Makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Makale etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Haziran 05, 2016

Seslere kulak verelim




"Emekli olunca , deniz kıyısında sakin ,sessiz bir kasabaya yerleşeceğim ."
Çalışma hayatının ya da büyük şehrin stresli, gürültülü ve yorucu temposundan sıkıldıkça bir çok arkadaşımın ve benim  bu cümleyi kurduğumuzu biliyorum. Eminim siz de yaşamınızın belli dönemlerinde bu kalıp cümleyi kullanmışsınızdır. Aslında kişi nereye giderse gitsin, kendini de beraberinde götürdüğü sürece düşlediği o huzuru, dinginliği ve sessizliği yakalaması biraz zor oluyor. Ve çoğumuz hep içsel sorunlarımızı beraberimizde her yere taşıyoruz. Sessizlik özleminin beni ziyaret ettiği günler yaşarken, bu sabah bir yazı okudum. Dünyadaki en sessiz yere ne kadar dayanabilirsiniz diyordu başlık. Yukarıda yazdıklarımla birebir örtüşmese de (çünkü hiç bir sahil kasabası okuduğum makaledeki gibi sessiz olamaz) demek ki dedim insanlar için sesin önemi büyük. Bir sahil kasabasına yerleşeyim ama çok da sessiz olmasın demeye başladım. Sonra düşünceler beni nerelere aldı götürdü bir bilseniz. Bir arkadaşımla Ege de bir sahil kasabasına yerleşip, yaşlılığımızı orada geçirmeyi düşünüyoruz. Bir anda oralara gittim. Sessiz sakin diye düşlerken; birden ,evimin etrafında bir sürü komşu ev, bahçede  tandırlar, o tandırlarda pişen mis gibi ekmek,gözleme  kokuları düşüme dahil oluverdi.  Bahçede ki domatesler, biberler. Konu komşu toplaşıp o bahçelerde beş çaylarında buluşmalar. Çoluk,-çombak( bu lafı da çok seviyorum) torun -torba sesleri ve kahkahaları. Derken sesler çoğaldı, mevzu yine dağıldı.Hemen toparlayalım.

 Dünyadaki en sessiz yerin neresi olduğunu öğrenmek ve sessizliğin insanda ne gibi sonuçlar doğurduğunu okumak isterseniz tıklayınız


Perşembe, Nisan 18, 2013

Enteresan

Bu makaleyi epey bir zaman önce okumuştum. Şaşırdım doğrusu. Hoş niye şaşırıryorsam, hayatta her şey mümkün değil mi ?
Murat Bardakçı / Tanpınar Modası

konu mankeni


Cumartesi, Eylül 08, 2012

Kırmızıyı seçtim aşk mavinin altındaydı



Mehmet Y. Yılmaz, 1956 yılında Malatya'da doğmuş. 1975 yılında Yankı dergisinde gazetecilik hayatına başlamış. Yankı dergisi ne güzel bir dergi idi. Takip ederdim bir zamanlar. Daha sonra Milliyet gazetesi genel yayın yönetmenliği yapmış. İşte ben o  zaman tanıdım Mehmet Yılmaz'ı . Çünkü gazetemiz Milliyet'ti o yıllarda. Ve yanlış hatırlamıyorsam yukarıda görmüş olduğunuz kitabı Milliyet gazetesi vermişti . Kitabı okudukça Mehmet Yılmaz'ı sevdim. Okudukça kitabı sevdim ve sakladığım kitaplarım arasına ilave ettim. Kitapta, kadın-erkek ilişkileri ve hayatta  aşk'a dair ne varsa her şey mevcut. Kesinlikle okumanızı isterim. Çok seveceğinizi düşünüyorum. Ben de bugün raftan çıkardım ve okuyacağım sil baştan. Kitapta kısa kısa yazılar var. Mehmet Yılmaz'ın köşesinde yazdığı yazılardan oluşuyor. 
Arka Kapakta neler yazıyor bakın.

Aşık oluyoruz, çünkü beynimiz var; düşünüyor, hissediyor, tepki veriyor... Aşık olduğumuz şey, karşımızdaki insana beynimizin atfettiği değerlerin tümü. Kimine göre güzellik olabilir bu, kimine göre akıl, kimine göre uyum yeteneği. Ama sonuç olarak, beynimizin yarattığı bir hayale aşık oluyoruz. Aşkın gözünün kör olduğu önermesi bu nedenle doğru. Aşık, beyniyle görüyor çünkü, gözüyle değil, Aşık olan kişi, beyninin görmesini emrettiği şeyi görüyor; normal insan gözünün görebileceğinin çok ötesinde bir görüş alanı bu..." Bu kitapta, Mehmet Y. Yılmaz´ın Radikal gazetesinden köşesinde yazdığı yazılardan bir seçme yer alıyor. Yazar, aşkın ve kadın-erkek ilişkilerinin daha bir öne çıktığı bu yazılardan ´insanlık hallerimiz´e değinirken, günübirlik izlenim ve değerlendirmelerin ötesinde, kendimizle buluşmaya davet eden yepyeni pencereler açıyor bize. Mehmet Y. Yılmaz, bir kitabın sayfalarında ilk kez buluşuyor okurlarıyla. Bakın bakalım, aşk mavinin altında mıymış!.. 


Aslında ben sizinle geçen günlerde okuduğum bir makalesini paylaşacaktım. Bu vesile ile kitabını da tanıtayım istedim. Aşk'ı ve ilişkileri çok güzel anlatır Mehmet bey. Bakın  neler anlatmış.

MAKALEYİ OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ



Pazartesi, Eylül 03, 2012

Mahremin Ambivalansı

Tesettür prensesi (Princees Hijab) hakkında bilginiz var mı ?  Dün bir makale okurken karşıma çıktı. Kendisi Paris sokaklarında, reklam panolarını sprey boya ile boyayıp,  konu mankenlerini tesettürlüyor. Kim olduğu bilinmiyormuş. Okuduğum haber 2010 yılına ait olduğu için "muş" dedim. Konu hakkında yeni bir bilgi bulamadım, belki de artık kim olduğu biliniyordur. Kendi tarzı olan bir graffitici. Farkı , duvarları değil reklam panolarını kullanmak. Reklam panosundaki kadın ve erkek konu mankenlerininin fotoğraflarını siyah boya ile, bir kaç saniye içinde tesettürlü hale getiriyor ve fotoğrafını çekiyor. Güvenlik kameraları kendisini görüntülüyor fakat o da tesettürlü olduğu için kimlik tespiti yapılamıyor. Sadece 20 li yaşlarda olduğu tahmin ediliyor. Bunu neden mi yapıyor ? Onun hakkında da çok fazla bilgi yok. Her şey tahmine ve onun bir röportajda söylediklerine dayanıyor. Enteresan buldum. Devamını ve detayları okumak için TIKLAYINIZ

foto kaynak

Başta söyledim ya, bunları bir makale okurken gördüm diye. İşte paylaşmak istediğim, asıl o makale. Psikolog Mahan Doğrusöz  -Mahremin Ambivalansı- adlı bir yazı paylaşmış sitesinde. İlgimi çekti , değişik bir bakış açısı ile mahrem. Yazı şöyle başlıyor :

Psikoterapötik açıdan "ambivalans" önem taşıyan bir kavramdır. İki ayrı arzu arasında kalan bireyin çelişkili / ikircikli durumuna gönderme yapar. Birey aynı oranda güçlü iki arzu arasındaki gerilimi deneyimler. 


* Mahan Doğrusöz'ün daha önce de bir makalesini paylaşmıştım sizinle. TIKTIK

Salı, Temmuz 17, 2012

Anneniz kaç yaşında ?

Pakize Suda. Sevdiğim köşe yazarı. Bazen öyle şeyler yazıyor ki, daha bir seviyorum okudukça. Hele "perşembe monologları" yazılarını ayrı seviyorum. Sizinle paylaşmak istediğim bence önemli bir yazısı var.

Hayatı ne kadar es geçtiğimizi, nasıl bazı  zamanları boşa harcadığımızı yıllar sonra anlıyoruz. Bunu idrak edebilmek için  ya 40'lı yaşları geçmek ya da bazı gerçekleri yaşamak gerekiyor. Ben de yaşıyorum benzer şeyler ama hiç bu yönünü düşünmemiştim. Çok haklı Suda.
Sahi anneniz  kaç yaşında  ?

Makaleyi okumak için TIKLAYINIZ






Cuma, Haziran 15, 2012

Yaz için garip öneriler

Yaz geldi  sonunda. Hiç gelmeyecek galiba diyorduk ama tüm haşmeti ve yakıcılığı ile geliverdi. Şimdi ilkbaharları, sonbaharları özleme zamanı. Hep bir özlemle geçiyor ömür. Ilık bir bahar sabahı uyanmayı, gözlerimi açar açmaz çam ağaçlarıma bakmayı,  mutfaktan gelen çayın kokusunu duymayı, yine mutfaktan gelen "... . . ." sesleri duymayı, çiçeklere konan arıların vızıltısını, denizin içindeki taşların tıngırtısını, yoldan geçen sebzecinin nidalarını, komşu çocuğun "annnnneeee topumu at " diye canhıraş bağırtısını, sevdiğini görünce kalbinin hızlanan tiktaklarını, gün batımında kulağında "belki güneş ikimiz için doğar" şarkısının çınlamasını, şen kahkahalarının kulaklarda yankılanmasını, ( ne diyorum ben , biri beni durdursun konuyu saptırdım yine )


Ve gelen kavurucu yaz ile birlikte, medya da  bir sürü öneri, bir sürü yapılması gerekenler listesi yayınlanıyor. Çok su için, kilo verin ki bikini giyebilesiniz, güneşten korunma yolları , yaşlılar yazın nelere dikkat etmeli vb. , vs. En az  bir kaçını okumuşsunuzdur bunların. Peki benim hatırım için bunu da okur musunuz ?.

Yaz için garip öneriler TIK TIK


Pazartesi, Haziran 04, 2012

Kaygı mı ? Üzüntü mü ?

Cem Mumcu, psikiyatrist, yazar, tv programcısı. Bir makalesini okudum ve sizlerle paylaşmak istedim. Enteresan bir soru sormuş. "Kaygı, korku ve üzüntü versem size, hangisini alırsınız? Biliyorum hiçbirini istemediğinizi. Yine de, “Mecbur kalsanız neyi alırdınız?” demeye getiriyorum." diyor.

Makaleyi okumadan önce siz de soruyu cevaplandırın. Kaygı mı ? Üzüntü mü ? Ben  satırları okuduğum anda, yıllardır kaygı çeken biri olarak üzüntüyü tercih etmiştim.

Cem Mumcu makalesini okumak için tıklayınız


foto: Füsun T.



Cumartesi, Mart 10, 2012

Pakize Suda

Seviyorum yazılarını. Hem de çok. Her zaman okuyamasam da ara sıra okuyor ve mutlu oluyorum benim gibi düşündüğü için. Belki de içimdekileri çok iyi ifade ettiği için seviyorum onu.
Şu iki yazıyı ben yazmış olsaydım, ben de aynen  böyle yazardım. Bunaldım, hemde çok. Ve 4- 5 yıldır oturup tv izlemeyen , gazete okumayan biri olarak bile bunaldım. Kulak ve göz misafiri olmam  yetiyor bunalmaya.


O kadar güzel bir cümlesi var ki " " kaçacak ücra bir köy , kasaba kalmadı. Nereye gitsen "Türkiye'nin nabzı" orada atıyor" "
Bakın neler yazmış Pakize Suda

Yarım paket çikolata alımı

                              Deveyi gütmek

Çarşamba, Ocak 18, 2012

Oyuncak ve çizgi film

kaynak
Oyuncak denilince akla hemen çocuk gelir tabii ki. Gerçi benim gibi hala oyuncakları olan büyüklerde var. Oyuncaksız çocuk olmaz. Çarşıdan alınmış herhangi bir oyuncağı olmasa bile çocuklar, bulabildikleri her nesneyi oyuncağa çevirme yetisine ve büyük bir hayal gücüne sahipler. Eskiden az sayıda olan oyuncaklarımız ne kadar kıymetli ise, şimdi çok sayıda olan oyuncaklar çocukların ayakları altında ezilmekte. Şimdi ki zaman çocuklarının olmazsa olmazlarından birisi de çizgi filmler. Bir çok annenin kurtarıcısı durumunda olan çizgi filmler acaba çocuk için ne kadar iyi ve doğru. Çocuk yetiştirmek kıldan ince kılıçtan keskin bir durum. O yüzden anne babaların kendini eğitmesi gerek diye düşünenlerdenim. Eğitmekle de olmuyor , uygulamak gerek bir de. Çocuklukta yaşanan en ufak bir travma insanın hayatı boyunca onunla birlikte yaşıyor. Kısacası bir çok konuda uyanık, dikkatli ve hassas olmalı. 
Klinik Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor  makalesinde oyuncakları ve çizgi filmleri anlatıyor. Bakın çocuklar için hazırlanmış çizgi filmlerde çocukları ne gibi tehlikeler bekliyor. 

ÇOCUK OYUNCAKLARI  VE
SALDIRGAN ÖGELER İÇEREN ÇİZGİFİLMLER
 Klinik Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor
Günümüzün pazarlama teknikleri 'en kolay etki altında kalan' kitleye yani çocuklara yönelmiştir. Böylelikle çizgi film, bilgisayar veya game-boy oyunları, oyuncak ve tekstil endüstrisi kolkola ortak bir plan çerçevesinde satışlarına devam etmektedir. Ailelerde bu durumdan kaçınılmaz olarak etkilenmekte ve çaresizlik yaşamaktadırlar. Filanca çizgi film kahramanının oyuncakları ve oyuncak aksesuarları (silahları, gemileri vs.) kalem kutusu çanta ve tişörtleri ve daha nice tüketim malzemeleri satışa çıkmaktadır. Bir sene içinde bazen 3-4 kahraman benzer pazarlama teknikleriyle piyasaya sunulmaktadır. Burada anne ve babalar ortak şekilde hareket etmeli ve çocuklarıyla birlikte maruz kaldıkları bu çarkın dışına çıkmaya çalışmalıdırlar. Bu pazarlama yöntemleri en çok TV reklamları yoluyla etkilemektedirler. Dolayısıyla TV nin gün boyunca açık kalması çok yanlış bir tutumdur. Anne ve baba okulöncesi çağdaki çocuğuna TV yi seçerek ve kısıtlı zamanlarda izletmelidir (haftada azami 4-5 saat). Okulçağı ve sonrasında da günde azami 2 saatle sınırlanmalıdır. Aynı şekilde game-boy ve bilgisayar oyunları da okul öncesinde çok kısıtlı kullandırılmalıdır. Okul öncesinde bunlara uzun süreyle maruz kalmış çocuklar tam da bu pazarlama tekniklerinin hedeflediği tatminsiz ve talepkar, sürekli tüketen çocuklar haline dönüşmektedirler. Böyle olması kaçınılmazdır!
Saldıganlık gösterileri ve korku öğelerini içeren programlar çocukları olumsuz yönde etkilemektedir. Okul öncesi dönemde zihinsel gelişim, temelde somuttur yani çocuk gördüğünün gerçek ve doğru olduğuna inanır. Ayrıca muhakemesi henüz tam olgunlaşmadığından davranışlar ve bunların etkileri arasındaki bağlantıları tam olarak kuramaz.Taklit etme yöntemini öğrenme adına kullandığından gördüklerini uygulamayı istemesi de kaçınılmazdır.Bu dönemin psikolojik olgunlaşma   özelliği henüz kendini merkez gören (benmerkezci) bir yapıda olduğundan, çocuk kendini "çok güçlü, herkesi yönlendiren" kahramanlarla kolayca özdeşleştirmektedir. Dolayısıyla çizgi filimlerde o kahramanların ne yaptıkları önemlidir. Yapılan araştırmalar,TV de şiddet içeren programları izleme sıklığı  ile çocukların saldırgan davranmaları ve kendilerine saldırgan davranılmasını kabullenmeleri arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymaktadır.
Çoğunlukla Japon veya Amerikan yapımı çizgifilimlerde veya çocuk filimlerinde yüksek dozda "örtülü" şiddet sergilenmektedir. Bu filmlerde saldırganlık "temiz, haklı, ödüllendirilmiş ve komik" olarak gösterilmektedir. Çizgi filmlerde savaşlar kansız ve temizdir. Saldırgan eğer  "iyi kahraman" ise zaten o haklıdır! Bu kahraman   çok şiddetli bir saldırı ile karşılaşsa da hiçbirşey olmamışçasına hemen toparlanır. "İyilik " için de "kötülük" için de saldırgan tutum sergilendiği için çocuğun değer yargılarını oluştururken bunu anlamlandırmakta güçlük çekmesi doğaldır.    Ayrıca şiddet içeren davranış, kahramanı "kahraman" yapan özelliktir yani ödüllendirilmiş bir tutumdur. Çizgifilm diliyle herşey aslında "komiktir"de!  Kimse zarar görmez sonuçta herkes eğlenir.
Çocuk filimlerindeki veya çocukların pek sevdiği "yetişkin" filimlerindeki gerek saldırganlık gerekse sosyal olarak kabul görmeyen başka davranışlar ( küfür, yalan v.s) özellikle yuva ve ilkokul 1. 2. sınıf çocukları için kritiktir.Bu yaşta çocukların muhakeme becerileri olayın bütününü kavramalarına yetmediğinden, hikayenin içindeki sebep-sonuç ilişkisini gözden kaçırıp sadece en belirgin (şiddet,korku vb) unsurları akıllarında tutarlar. Bu onların bilinçli seçimlerine dayanan bir süreç değildir. Bu tür etkilenmeler içinde olan çocuğun etrafındaki kişilere benzer tavırlarla   davranması kolaylaşır. Ayrıca kendine ve başkalarına dönük saldırganlığa bir çeşit duyarsızlaşma duruımu artar. Yapılan araştırmalar, bu duyarsızlaşmanın sadece psikolojik değil, fizyolojik olarak da gerçekleştiğini göstermektedir.
Çocukların öğrenmelerinde gözlemin rolu çok büyüktür. TV de izlenen programlarda sergilenen davranış ve tutumların aile içinde ne ölçüde onaylandığı ve pekiştirildiği de önemlidir. Anne ve babaların çocukların izledikleri özellikle saldırganlık ve şiddeti değerlendirmede olumlu rol oynayabileceklerini bilmeleri gerekir.Çocukların TV izlerken anne babalarının yanlarında olması ve aralarında konuşup değer yargılarını paylaşmalarında fayda vardır.Yapılan araştırmalar, ailelerin özellikle saldırganlığına karşı olumsuz tepkilerini çocukları ile seyrettikleri filimlerde paylaşmaları sonucunda çocukların bakış açılarını değiştirebildiklerini göstermektedir. Anne baba tarafından gerçek yaşama dair bilgiler, örneğin   saldırganlığın filimlerdeki gibi "kolay" olmadığını,acı,üzüntü ve geri dönülmez sonuçlar yaratabileceği çocuğa anlatılmalıdır. Gerekirse örnekler verilerek pekiştirilmelidir.


Kaynak : pusulapsikoloji


Diğer makaleleri için tıklayınız




Perşembe, Ekim 13, 2011

Kafayı olması gerekene takmayın

Yazıyı bu sabah okudum. Doğru sözlere eklenecek söz bulunmuyor. Doğan Cüceloğlu yazmış yazıyı. Tabii ki okumanızı istedim. Belki benim gibi daha önce okumamışsınızdır. Önemli bir yazı bana göre. Özellikle çocuk yetiştirenler için , bir de tüm çocukların iyiliği için :)
Ben de düşündüm bu arada, 20 yıl sonra nerede olmalıyım diye..! Siz de düşünün hoş oluyor :)


http://www.dogancuceloglu.net/yazilar/758-kafayi-olmasi-gerekene-takinca-sohbet-edemezsiniz#.TpadfisTqOE.blogger

Salı, Eylül 27, 2011

Ayrılık travması

Hiçbir şey bâki değil şu hayatta. Bunu biliriz de gene de bağlanırız birşeylere hiç kaybetmeyecekmişiz gibi. Gün gelir yitirilir birşeyler. Aşk biter, ayrılık gelir , biz biteriz. Ailede kayıplar olur bazen, ölüm en soğuk ayrılık olsa gerek. En sevdiğiniz kuşunuz, bir sabah kafeste yerde yatmaktadır mesela. Gün gelir işinizden ayrılırsınız. Ayrılma zamanı gelmiştir. Ayrılırız sevdiklerimizden, bağlandıklarımızdan bir şekilde, canımız yanar. Sonra bir çöküş , bir bezginlik, bir depresif haller. Günler günleri kovalar. İçinden çıkmak istedikçe içine dalarız çok zaman bu durumun. Hepimiz bir şekilde ayrılık yaşarız. Bir kısmımız için bunu atlatmak bir hayli zor olur. Bir kısım insan kolay atlatır. Sonuçta ayrılık travması az yada çok şiddetle muhakkak yaşanır.

Peki siz ayrılık travması yaşadınız mı yada ne yoğunlukta yaşıyorsunuz. İlkim Öz sitesinde bununla ilgili bir test yayınlamış bakmak isterseniz  BURADA

Ömür boyu sürsün sevdalarınız, siz hiç ayrılık yaşamayın .

Cuma, Eylül 09, 2011

Çocuğum ilkokula başlıyor



Okulların açılmasına çok az bir zaman kaldı. Okula yeni başlayacak bazı çocuklarda da bir heyecan başladı tabii. Aileler belki çocuklarından daha çok heyecanlı. Bazı çocuklar daha ilk günden okula alışıp uyum sağlarken neden bazı çocukların alışma süreci haftaları bulabilir. Aileler nelere dikkat etmelidir. Çocukların okula psikolojik ve akademik yönden hazır olmaları için gerekenler nelerdir peki.
Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor bakın neler yazmış bu hususla ilgili olarak.

Çocuklar ilkokula başlarken okula hazırlık konusunda ailelerin dikkat etmesi gerekenler

Çocuklar okula hem psikolojik hem de akademik olarak hazırlıklarını tamamladıkları zaman okula uyum süreçleri çok daha kolay olmaktadır. Aksi takdirde ilkokul birinci sınıfa uyum sağlama ve kendisinden beklenen akademik görevleri yerine getirmekte zorluk yaşandığı gözlenmektedir. Ailelerin bu konuda dikkatli ve tedbirli olmaları bu sürece olumlu katkı sağlayacaktır.
Psikolojik yönden hazırlıklı olmak için:
* İlgi ve sevgiyi paylaşabiliyor olması,
* Beklemeyi biliyor olması ve sıraya girerek, parmak kaldırıp konuşarak bunu uygulamaya geçirebilmesi,
* Hayal kırıklıklarına karşı direncinin ve başa çıkma becerisinin gelişmiş olması,
* Annesinden bağımsız hareket edebiliyor olması,
* Arkadaşlarıyla sosyalleşme sürecinde çıkan problemleri çözebilme becerisine sahip olması,
* Hatalarını kendisi için büyük sıkıntı haline getirmeden kabullenebiliyor olması,
* İstek ve ihtiyaçlarını ağlamadan ifade edebiliyor olması,
* Kaygıları ile başa çıkma becerisinin gelişmiş olması,
* Öfkesini kontrol edebilme becerisinin gelişmiş olması,
* Sosyal yönden girişimde bulunma becerilerinin ( merhaba demek, kendini tanıtmak, arkadaşlarına günaydın - hoşçakal
diyebilmek, oyuna dahil olmak veya davet edebilmek v.b) gelişmiş olması,
* Yaşı ölçüsünde kendisiyle ilgili karar verebilme becerisinin gelişmiş olması (kıyafet , yemek seçimi v.b),
* Kendine güven duygusunun gelişmiş olması (bir ihtiyacını fazlaca utanıp sıkılmadan bir yetişkine veya arkadaşına ifade
edebiliyor olması, sürekli hata yaparsam kaygısı duymadan okul içi çalışmalara katılması, arkadaşlarım alay eder korkusu olmadan onlarla rahatça oyun oynayabilmesi)
* Yaşıtları veya yetişkinlerle oyun oynarken kaybetmeye tahammülünün gelişmiş olması
* Gerek derslerde gerek sosyal ortamlarda kendisini başarılı hissetmediği konularda da çabalamaya devam etme becerisi
ve sabrının gelişmiş olması (çabuk demoralize olmamak ve yaptığı iş-oyuna devam edebilmek)

Akademik Yönden Hazırlıklı Olmak İçin;
* Masa başı dikkat süresinin yaşına uygun gelişmiş olması,
* Kalem doğru tutabilmesi ve baskın el tercihinin belirlenmiş olması,
* Makası doğru tutabilme ve bununla ilgili kesme becerilerinin gelişmiş olması,
* Tüm ana ve ara renkleri tanıması,
* Rakamları tanıması ve bakarak ya da bakmadan düzgün şekilde yazabilmesi,
* Yoğun telaffuz hatalarının olmaması (merhaba yerine Nerhaba, kardan adam yerine kardaM adam, bilgisayar yerine
bilgisaRay vb.),
* Yap-Boz ve Lego K-Nex gibi görsel dikkat ve el becerisi gerektiren oyun becerilerinin gelişmiş olması,
* Sıralama becerisinin gelişmiş olması (sayıları, haftanın günleri ve mevsimleri sırasıyla sayabiliyor olması),
* Dün Bugün Yarın gibi zaman kavramlarının gelişmiş olması ve ifadelerde uygun dilbilgisi ekleriyle kullanma becerisinin
gelişmiş olması,
* Şarkı, şiir ve tekerleme öğrenme ya da ezberleyebilme becerisinin gelişmiş olması,
* Neden sonuç ilişkilerinin yaşı seviyesinde fark edebiliyor olması,
* Düşünme (soyutlama) ve sorgulamanın (nedenleri anlama merakı) yaşı seviyesinde gelişmiş olması,
* Dinlediği hikayeleri kendine özgü cümlelerle uygun sıra ile anlatabiliyor olması,
* Kelime dağarcığının yaşına uygun gelişmiş olması,
* Büyük-Küçük, Boş-Dolu, Alt-Üst ve benzeri zıt kavramları öğrenebiliyor ve karıştırmadan kullanabiliyor olması,
* Ses ve harf eşleştirme becerisinin yaşına uygun bir şekilde gelişmiş olması,
* Görsel yönden eşini bul, farklı olanı bul yanlışı bul gibi çalışmaları yaşına uygun yapabiliyor olması,
* Kaba Motor Becerilerinde (vücudunu mekan içinde konumlandırıp, dengeli bir şekilde hareket ettirebilme becerisi) yaşına
uygun becerileri geliştirmiş olması (kaydıraktan kayma, bisiklete binme ve top ile oynanan oyunlarda yeterli koordinasyonu
gösterebilme vb.)

Yazan : Psikolog Çiğdem Çalkılıç Taylor


Diğer makaleleri okumak için tıklayınız.

Perşembe, Eylül 08, 2011

Okudum

Bu sabah Pakize Suda'yı okudum. Gene tebessüm ettim sayesinde. İnce ince dokunmuş bir çok şeye. Kalemine sağlık bir kez daha.

Perşembe Monologları / PAKİZE SUDA

Cumartesi, Ağustos 20, 2011

Günaydın

Günaydın hepinize .
 Bu gece sahurdan sonra uyuyamadım. E haliyle internet gezintisi yapayım dedim biraz. Pakize Suda'nın perşembe günleri yazdığı ''Perşembe Monologları '' adlı köşe yazıları genelde güzel oluyor. Onlardan birini okudum. Yüzüm güldü hemen. Diğer yazılarını da zevkle okurum çok zaman. Aslında Pakize Suda'yı genel olarak  seviyorum. Lafını sakınmadan söylemesi çok güzel. Yazılarında da , insan ilişkilerindeki ve yurdum insanındaki tesbitleri çok doğru. İşte o köşe yazılarından bir kaçı.

Yüzünüzde tebessüm olsun istedim. Gününüz güzel olsun.


Pakize Suda / Perşembe Monologları

Pakize Suda /Dikkat koynunuzda yılan var !

.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...