 |
Fotoğraf:http://img.internethaber.com/gallery/4112/27.jpg |
1854 yılında A.B.D başkanı kızılderililerden toprak ister. Beyaz göçmenler içindir bu istek. Bu isteğini kabul ederlerse, kızılderililere rahatca yaşayacakları bir bölge ayrılacaktır. Başkanın bu talebine kızılderili reisi şef Seattle bir cevap yazar. Bu cevap mektup olarak başkana iletilir. bu mektup halen Amerika Seattle Sqamish müzesinde korunmaktadır. Kızılderililere ait okuduğum pek çok şey hoşuma gidiyor. Bu mektupta çok güzeldi. Vaktimi kızılderili kültürünü incelemeye mi ayırsam acaba. Alınacak pek çok şey var gibi . İnsan ve doğa ilişkisi bu kadar mı güzel anlatılır. Okurken akan nehirlerin, öten kuşların, açan çiçeklerin sesini duydum sanki.
ŞEF SEATTLE’IN MEKTUBU
Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet gözyaşları
döken şu sonsuz gökyüzü bir gün değişebilir. Bugün açık gözüken gökyüzü yarın
bulutlarla kaplanabilir. Sözlerim, asla yer değiştirmeyen yıldızlar
gibidir.
Şef Seattle her ne söylerse Washington'daki büyük Şef ona,
güneşin ya da mevsimlerin dönüşüne
inandığı ölçüde inanabilir.
Washington’daki Büyük Şef bize dostluk ve iyilik dilekleriyle birlikte
bizden
topraklarımızı satın almak istediğini bildirmiş. Onun, bizim arkadaşlığımıza çok
fazla ihtiyacı olmadığının farkındayız.
Merak ediyoruz ki gökyüzünü ve
toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilir ya da satabilirsiniz? Bunu anlamak
bizler için çok güç.
Bir zamanlar insanlarımız bu topraklara tıpkı
rüzgarda kıvrımlanan deniz dalgalarının kabuklu kum yüzeyleri kapladığı gibi
yayılmışlardı. Çok uzun zaman geçti ve o büyük kabileler artık hüzünlü bir anı
oldu.
Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının
parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, beyaz kumsallı sahiller, karanlık
ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu; halkımın anılarının ve geçirdiği
yüzlerce yıllık deneylerin bir parçasıdır. Ormandaki ağaçların damarlarında
dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır; biz buna inanırız.
Beyaz adamın
ölüleri yıldızlar arasında yürümeye gittiklerinde, doğdukları ülkeyi unuturlar.
Bizim ölülerimiz bu güzel dünyayı asla unutmazlar. Çünkü o Kızılderili’nin
anasıdır. Biz dünyanın parçasıyız ve o da bizim parçamız. Güzel kokan çiçekler
bizim kız kardeşlerimizdir; geyik, at, büyük kartal, bunlarsa bizim erkek
kardeşlerimiz, kayalık tepeler, çayırlardaki ıslaklık, tayın vücut ısısı ve
adam, hepsi aynı aileye aittir.
Büyük Beyaz Reis bize rahat yaşayacağımız
bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz kızılderililerin ise onun
çocuktan olacağımızı söylüyor. Toprağımızı alma teklifini düşüneceğiz, ama bu
kolay olmayacak. Çünkü bu toprak bizim için kutsaldır. Dereler ve nehirlerden
akan, parıldayan sular, sadece su değil atalarımızın kanlarıdır. Eğer size
toprak satarsak, onun kutsal olduğunu hatırlamalısınız ve çocuklarınıza da onun
kutsal olduğunu öğretmelisiniz. Göllerin berrak suyundaki her hayali yansıma,
halkımın yaşamından anılar ve olaylar anlatır. Suyun mırıltısı babamın babasının
sesidir. Nehirler erkek kardeşlerimizdir, susuzluğumuzu giderirler, nehirler
kanolarımızı taşırlar ve çocuklarımızı beslerler. Eğer size toprağımızı satarsak
hatırlamalısınız ve çocuklarınıza öğretmelisiniz ki nehirler bizim
kardeşlerimizdir ve sizin de bundan dolayı nehirlere herhangi bir kardeşe
göstereceğiniz sevgiyi göstermelisiniz.
Biliyorum, beyaz adam bizim gibi
düşünmez. Beyazlar için bir parça toprağın diğerinden farkı yoktur. Beyaz adam
topraktan istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak beyaz
adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca başka
serüvenlere atılır.
Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan
gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. O'nun
bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yok
edecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz
Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Baharda yaprakların
açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur. Belki bir vahşi
olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça
başka. İnsan bir su birikintisinin etrafına toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki
kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne değeri olur?
Bir
kızılderiliyim ve anlamıyorum. Biz kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü
yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Hava önemlidir bizim için. Ağaçlar,
hayvanlar ve insanlar aynı havayı koklar. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur.
Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermeyi de
öğrenmeniz gerekir. Çocuklarınıza havanın kutsal olduğunu öğretmeniz gerekir.
Hem nasıl kutsal olmasın ki hava? Atalarımız doğduktan gün ilk nefeslerini onun
sayesinde almışlardır. Ölmeden önce son nefeslerini de gene bu havadan almazlar
mı?
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğiz. Eğer önerinizi
kabul edecek olursak, bizim de bir koşulumuz var; beyaz adam bu topraklar
üzerinde yaşayan bütün canlılara saygı gösterecek. Ben bir vahşiyim ve başka
türlü düşünemiyorum. "Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo gördüm. Beyaz
adam trenle geçerken vurup öldürüyor bu hayvanları sadece eğlenmek için.
Dumanlar püskürten bu demir atın bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım
ermiyor. Biz sadece yaşayabilmek için avlarız buffaloları. Bütün hayvanları
öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada
insan ruhu yalnızlık duygusundan
ölmez mi?
Unutmayın bugün diğer
canlıların başına gelen yarın insanın başına gelir. Çünkü bütün hepsinin
arasında bir bağ vardır.
Şu gerçeği iyi biliyoruz: Toprak insana değil,
insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin fertlerini birbirine
bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de dünyanın başına
gelen her felaket insanoğlunun da başına gelmiş sayılır.
Bildiğimiz bir
gerçek daha var; sizin Tanrınız bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının
yarattıklarıyız. Beyaz adam bir gün bu gerçeği de anlayacak ve kardeş olduğumuzu
fark edecektir. Siz Tanrınızın başka olduğunu düşünmekte serbestsiniz. Ama
hepimizi yaratan Tanrı için kızılderili ile beyazın farkı yoktur.
Ve
kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Bu toprağa saygısızlık,
Tanrının kendisine saygısızlıktır. Beyaz adamı bu topraklara getiren ve
kızılderiliyi boyunduruk altına alma gücünü veren Tanrının adaletini
anlayamıyoruz. Tıpkı buffaloların öldürülüşü, ormanların yakılışı, toprağın
kirletilişini anlamadığımız gibi.
Bir gün bakacaksınız gökteki kartallar,
dağları örten ormanlar yok olmuş, yabani atlar ehlileştirilmiş ve her yer
insanoğlunun kokusuyla dolmuş. İşte o gün insanoğlu için yaşamın sonu ve
varlığını devam ettirebilme mücadelesinin başlangıcı olacak.
Gündüz ve
gece bir arada olamaz. Kızılderililer her zaman beyazlardan tıpkı sabah
sislerinin güneşten kaçtığı gibi kaçmışlardır. Bütün bunlara rağmen, teklifinizi
tartışacağız. Ve umuyorum ki, halkım bunu kabul edecek ve Büyük Beyaz Şef'in
vaadettiği üzere beraber barış içinde yaşayacağız. Böylece Ay birkaç kez daha
doğacak, birkaç kış daha geçecek. Geri kalan günlerimizi nerede geçirdiğimiz
önemli değil. Çocuklarımız babalarının yenilgiyle aşağılandığını gördüler.
Savaşçılarımız utanç duydu ve yenilgiden sonra günlerini aylaklık etmek ve
vücutlarını tatlı yiyecekler ve sert içkilerle kirletmekle harcıyorlar. Birkaç
saat, birkaç kış ve bu dünyada bir zamanlar yaşamış büyük kavimlerin veya şimdi
ufak topluluklar halinde ormanda dolaşanların çocukları da kalmayacak; bir
zamanlar sizinkiler gibi güçlü ve umutlu olanların mezarlarında yas tutmak için.
Ama, niye insanlarımın kaderi için yas tutayım ki? Tıpkı deniz dalgaları gibi
kabileler kabileleri, uluslar ulusları takip ediyor. Bu doğanın düzenidir ve
teessüf gerekmez. Yok oluşumuz çok uzak olabilir ama kesinlikle bir gün
gerçekleşecek; son kızılderili yok olup kabilemin hatıraları beyazlar için bir
tarih olduğunda, bu kıyılar kabilemin görünmez cesetleriyle
kaynaşacak.
Çocuklarınızın çocukları kendilerini bir dükkanda, bir yolda,
boş bir yerde yalnız olarak düşündüğünde aslında yalnız olmayacaklar. Dünyanın
hiçbir yerinde tamamen ıssız bir yer yoktur. Geceleri, şehir ve kasabalarınızın
caddeleri boşalmış gibi görünse de, aslında, bir zamanlar oralarda yaşamış ve bu
güzel toprakları gerçekten seven ruhlarla dolu olacaktır. Beyaz adam asla yalnız
kalamayacaktır.
Beyaz adamın, benim insanlarıma saygı göstermesini
sağlamalısınız, çünkü; ölüler güçsüz değildir.
Ölü mü dedim?... Ölüm diye
bir şey yoktur ki sadece dünya değiştirir insan.
Şef Seattle, 1854