişirme işlemi bitince , aliminyum folyoyu topladığınızda tertemiz ocağınız karşınızda oluyor. Ben daha çok kızartma yaparken ve patlıcan közlerken tercih ediyorum bunu. Yağlı bir ocakla uğraşmak zorunda kalmıyorum sonunda.
Ve kursa gitmeden önce bir rica. Memleketimizdeki durum malum. Üzüntümüz gün geçtikçe katmerleniyor. Oturduğumuz yerden yapabileceğimiz fazla bir şey yok ama dua edebiliriz. Bu mübarek günlerde dualarımız kabul olur. Hem şehitlerimize rahmet için , hem de vatanımızı kötülüklerden koruması için Allah'a el açıp dua edelim mi ? Seviyorum sizi. Gününüz güzel geçsin. Şimdilik hoşçakalın.
Perşembe, Ağustos 09, 2012
Çarşamba, Ağustos 08, 2012
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)